Amerika Birleşik Devletleri (ABD), 2 Mayıs 2019 tarihi itibariyle İran’dan petrol ithal eden ve aralarında Türkiye’nin de olduğu sekiz ülkeye tanıdığı muafiyeti kaldırdı. Uzmanlar, söz konusu adımla birlikte Ortadoğu’daki gerilimin daha da tırmanacağı ve piyasaların bundan ciddi anlamda etkilenebileceği uyarısında bulunuyor.
Bu gelişmeler ışığında Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), ABD’nin İran yaptırımlarının Türkiye boyutunu ve bölgeye olan yansımalarını analiz etmek üzere alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinin görüşlerini dikkatlerinize sunmaktadır.
Prof. Dr. Sencer İMER (ANKASAM Başdanışmanı)
Prof. Dr. Sencer İmer, Türkiye’nin durumunun ABD’nin yaptırım muafiyeti tanıdığı diğer ülkelerden (Hindistan, Japonya, Güney Kore, Tayvan, İtalya, Yunanistan ve İspanya) farklı olduğunu belirtti. İmer, İran’la olan komşuluk ilişkilerini vurgulayarak Türkiye’nin her halükârda petrol alımına devam edeceğini söyledi. Gerekli temasların Dışişleri Bakanlığı nezdinde sürdürüldüğüne dikkat çeken ANKASAM Başdanışmanı, özellikle doğalgaz ithalatı konusunun tartışmaya açık olmadığını ve Türkiye’nin İran’la görüşmelerini sürdürmeye devam etmesi gerektiğini belirtti. ABD’nin bu kararla İran’ın petrolden elde ettiği gelirini sıfırlamayı hedeflediğini ifade eden İmer, “ABD sürekli olarak birilerine bir şeyler dikte etmek suretiyle politika sürdürmeye çalışıyor. Bu yanlış ve geri tepecek. Bir müddet sonra da ABD’nin liderlik rolü tüm dünyada tartışılır hale gelecek.” diye konuştu. Halihazırda Hindistan ve Çin gibi güçlü ülkelerin bu yaptırıma uymayacakları kanısında olduğunu söyleyen İmer, “ABD buyurdu diye Türkiye ekonomisini sıkıntıya sokamaz. Tek taraflı olarak verilen bir karardır. Bizim dik durmaya devam etmemiz gerekmektedir.” değerlendirmesinde bulundu.
Dr. Bilgehan ALAGÖZ (Marmara Üniversitesi-Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü)
Dr. Bilgehan Alagöz, Trump’ın seçim döneminden itibaren vurguladığı iki temel konunun olduğuna dikkat çekerek, “Bunlardan biri İsrail’in güvenliği ve diğeri Çin’in yükselişinin durdurulmasıdır.” diye konuştu. Birinci konuyla ilgili olarak Alagöz, İsrail’in güvenliği açısından İran’ın Suriye’deki nüfuzunun kritik önem taşıdığını, Trump yönetiminin Suriye’deki İran varlığını engellemek için yerelde CENTCOM aracılığıyla YPG ile askeri işbirliği yaptığını ve İran’a karşı cephe oluşturmaya çalıştığını ifade etti. Sözlerinin devamında Alagöz, “Türkiye ile yaşadığı temel kriz bundan kaynaklanıyor. Dolayısıyla Devrim Muhafızları Ordusu’nun Suriye’deki varlığı, bir anlamda Türkiye için doğrudan ulusal güvenlik tehdidine dönüşen ABD-YPG işbirliğinin önemli bir sebebidir.” yorumunda bulundu.
İkinci konuyla ilgili olarak Alagöz, ABD’nin Çin politikasının da İran eksenli oluşturulduğunu ve bu durumun Çin’in Basra Körfezi petrollerine olan bağımlılığından kaynaklandığını belirtti. “Çin hem İran’dan hem de Basra Körfezi’ndeki Arap ülkelerinden petrol ihtiyacının büyük bölümünü karşılıyor. Dolayısıyla ABD, İran’a baskı uygulamak suretiyle Basra Körfezi’ndeki nüfuzunu artırarak Çin’i çevreleme siyaseti uyguluyor. İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidi ve buna bağlı olarak petrol fiyatlarının yükselişe geçmesi, ABD ile müzakere sürecine girecek Çin’in aleyhine bir gelişmedir.” değerlendirmesini yaptı.
Trump’ın İran’la ilgili aldığı kararların bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini belirten Alagöz, ABD’nin İran politikalarında Türkiye’nin kritik bir rol oynağına dikkat çekti. Konuyla ilgili Alagöz, “Son dönemde ABD’li ve İranlı üst düzey diplomatların Türkiye’ye gelmesinden anlıyoruz ki her iki ülke de Türkiye ile ilişkileri bu süreçte stratejik görüyor.” diye konuştu. Türkiye’nin 2010 sonrası süreçte İran ile ticari ilişkilerini sürdürdüğü gerekçesiyle günümüzde ABD tarafından yoğun bir baskıya maruz kaldığını ifade eden Alagöz, “Dolayısıyla benzer bir durumu yaşamamak için Türkiye’nin ABD’nin petrol muafiyetlerini sona erdirme kararı karşısında dikkatli adımlar atması gerekiyor. Bu bağlamda AB ve İran arasında geliştirilen INSTEX programı işlevsel gözüküyor.” ifadesini kullandı. İran petrollerine karşılık Türk mallarının satışı mantığına dayanan bu programın şu dönemde her iki ülke için de en sorunsuz yol olduğunu belirten Alagöz, “İran tarafı her ne kadar nakit para elde etme arzusu taşısa da Türkiye’nin bu hassas dönemde mal değişimi esasına dayanan program geliştirmesi çok daha akılcı olacaktır.” sözlerini sarf etti.
ABD’nin İran’a yönelik politikalarının etkisini azaltan en önemli etkenin bölgedeki Türkiye-İran yakınlaşması olduğuna dikkat çeken Alagöz, “Suriye’deki YPG varlığı devam ettikçe ve ABD bu işbirliğine son vermedikçe İran ve Türkiye arasındaki güvenlik eksenli işbirliği devam edecektir. ABD baskıları karşısında zor bir dönem yaşayan İran’ın Türkiye ile ilişkileri bozacak eylem ve söylemlere girmesi şu dönemde mümkün görünmüyor. Bu da ABD’nin İran’a dönük politikalarının etkisini azaltan önemli bir husustur. Dolayısıyla Türkiye hem ABD hem de İran açısından önemini korumaktadır.” ifadelerini kullandı.
Son olarak İran ekonomisinin ABD’nin arka arkaya aldığı kararlara uzun süre dayanabilmesinin mümkün olmadığını ve ikili müzakerelerin bir yıl içerisinde başlayabileceğini belirten Alagöz, “Bu sebeple Türkiye hem ABD hem de İran ile ilişkilerini bu iki ülkenin müzakere sürecine girme ihtimalini düşünerek tesis etmelidir. ABD ve İran’a PKK-YPG odaklı taleplerini en yüksek düzeyde dile getirmeye ve somut politikalar uygulamalarını istemeye devam etmelidir. Zira karşılıklı tehdit söylemleri içine giren İran ve ABD’nin bu açıdan Türkiye’ye bağımlılıkları artmış bulunmaktadır. Bu durum, her ne kadar Türkiye için bir zorluk gibi görünse de iki ülkeyle yapacağı pazarlıklar açısından Türkiye’ye önemli bir fırsat sunmaktadır.” dedi.
Prof. Dr. Samir SALHA (Akademisyen-Yazar)
Prof. Dr. Samir Salha, ABD’nin almış olduğu bu kararın hukuki bir dayanağının olmadığını ve Birleşmiş Milletler’in ve uluslararası toplumun bu yönde bir desteğinin bulunmadığını ifade etti. Salha, “Bu siyasi bir konudur ve ABD’nin çıkarı doğrultusunda alınmış bir karardır.” diyerek Türkiye’nin ABD’nin bu tutumuna itirazı olduğunu belirtti. Sözlerinin devamında Salha, “ABD, İran’ı devre dışı bırakmak üzere bu tür girişimlerde bulunuyor. Bu çözüme yönelik değil, aksine bölgedeki dengeleri gerginleştirici bir adım.” diye konuştu.
Türkiye’nin mevcut durumdan rahatsızlığına değinen Salha, “Hedef aleni olarak İran olabilir. Ancak zımnî şekilde Türkiye de hedef alınmaktadır. Çünkü Türkiye, İran ile pek çok konuda iş birliği yapıyor.” ifadelerini kullanarak ABD’nin Soçi ve Astana Girişimleri ile perçinlenen Türkiye-İran yakınlaşmasından duyduğu rahatsızlığa dikkat çekti. Son olarak Salha, “ABD, İran’a yüklenerek Türkiye’yi de aslında köşeye sıkıştırmak istiyor. Türkiye ise bunu görüyor ve kabul etmiyor. Etmeyecektir de. Dolayısıyla ABD geri adım atmak zorundadır.” yorumunu yaptı.
Umut ARIK (Emekli Büyükelçi)
Emekli Büyükelçi Umut Arık, Türkiye’nin petrol alımı konusunda İran’la yapmış olduğu mukaveleler sebebiyle birtakım sorumluluklar üstlenmek zorunda kalacağını, ancak ABD’nin bu adımının Türkiye özelinde alınan bir yaptırım kararı olarak düşünülmemesi gerektiğini ifade etti. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in Ankara ziyaretini hatırlatan Arık, “Jeffrey ile de bu konular görüşülmüştür. Amerika’ya döndüğünde gerekli temasları yapar.” diye konuştu. Önümüzdeki süreçte görüşmelerin devam edeceği öngörüsünde bulunan Arık, “Karar toplu bir karar. Türkiye açısından yapılacak bir değerlendirme sonrası ortaya çıkacak sonuç farklı olacaktır. Çünkü diğer hiçbir ülke İran ile Türkiye kadar yakın ilişkiye sahip değil. Türkiye’nin çok özel bir mevcudiyeti var. Amerikalı yetkililerin de bunu düşünebileceği kanaatindeyim.” ifadesini kullandı. “Başkan Trump’ın Türkiye’ye geliş tarihinin planlanmasıyla ilgili görüşmeler yürütülürken bu husus da değerlendirilir. ABD’nin bu kararını yönlendireceği ilk ülke Türkiye olmayacaktır” diyen Emekli Büyükelçi, Türkiye ve Japonya gibi ülkelerin diğer altı ülkeden farklı bir zeminde değerlendirileceğini savundu.
Bülent ERANDAÇ (Gazeteci-Yazar)
Gazeteci Bülent Erandaç, yaşanan son gelişmeleri ABD derin devletinin Ortadoğu’da sürdürdüğü faaliyetlerinin bir devamı olarak değerlendirmek gerektiğini belirterek, “Mevcut Evanjelist yönetim ve Neo-conlar çok güçlü olduğundan İran’ın genişlemesi kırılmak istenmektedir.” yorumunda bulundu. ABD’nin Suriye’deki PKK devleti kurma planlarında en büyük engel olarak Türkiye, Rusya ve İran’ı gördüğünü ifade eden Erandaç, “Hedef İran-Türkiye ilişkilerini bozmaktır. Muafiyetleri kaldırarak Türkiye ayrıca sıkıntıya sokulmak istenmektedir.” şeklinde konuştu. Zarif’in Türkiye ziyaretinde ele alınan Suriye’ye yönelik bir paketten bahseden Erandaç, bunun ABD’yi ayrıca rahatsız ettiğini söyledi. Türkiye ve İran’ın ABD’nin dolar hakimiyetine karşılık kendi para birimlerini kullanarak bir şekilde ticari ilişkilerini sürdüreceğini belirten Erandaç, “Türkiye bölgesel bir güçtür ve İran’la ilişkileri çok önemlidir. Öyle ki bu ilişkiler, Ortadoğu’da yeni haritaları önlemeye yönelik bir hareket olarak görülmelidir.” diyerek sözlerini tamamladı.