ABD-Çin Ticaret Savaşında “Huawei Krizi”

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Arjantin’de düzenlenen G-20 Zirvesi sırasında “ticari işlemlerde 90 gün boyunca yeni gümrük vergisi getirilmemesi” konusunda uzlaştığı sıralarda Çinli teknoloji şirketi Huawei’yle ilgili yaşanan kriz, Washington-Pekin hattında tansiyonu yükseltti. Kanada’da İran ambargosunu deldiği gerekçesiyle Huawei’nin sahibinin kızı ve Mali İşler Direktörü (CFO) Mıng Vancou’nun gözaltına alınmasının ardından Ottawa ve Pekin yönetimlerinin diplomatik hamleleriyle büyüyen suçlamalar Vancou’nun kefaletle serbest bırakılmasının ardından şimdilik sona erdi.

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) ABD-Çin arasında bir süredir askıya alınan ticaret krizini farklı yönleriyle ele alarak bundan sonraki süreçte yaşanabilecek gelişmeleri alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinin görüşleriyle dikkatlerinize sunmaktadır.

Prof. Dr. Tayyar ARI (Uludağ Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler)

Prof. Dr. Tayyar Arı, ABD-Çin arasında süren ticaret savaşı kapsamında Arjantin’deki G-20 Zirvesi’nde liderlerin aldığı kararı hatırlattı ve “Zirvede %10 olan gümrük vergilerinin %25’e çıkarılması kararında 1 Mart 2019 tarihine kadar 90 gün süreyle ertelenme yapılmıştır. Dolayısıyla piyasalar bunu olumlu bulmuş, en azından kısa vadede ‘Çin-ABD gerginliği yaşanmayacak’ şeklinde okumuştur. Ama son olaylarla tansiyon yükseltmiştir.” açıklamasında bulundu. Mali İşler Direktörü Vancou’nun kefaletle serbest kalmasının ardından uluslararası piyasaların nefes aldığını ifade eden Arı, ABD’de söz konusu davayla ilgili yargılama süreci başlayana kadar durumun belirsiz olduğunu dile getirdi.

Arı, Washington’un Pekin’le olan ticaretinde 375 milyar dolarlık bir açık verdiğini yani ABD’nin toplam ticaretinin yarıdan fazlasının sadece Çin’den kaynaklandığını vurguladı. Bu bağlamda Beyaz Saray’ın aslında kendi kurmuş olduğu serbest fiyat rejimini yıkmaya çalıştığını söyleyen Arı, “Çünkü sistemin temel amacı ABD’nin avantajlı pozisyonunu konsolide etmekti ama hedeflenen serbest ticaret rejiminden bugün Çin yararlanmaktadır. Washington; Çin, Avrupa ve Meksika ile yaptığı ticarette 500 milyar dolar açık vermektedir ve söz konusu ülkelerle yaşamış olduğu gerginlik de bundan kaynaklanmaktadır.” diye konuştu ve ABD’nin dış açığı azaltmaya yönelik aldığı tedbirlerin bir fayda sağlamadığını da sözlerine ekledi.

Prof. Dr. Ragıp Kutay KARACA (İstanbul Aydın Üniversitesi-Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler)

Prof. Dr. Ragıp Kutay Karaca, ekonomi savaşlarının bir şekilde teknoloji savaşlarına dönüştüğünü dile getirdi ve özellikle Huawei’nin önemli bir teknolojik gelişim gösterdiğini vurgulayarak ABD menşeli teknolojik ürünler için de büyük bir rakip haline geldiğini söyledi. Huawei’nin küresel boyutta bir marka olarak piyasalarda etkisinin görülmeye başladığına dikkat çeken Karaca, Çin’in söz konusu teknoloji devine verdiği desteğin Washington’u rahatsız ettiğini belirtti.

Karaca, ticari krizin devletlere olan zararının yanı sıra şirketleri de ciddi şekilde etkilediğine dikkat çekerek “Çin bu olayın ardından hemen karşılık verdi. Apple marka telefon ve bilgisayarlara kotalar koydu ve ek vergiler gündeme geldi. Bu bağlamda ticaret savaşları teknolojik savaşlara doğru evriliyor, diyebiliriz.” ifadesinde bulundu. Bahsedilen ekonomik gerginliklere rağmen nihayetinde her iki ülkenin birbirlerine (ABD’nin Çin’e göre daha fazla) bağımlı olduğuna işaret ederek karşılıklı olarak 6 trilyon dolarlık bir ticaretin söz konusu olduğunu kaydeden Karaca, “Dolayısıyla Çin’de bir yangın çıkarsa ABD’yi, ABD’de bir yangın çıkarsa Çin’i doğrudan saracaktır. Washington-Pekin arasında inişli çıkışlı da olsa bir denge noktası sağlanacaktır.” sözlerini sarf etti.

Dr. Dinmuhammed AMETBEK (ANKASAM Avrasya Masası Başkanı)

Dr. Dinmuhammed Ametbek, Huawei şirketinin İran yaptırımlarını ihlal etmesi suçlamasıyla CEO’sunun Kanada’da tutuklanma olayının sadece ABD’nin İran politikası ya da ABD-Çin arasındaki ticaret savaşı bağlamında değil, Pekin-Washington arasındaki küresel güç mücadelesi bağlamında değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Bu çerçevede önümüzdeki hegemonya savaşının bilgi kontrolü üzerinden gelişeceğini belirten Ametbek, “Bilgiyi kontrol eden dünyanın efendisi haline gelir. Dolayısıyla, yeni dönemde iletişim cihazları bilgi kaynağı olarak değerlendirilmektedir. Bu cihazlar sadece bilgi sağlamak amacıyla değil, aynı zamanda onu kullanan insanlar hakkında bilgi alma, diğer bir ifadeyle istihbarat toplama aracı olarak da ön plana çıkmaktadır. Bu bağlamda ABD ve onun müttefikleri tarafından üretilen iletişim cihazları ve onlarda kullanılan yazılımlar üzerinden toplanan istihbarat ABD’nin çıkarı dahilinde kullanılabilmektedir.” açıklamasında bulundu.

Ametbek, Washington’un söz konusu üstünlüğüne karşı şu aşamada meydan okuyan tek ülkenin Çin olduğunu kaydederek Huawei şirketinin ürettiği iletişim cihazlarının da bu meydan okumanın ilk aşaması olduğunu ifade etti. 2017 yılında Pekin hükümetinin iletişim şirketlerinin devletle bilgi paylaşımını zorunlu kılan yasayı kabul ettiğini hatırlatan Ametbek, “Bu yasa sadece Çin içindeki değil, aynı zamanda uluslararası piyasada çalışan Çinli şirketleri de bağlamaktadır. Dolayısıyla Huawei Batılı ülkeler tarafından ‘şüpheli’ olarak algılanmaktadır. Sonuçta Huawei CEO’su ile ilgili yaşanan olay, Washington-Pekin arasındaki küresel güç mücadelesinin yansıması olarak anlaşılmalıdır.” diye konuştu.

Aydın NURHAN (Emekli Büyükelçi-TASAM Bşk. Yrd.)

Aydın Nurhan, ABD-Çin ticaret krizini değerlendirirken öncelikle “küreselleşme” kavramının incelenmesi gerektiğini ifade etti. Önceleri küreselleşmeden güçlü devletlerin kazanç sağladığını ama şimdi aynı devletlerin “know-how (teknik ustalık bilgisi)” denilen teknolojik üstünlüğü ellerinden kaçırdıklarını kaydeden Nurhan, “Teknolojik üstünlük elden kaçınca bir süre Doğu-Batı arasındaki küresel ticaret seviyeleri eşitlendi sonra ise Doğu iyice etkin olmaya başladı. Çünkü Doğu ucuz işçiye sahiptir. O zaman emperyalistler tüm dünyayı serbest ticarete zorladılar. Ham maddeyi aldılar ve işleyip yeniden mamul madde olarak satıp kâr ettiler. Küresel ticarette serbestiyet ekonomik olarak güçlü olana yarar.” diyerek özellikle zengin ülkelerin işçisi ve köylüsü ile kapalı ülkelerin yönetici elitlerinin küreselleşmede kaybeden unsurlar olduğunun altını çizdi.

Nurhan, Washington-Pekin ilişkilerinde de artık durumun eşitlendiğini vurguladı ve ABD’nin hala çok büyük bir ekonomi olmasına karşılık dünyanın artık Beyaz Saray’ın eline bakmadığını dile getirdi. ABD’nin kaba söylemlerini kimsenin ciddiye almadığına ve Washington’un meşruiyetinin hızla kaybolduğuna dikkat çeken Nurhan, “Karşılıklı bağımlılığın tarihteki en güzel örneği Çin ve ABD ilişkisidir. Ancak bu kavgada ikisi de aşırı gidemez. Giderse çılgınlık yapmış olurlar. Çin yönetiminde çılgınlık yapabilecek kimse yok. Trump’ta bir iş insanıdır o da ileri gidemez.” sözlerini kaydetti. Öte yandan ABD’nin eli güçlü olduğunda acımasız şekilde hasmını ezebileceğini, ancak sonuna kadar gidemeyeceğini anladığında ise tüccar zihniyetiyle düşünüp pratik bir şekilde hemen politikasını değiştirebileceğini ifade eden Nurhan “Çin’le olan ilişkilerinde bu pratik zihniyetinin ön plana çıkacağını düşünüyorum. ABD şu an iniş dönemine geçti. Bu bağlamda Washington’un gücünü gösterme ve korkutma çabası ise tehlikeli olacaktır.” açıklamasında bulundu.

Ercan GÜRSES (Kanal D Ankara Temsilcisi)

Ercan Gürses, ABD-Çin ticaret krizinin uzun vadede normalleşeceğini belirtti ve “ABD’nin, Çin’e dönük vergi yaptırımlarının sonuç getireceği ve ABD tüketicisi ve üreticisi açısından avantaja dönüşeceği yorumlarının doğru olmadığı anlaşıldı. İki tarafın da kaybettiği bir sürece gidildiği fark edildi ve geri adım atıldı. Bu Washington-Pekin ticaret savaşının bittiği anlamına gelmiyor. Ama karşılıklı fayda esasına göre hareket ediliyor.” sözlerini kaydetti. İki ülke arasında bir ortaklık olduğuna dikkat çeken Gürses, ABD tüketicisinin ucuz Çin mallarına ihtiyaç duyduğunu ifade etti ve Washington’un yanlış bir okuma yaparak vergi indirimi politikası izlediğini söyleyerek “Çin’in bazı ürünlerinde bu duruma karşılık vermesi hem ABD’ye giriş yapan Çin mallarının pahalılaşmasına hem de ABD’nin önemli bir ihracat noktası olan 1 milyarı aşkın nüfuslu Çin’in zayıflamasına yol açtı. Trump bu gerçeği gördü ve söz konusu politikadan vazgeçildi.” dedi. Gürses, dünyanın en büyük ekonomik gücü olan ABD ve dünyanın en büyük iş gücü ve ekonomilerinden biri olan Çin’in tabiri caizse bir “aşk-nefret” ilişkisi yaşadıklarını ifade ederek bu durumun bir süre daha böyle devam edeceğini ama hiçbir zaman kopma noktasına gelmeyeceğini vurguladı.

Diğer yandan ülkelerin artık birbiriyle mücadele yöntemlerinin değiştiğine dikkat çekerek siber güvenliğe işaret eden Gürses, “Önümüzdeki 10-20 yıllık süreçte dünya güçlerinin yeniden şekillenmesi ve Çin’in ABD kadar büyük askeri ve siyasi bir güç olabilmesi ihtimali söz konusudur. Bunların gerçekleşmesi noktasında bir siber planın olması da kuvvetle muhtemeldir.” öngörüsünde bulundu.

Ediz EKİNCİ (Terör ve Güvenlik Uzmanı)

Ediz Ekinci, ABD’nin yurt dışındaki askeri, siyasi ve ticari kaynaklarının Washington’un küresel hakimiyetini sürdürebilmesi için Asya Pasifik bölgesine kaydırılması düşüncesinin 2017 yılı itibariyle daha yüksek sesle dile getirildiğini kaydetti. ABD’nin 1941 yılında İngiltere’yle imzaladığı Kira Sözleşmesi’ni hatırlatan Ekinci, “Bu sözleşmeye göre ABD, İngiltere’ye elindeki destroyerlerin bir kısmını kiralayacak ve bunun karşılığında da İngiltere’nin özellikle başka limanlar olmak üzere dünya çapındaki limanlarını kullanma hakkını elde edecekti. ABD’nin küresel hakimiyeti burada başladı. Washington, o tarihten bu yana elde ettiği haklara dayanarak dünya deniz ticaret yollarını kullanmaya devam ediyor.” diye konuştu. Ekinci, Çin’in ABD’nin küresel hegemonyasına rakip güç olarak ortaya çıkmasıyla Beyaz Saray’ın tedirgin olduğunu belirterek aralarındaki mücadelenin sadece ekonomik değil aynı zamanda istihbarat ve iletişimle ilgili olduğunu söyledi.

Bu bağlamda siber güvenliğin günümüz dünyasındaki önemine dikkat çeken Ekinci, ABD’nin Çin’le ilgili en önemli endişelerinden birinin de teknoloji hırsızlığı olduğunu dile getirdi. Ekinci, ülkelerin bilgi ve haberleşme sitemlerinin milli olması gerektiğinin altını çizerek ekonomik, askeri ve ticari bilgilerin o altyapıyı kuran ülkenin eline kolaylıkla geçebileceği ihtimali üzerinde durdu. Sözlerinin devamında Ekinci, ABD-Çin arasındaki “siber güvenlik” krizinin Türkiye’ye emsal teşkil etmesi gerektiğini söyledi. Kimin küresel hakimiyeti ele geçirdiği meselesine vurgu yaparak iki ülke ilişkilerindeki bu mücadelenin kısa, orta ve uzun vadede devam edeceğini ifade eden Ekinci, ABD’nin bu derece büyük ve yakın bir tehdide karşı kadim müttefiklerini kaybetmesinin dikkat çekici olduğunu belirterek Washington’un bu konuda dikkatli olması gerektiğini kaydetti.