Washington-Tel Aviv-Berlin üçgenindeki yanlış hesap “Ankara-Moskova-Tahran” duvarına çarpmış görünüyor. Bunu ben değil, bizzat söz konusu ülkelerin liderleri, bürokratları, basın-yayın organları, uzmanları söylüyor. “Hazımsızlık” ve “intikam” üzerine inşa edilmiş yeni bir müdahale sürecinin işaretleri olarak da değerlendirilebilir tüm bu açıklamalar.
Nasıl mı? Örneğin Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in geçtiğimiz hafta salı günü uluslararası siyasette gelecek senaryolarının tartışıldığı Berlin Dış Politika Forumu’nda yaptığı konuşma bu açıdan oldukça dikkat çekiciydi. Alman Bakan, ortaya çıkan “Yeni Dünya Düzeni”nde İran, Rusya ve Türkiye’nin nüfuzlarını her geçen gün arttırdığını ve 22 Kasım 2017’de gerçekleştirilen Soçi Zirvesi’nde bunun kanıtlandığını, zirvenin “eski imparatorlukların yükselişinin” bir sembolü olduğunu söylüyordu.
Gabriel’in bu ifadeleri, Yalta’ya atfen yapılan “Soçi Düzeni” benzetmesini fazlasıyla haklı/güçlü kılıyor desek, herhalde abartmış sayılmayız. Zira bu konuşmadan yaklaşık bir hafta sonra ABD merkezli Pew Araştırma Merkezi’nin Ortadoğu’da etkinliğini artıran ülkeler ve ülke liderleriyle ilgili algılamaları incelediği son çalışmada ortaya çıkan sonuçlar da bunu destekliyor.
Türkiye’nin Tarihsel Kodlarına Dönüşü Korkusu!
Pew’in çalışmasında Türkiye etkisini en çok artıran bölge ülkesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da bölgede en olumlu lider olarak gösteriliyor. Türkiye’yi İran takip ediyor. Bu çalışmada dikkati çeken bir diğer husus, ABD dışında bölgede etkisini arttıran üç ülke olarak Türkiye-Rusya-İran üçlüsünün öne çıkması. Dolayısıyla Batı açısından duyulan korkunun hiç de yersiz olmadığı anlaşılıyor.
Nitekim Gabriel de yukarıdaki sözleri ile Türkiye’yi AB dışı bir başka kulvarda, yükselen bir güç statüsünde ülke olduğuna dikkatleri çekerek, Batı’ya “dikkatli/akıllı ol” mesajını veriyor. Gabriel, aslında Türkiyesiz bir AB/Batı’nın nasıl sıkıntıya gireceğini öngörenlerden. Bu yönüyle Batı’nın rasyonel-stratejik aklını yansıtan bir isim diyebiliriz onun için…
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini’nin özel danışmanlığını yapan, Roma merkezli Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Direktörü Nathalie Tocci de Batı’nın geleceği adına bu endişeyi taşıyanlardan… Tocci; AB-Türkiye ilişkilerinde ciddi bir dip noktasında olunduğuna dikkat çekerek “Türkiye’nin asıl kendisini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyız” uyarısında bulunuyor ve şu soru ile birlikte onun cevabını da veriyor: “Sormamız gereken soru şu: ‘Türkiye’nin kendini kaybetmesini nasıl önleyebiliriz?’ İşte Gümrük Birliği’nin güncellenmesi Türkiye’ye yardım edilebileceğimiz elimizdeki sınırlı imkânlardan biri.”
“Johnson Kafa” Bir Kez Daha Devrede…
Bu noktada ABD’li Bloomberg Haber Ajansı’nın “Komplo olsun olmasın, Türkiye’nin Batı ile ilişkileri risk altında” başlıklı yazısı da fazlasıyla dikkate değer. Yazıda: “NATO ile ilişkilerin koparılması, örgütün en büyük ikinci ordusunu kaybetmesine; Türkiye’nin de Rusya, İran ve diğer bölgesel rakipleriyle tek başına mücadele etmek zorunda kalmasına neden olur.” tespiti yapılıyor.
Bu tespit, aslında meselenin ya da duyulan korkunun nedenini büyük ölçüde ortaya koyuyor. Zira Batı açısından Türkiye’nin yerini doldurabilecek ikinci bir güç yok. Bunun için yaptıkları “BOP Küristanı İnşası” ise akamete uğratılmış durumda. Onun için ne yapıp edip Türkiye’yi yeniden kazanmak istiyorlar. Bunu yaparken de, “eğer bizi terk edersen bu sefer Rusya ve hatta İran ile tek başına mücadele edersin” mesajını da vermekten çekinmiyorlar; aynen ABD eski başkanlarında Johnson’un mektubunda belirttiği gibi…
Bu yeni Johnsonlara sadece Bloomberg uzmanları dâhil değil elbette… Örneğin NATO eski Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen de bu isimlerden birisi. Rasmussen; ABD’nin önemli bir ağırlığa sahip olduğu NATO’nun Türkiye’ye alternatifsiz bir güvenlik garantisi sağladığına dikkat çekerken, “Türkiye, ABD ile ilişkilerin kötüleşmesinden ötürü endişe duymalı” diyor.
Rasmussen’in derdi elbette başka. Zira en büyük korkuları “Türkiyesiz NATO”. Bunun için de “NATO’suz Türkiye”nin ne anlama geleceğine yönelik olarak farklı yerlerden üst üste mesaj verme gereği duyuyorlar. Nitekim Rasmussen, aynı konuşmasında Türkiye’nin bu örgütten ayrılmasının, NATO’nun bölünmesi ile eşdeğer olacağını ve bunun önüne geçilmesi gerektiğini de şu sözleriyle itiraf ediyor:
“Şimdi Rusya, İran ve Türkiye’nin Ortadoğu’da, başta Suriye ve Kürtler konusunu ele almak üzere, bir araya geldiğine tanıklık ediyoruz. Ortadoğu ziyaretinden yeni döndüm ve bu güç dengesi kayması olarak ifade edilebilecek gelişmelerden ötürü bölgede, özellikle Körfez ülkelerinde büyük bir endişe duyulduğunu ifade etmek zorundayım. Bu sürecin istikrarsızlığa yol açma potansiyeli olduğu gibi NATO içinde de bölünmeye yol açma ihtimali var. Bunu önlemek zorundayız.”
Bu son cümle çok önemli. İstiyorsanız bu cümleyi cımbızlayıp, çok net bir şekilde bir kez daha ifade edelim. Rasmussen “bunu önlemek zorundayız” diyor. Peki, nasıl önleyecek? Sorulması gereken asıl soru bu!
Neo-Johnson: Trump
Yukarıdaki örnek yetmedi ise o zaman bir başkasını verelim. Önce sarf edilen cümleleri yazalım, onun sahibini siz bulun: “…ödeme yapmayan bir ülke var. Bu ülkenin şimdi kiminle flört yaptığını biliyor musunuz? Rusya ile. Bu ülke aidatını ödemiyor, saldırgan hale geliyor. Biz ödeme yapmayan bir ülke için Üçüncü Dünya Savaşı’na mı gireceğiz?”
Şimdi size on puanlık uzmanlık sorusu: Sizce bu tehdidi yapan kişi kim, hangi ülkenin lideri olabilir? Peki, bir başka soru daha. Bugün Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar kimleri ağırlıyor? Söyleyelim: Irak Genelkurmay Başkanı Orgeneral Osman Ganimi, ABD Avrupa Kuvvetler Komutanı Orgeneral Curtis M. Scaparrotti ve ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Orgeneral Joseph L. Votel.
Bir diğer kritik soru: ABD’li generaller öncesi Türkiye’ye kim geldi? Bu bağlamda S-400’ler ve Türkiye-Suriye sınırında Afrin’e; “gel buyur, boşaltıyoruz” mesajı ile eşdeğer olarak kabul edilebilecek açıklamalar niçin yapıldı?
Putin’in bu beklenmedik ziyareti, aslında çok daha öncesinden planlandığı açıklanan, ABD’li generallerin planlı Türkiye ziyaretine yönelik olarak “yanınızdayız” mesajından öte bir anlam taşımıyor. Zira Türkiye ve Rusya ABD’nin Suriye’de rahat durmayacağının ve Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak için her türlü numarayı çekmeye devam edeceğinin farkında.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert de bunu açıkça ifade ediyor. Nauert; Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Rus askerlerini Suriye’den çekeceği yönündeki açıklaması için “Rusya, Suriye’de görevin bittiğini düşünebilir. Suriye’de bizim işimiz bitmedi” ifadesini kullanıyor.
Son soru: ABD’nin Suriye’de bitmeyen işi ne?