Tarih:

Paylaş:

ABD’nin Çin Stratejisinde “Yumuşama” ya da “Savaş”

Benzer İçerikler

Afyon Savaşları’ndan beri Batılı güçler, Çin’de ekonomik-ticari ayrıcalıklar elde etmek, söz konusu ülkenin pazarını ele geçirmek ve Çin’i dünyaya açmak için çabalamaktadır. İngiltere, Fransa ve sonra da Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) dahil olduğu bu mücadelede, günümüzde değişen tek şey uluslararası sitemin adı, işleyişi ve bu sistemi belirleyen aktörlerin çeşitliliğidir. Rusya, Çin ve Hindistan gibi büyük güçlerin dengeleyici aktör veya yeni bir güç merkezi olarak dahil olduğu uluslararası sistem artık çok kutupludur. Ancak ABD veya genel tabirle Batı, uluslararası sistemi belirleyen tek hegemon güç olduğu varsayımıyla hareket etmeyi sürdürmektedir.

Bunun en son örnekleri, Avrupa’da 12 Haziran 2021 tarihinde gerçekleşen Group of Seven (G-7) ve 14 Haziran 2021 tarihindeki Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) zirvelerinde gözlemlenmiştir. Örneğin, İngiltere’de düzenlenen G-7 Zirvesi’nin sonuç bildirgesindeki Çin’le ilgili en önemli eleştirilerden birisi, Çin’in küresel ekonomiye daha fazla katkı yapması ve piyasa dışı davranışlarına son vererek neoliberal uluslararası düzene ayak uydurması yönünde olmuştur. Buna cevaben Çin, küresel ekonomik büyümeye üçte birden fazla katkı sağladığını ve yabancı yatırımcılar için en uygun ve adil iş ortamını oluşturmaya çalıştığını belirtmiştir. Bu bağlamda Çin, uluslararası ekonomik düzenin “azınlık bir grup”; yani Batı tarafından belirlenemeyeceğini veya “dikte edilemeyeceğini” ifade etmiştir.

Brüksel’deki NATO Zirvesi’nde ise Çin’in “askeri güçlenmesi ve zorlayıcı tavırları” karşısında müttefiklerin birlikte hareket etmesi çağrısı yapılmıştır. Buna cevap olarak ise Çin, “NATO’nun Çin’in meşru çıkarlarını manipüle etmek, çatışma yaratmak ve jeopolitik rekabeti körüklemek istediğini belirtmiştir. Ayrıca Pekin, kimseye “sistemik meydan okumada” bulunmayacaklarını; ancak kendilerine yönelik olası bir sistemik meydan okumaya da kayıtsız kalmayacaklarını ifade etmiştir. Zira çok kutuplu uluslararası sistemin işleyişinden ve bu anlamda Rusya, Hindistan ve özellikle Çin’in yükselişinden rahatsızlık duyan ABD ve müttefikleri, uluslararası sisteme yönelik meydan okumalarda bulunmaktadır. Ancak Çin’e göre Batı, artık uluslararası kamuoyunu yansıtmamaktadır ve dolayısıyla uluslararası sistemi şekillendirecek, yön verecek ve geleceğini inşa edecek güce ve konuma sahip değildir.

Diğer taraftan Rusya ve Çin gibi devletleri Batı’ya meydan okuyan aktörler olarak gören ABD, “Soğuk Savaş” refleksleriyle hareket etmekte ve bu güçlerle olası çatışma riskini sürekli gündeminde tutmaktadır. ABD’ye göre, Rusya ve Çin’in eylemleri küresel barış ve güvenliği tehlikeye atmaktadır. Bu yüzden Batı, mevzubahis aktörlere karşı sürekli teyakkuz halinde olmalıdır. Fakat ABD’deki pek çok analist ve üst düzey diplomat, ABD’nin Çin stratejisinin “saldırgan” olduğunu ve bu politikaların yumuşatılması gerektiğini savunmaktadır.[1]

Liberal kesimlere göre Pekin, güçlü görünen; fakat aslında zararsız olan “kağıttan bir kaplandır.” Bu yüzden de ABD’nin saldırgan tavırları Çin’i provoke edebilir ve söz konusu politikalar, beklenmedik şekilde küresel savaşı tetikleyebilir. Bundan dolayı ABD, uzun yıllardır Tayvan’a yönelik “stratejik belirsizlik” politikası izlemektedir. Bu bağlamda Washington, boğazdaki olası bir gerginlik veya çatışma halinde, adanın savunması için Tayvan’a yardıma geleceğini açıkça söylememektedir.[2] Washington yönetiminin bu stratejideki amacı, şüphesiz Pekin’i kışkırtmaktan kaçınmak ve Tayvan üzerinden küresel bir savaş çıkmasını önlemektir. Konuyla ilgili bir diğer önemli çıkış ise ABD Eski Dışişleri Bakanı Henry Kissenger’dan gelmiştir. Kissinger, ABD ve Çin’in uzlaşamaması halinde “dünya savaşının” eşiğine gelineceği uyarısında bulunmuştur. Bu bağlamda Kissenger, ABD’nin artık Çin’le uzlaşmaktan yana tavır sergilemesi gerektiğini vurgulamıştır.[3] Zira Kissenger’la beraber dünyadaki pek çok analist, ABD’nin Çin’e karşı “düşmanca” tavırlarının onun küresel imajına zarar verdiğini ve uluslararası arenada ona güç kaybettirdiğini dile getirmektedir. Buradaki temel görüş, ABD’nin Çin’e karşı çatışmacı tavrı ve kutuplaşma arayışı tehlikeli bir stratejidir ve dünyayı küresel savaşın eşiğine getirmektedir. Washington yönetimi, Çin’e karşı Soğuk Savaş dönemi refleksleriyle hareket etmesine rağmen günümüzün şartları, bahsi geçen dönemden oldukça farklıdır. Zira Soğuk Savaş’ta Sovyetler Birliği ve müttefikleri, dünya ekonomisinden izole durumdayken; günümüzde Çin, küresel ekonominin temel taşlarından biridir ve ekonomisi, ABD ekonomisiyle iç içe geçmiş durumdadır.[4]

Diğer taraftan ABD’li üst düzey uzmanlar, Çin’in son dönemde nükleer silah başlıklarını artırdığını ve bunun, ABD’nin güvenliğine tehdit oluşturmaya başladığını ileri sürmektedirler.[5] Halbuki Çin’in nükleer silahlarının sayısı, ABD ve Rusya’ya kıyasla oldukça gerilerde kalmaktadır. İsveç merkezli Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü, 2021 raporunda Çin’in geçtiğimiz yıl 320 olan nükleer silah başlığını, bu yıl 350’ye çıkardığı belirtmiştir. Buna karşılık Rusya’nın 6,255 ve ABD’nin de 5,550 nükleer silah başlığı vardır.[6] Aradaki bu büyük fark, şüphesiz Soğuk Savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği arasında yaşanan silahlanma yarışından kaynaklanmaktadır. Günümüzdeki “Yeni Soğuk Savaş” ise ABD ve Çin arasında yaşanmaktadır. Nitekim Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada Washington yönetimini komşu ülkelere füze ve savunma sistemleri yerleştirme planları nedeniyle eleştirmiş ve ABD ile Rusya’nın nükleer kapasitelerini azaltmaları yönünde çağrıda bulunmuştur.[7]

Sonuç olarak ABD, Soğuk Savaş koşullarına geri dönmek istemekte ve Çin de buna ayak uydurmaktadır. Uluslararası ilişkilerde son dönemde Çin ve ABD arasında bir “tırmanma yarışı” gerçekleşmektedir. Çin, kapasitesini artırırken; ABD, olası bir savaş riskine karşı NATO’yu teyakkuz halinde tutmaktadır. Ayrıca ABD, Çin tehdidi karşısında QUAD oluşumuna gitmek suretiyle yeni bir NATO teşkil etmeye çalışmaktadır. Taraflar arasındaki bu tırmanma yarışı devam ettiği sürece ABD, Soğuk Savaş psikolojisinden kurtulamayacak ve Çin’i nihai yenilgiye uğratmak için çabalayacaktır.


[1] “Strengthen Asia to Weaken Beijing”, WSJ, https://www.wsj.com/articles/strengthen-asia-to-weaken-beijing-11620684893, (Erişim Tarihi: 15.06.2021).   

[2] “Concerns Grow over China’s Taiwan Plans”, The Hill, https://thehill.com/policy/defense/558103-concerns-grow-over-chinas-taiwan-plans, (Erişim Tarihi: 15.06.2021).

[3] “U.S. Needs New Understanding with China or it Risks Conflict, Kissinger Says”, Reuters, https://www.reuters.com/article/us-usa-china-kissinger-idUSKBN2BI2MK, (Erişim Tarihi: 11.05.2021).

[4] “ABD ve Çin arasında yeni bir ‘Soğuk Savaş’ mı Başlıyor?”, BBC, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-56427609, (Erişim Tarihi: 15.06.2021).

[5] “China’s Nuclear Threat to US Grows, Mainly in the Risk of a Mishap, Experts Say”, SCMP, “https://www.scmp.com/news/china/military/article/3136856/chinas-nuclear-threat-us-grows-mainly-risk-mishap-experts-say, (Erişim Tarihi: 15.06.2021).

[6] “China Expanding Nuclear Arms Stockpile in 2021, Swedish Think Tank Says”, SCMP, https://www.scmp.com/news/china/military/article/3137229/china-expands-nuclear-arms-stockpile-2021-swedish-think-tank, (Erişim Tarihi: 15.06.2021).

[7] “China Hits out at Washington’s Missile Plans and Calls for Cuts to US and Russian Nuclear Arsenals”, SCMP, https://www.scmp.com/news/china/diplomacy/article/3137086/china-hits-out-washingtons-missile-plans-and-calls-cuts-us-and, (Erişim Tarihi: 15.06.2021).

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.