Enerji Krizinin Sosyo-Ekonomik Açıdan Avrupa’ya Yansımaları

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik müdahalesi, Avrupa devletleri tarafından uluslararası hukukun ihlali ve Avrupa değerlerine ve güvenliğine yönelik tehdit olarak değerlendirilmiştir. Demokrasi ve özgürlüğün korunması söyleminin baskın olduğu konjonktürde Ukrayna desteklenirken; Moskova yönetimi, yaptırımlarla caydırılmaya ve uluslararası arenadan dışlanmaya çalışılmıştır. Avrupa Birliği’nin (AB) enerji ithalatında ana aktör olan Rusya ise Avrupa’ya karşı enerji kartına başvurmuştur.

Avro krizi, mülteci krizi, Brexit ve Covid-19 salgını gibi peş peşe gelen sorunlar silsilesinin etkilerinin henüz giderilemediği bir dönemde enerji kriziyle karşı karşıya kalan AB, enerji politikalarını yeniden şekillendirmek zorunda kalmıştır. Bu kapsamda enerji arzını ve alternatiflerini çeşitlendirmek ve talebe müdahale etmek şeklinde iki politika üzerine yoğunlaşılmıştır. AB ülkeleri, Rus gazını ikame etmek için sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ithalatını arttırmaktadır. Ayrıca birlik ülkeleri, diğer gaz ihracatçısı ülkelerle anlaşmalar yapmak maksadıyla gerekli alt yapının oluşturulmasına dönük projeleri de hızlandırmıştır.

Diğer taraftan birlik devletlerinin 2030 yılına kadar kömür kullanımını sonlandırma hedefleri olsa da enerji krizini atlatmak ve elektrik üretebilmek amacıyla kömür kullanımına yoğunlaştıkları görülmüştür. Bu çerçevede Fransa, Moselle’de bulunan kömür santralini yeniden hizmete açarken; Almanya Ekonomi Bakanı Robert Habeck, belirsiz sayıda kömürlü termik santralin yeniden faaliyete başladığını duyurmuştur.  Böylece her yıl kömürden elde edilen elektrikle, 50 milyar m3 doğalgazın ikame edilmesi hedeflenmiştir.[1]

Anlaşılacağı üzere enerji krizi, Avrupalı devletlerin reaktörleri kapatma ve nükleer enerjiyi aşamalı olarak kullanımdan kaldırma yönündeki taahhütlerinin sorgulanmasına sebep olmaktadır.  Bazı ülkeler, nükleer reaktörlerin kapatılmasını ertelemeye karar verirken; bazıları da uzun vadede yeni nükleer kapasiteyi devreye almayı amaçlayan yatırımları hızlandırmıştır.[2] Ancak Rusya ile AB arasındaki enerji ilişkisi, işleyen bir sistem üzerine kuruluyken; değerlendirilen alternatifler, yeni terminallerin kurulması ve yeni boru hatlarının inşa edilmesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla hem mali hem de teknik açıdan kısa sürede bu girişmlerin sonuç getirmesi oldukça zordur.

Enerji krizinin diğer ayağını da tüketimi azaltmak oluşturmaktadır. AB üyesi devletler, gaz taleplerini, son beş yıldaki ortalama tüketimlerine kıyasla %15 azaltma kararı almıştır.[3]  Ayrıca geceleri trafik ışıklarının kapatılması ve kamu binalarında enerji kullanımının azaltılması gibi birtakım tasarruf önlemleri de alınmıştır.

Belirtmek gerekir ki; yeterli arz çeşitliliğine sahip olmayan birlik devletlerinin gaz tüketimini azaltması mühimdir. Zira gaz tüketimi azaltılamazsa, birçok Avrupa ülkesinin resesyona girmesi kaçınılmazdır. Nitekim Avrupa Merkez Bankası’nın yıllık ortalama reel gayrisafi yurtiçi hasıla noktasında açıkladığı verilerdeki artış oranı, 2021 senesinde %5.2’yken; 2022 yılında %3,1’de kalmıştır. 2023 senesinde ise söz konusu oranın %0,9’a düşeceği tahmin edilmektedir.[4] Aynı şekilde enflasyonun da 2022 yılının sonuna kadar ortalama %9’u bulması beklenmektedir.[5] Yani enerji ağırlıklı sektörlerin üretimlerini kesintiye uğratmak zorunda kalması veya uzun süre kapatılması, üretimde düşüşe yol açmaktadır. Bu da fiyatlara, işgücü piyasasına ve tüketici güvenine olumsuz yansımaktadır. Bu nedenle de Avrupa’da işsizliğin ve yaşam maliyetinin artacağı öne sürülebilir.

Hükümetler, tasarruf ve gaz depolaması gibi tedbirlerin yanı sıra vergi indirimi ve yardım fonları gibi vatandaşların dirençlerini arttıracak adımlar atmaya başlasalar da krizin sanayiyi etkilemesi, elektrik ve doğalgaz faturalarını arttırması, kış yaklaştıkça hanelerde fiyat artışının daha fazla hissedilmesi, enflasyonun yükselmesi ve satın alma gücünün azalması toplumsal tepkiye sebep olmaktadır.

Tüm bu nedenlerden ötürü Avrupa ülkelerinin çoğunda iş akışını engelleyecek sektör temelli grevler ve vatandaşların da katıldığı protesto gösterileri düzenlenmektedir. 2022 yılının Eylül ayında Prag’da artan enerji faturalarına itiraz etmek amacıyla bir araya gelen Çekyalılar, Ukrayna’da yaşanan savaş nedeniyle Rusya’ya uygulanan yaptırımlara son verilmesi; hatta Ukrayna’ya silah gönderilmesinin durdurulması gerektiğini “Önce Çekya” sloganıyla ifade etmiştir.

Benzer bir şekilde Almanya’da da Lutfhansa pilotları, daha iyi ücret için grev yaparken; binlerce insan, “Yoksulluğu Ortadan Kaldırın!” pankartlarıyla yaşam maliyetini protesto etmiş ve hükümetin Rusya politikasını eleştirmiştir.  

Enflasyonun %6,2’ye yükseldiği Fransa’da da petrol rafinerisi ve akaryakıt depolarında başlayan grevin ardından ulaştırma sektörü işçileri, bazı lise öğretmenleri ve kamu hastanelerinde çalışan kişiler; artan yaşam maliyetleri hasebiyle uygun bir maaş artışı talep eden gösteriler düzenlemektedir.[6]

Kuşkusuz söz konusu eylemler, kelebek etkisi oluşturmakta ve diğer Avrupa ülkelerine sıçramaktadır. Nitekim Belçika, İtalya ve Macaristan’da da artan hayat pahalılığı sebebiyle protestolar düzenlenmektedir. AB üyesi olmayan İngiltere’de de durum farksızdır. İngiltere’de fiyat artışları, enerji faturaları ve gıda soru nedeniyle “Yeter Artık” kampanyası düzenlenmiş ve kısa sürede kampanyanın destekçilerinin sayısı artmıştır.[7] İngiltere genelinde mitingler düzenleme planı olan hareketin temel talepleri, enflasyonla mücadele edebilecek bir maaş artışı, enerjiye 2022 senesinin Ekim ayında yapılan zammın geri çekilmesi, aynı yılın Nisan ayına göre ücretlendirme yapılması, gıda sorununa çözüm bulunması, kiracı haklarının korunması, zenginlerden ve büyük işletmelerden alınan vergilerin arttırılması, vergiden kaçınılması ve vergi kaçakçılığının önlenmesidir.[8]

Tahmin edileceği gibi, Avrupa genelinde yaşanan bu gösteriler, sakin eylemlerin ötesine geçmekte ve bazı katılımcıların şiddete yöneldiği ve polisin sert müdahalelerde bulunduğu hadiselere dönüşmektedir. Dahası sektör bazlı eylemlerde binlerce insan mağduriyet yaşamaktadır. Krizin kısa vadede çözülemeyeceği düşünüldüğünde, artan protestolarla birlikte katılımcıların daha agresif ve yetkililerin ise daha sert davranacağı öngörülebilir. Bu da bir kaos ortamının Avrupa’ya hâkim olacağı ve bu bağlamda ekonomik kötüleşmeyle birlikte Avrupa toplumlarının değerler açıdan bir dönüşüme sürüklenebileceği anlamına gelmektedir.

Enerji krizinin sebep olduğu bir başka gelişme de savaşın artan maliyetiyle yüzleşen insanların “Önce Kendi Ülkemiz” demeye başlamasıdır. İnsanlar, sınırları dışında yaşanan savaş nedeniyle Rusya’ya uygulanan yaptırımları ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) verilen desteği sorgulamaktadır. Bu da savaşın ilk günlerindeki “özgürlüğümüz ve kıtamız tehdit altında” söyleminin inandırıcılığını yitirdiği ve Batı’nın Ukrayna’ya verdiği desteğe itiraz eden çatlak seslerin yükseldiği şeklinde yorumlanabilir. Dolayısıyla finansal taleplerle başlayan gösterilerin her geçen gün daha da siyasallaştığı söylenebilir.

Öte yandan toplumsal tepki, siyasi parti ve gruplar tarafından da araçsallaştırılmaya başlanmıştır. Özellikle Kuzey Akım Boru Hatları sabotajından ABD’nin sorumlu olduğu varsayımının yaygınlaşması, NATO’ya verilen desteği sorgulayan kişi ve grupları cesaretlendirmiştir. Örneğin Fransız milliyetçisi ve aşırı sağcı politikacı Florian Philippot, ülkesinin NATO’dan ayrılması gerektiğini vurgulayan bir açıklama yapmıştır. Protestolara öncülük eden aşırı sol parti France Unbowed’ın milletvekili David Guiraud da Paris yönetimini sert bir şekilde eleştirmektedir.

Fransa örneğinde görüldüğü gibi muhalif gruplar, söz konusu protestoları destekleyerek hem hükümete baskı oluşturmaya hem de seçim yatırımı olarak kriz dönemini fırsata çevirmeye çalışmaktadır. Ayrıca enerji krizinin yol açtığı ekonomik problemlere paralel olarak milliyetçi ideolojiyi benimseyen gruplara ve partilere toplumun desteği artmaktadır. Nitekim İtalya’da aşırı sağcı İtalya’nın Kardeşleri Partisi ve liderlik ettiği sağ ittifak seçimleri kazanırken; Fransa’da Ulusal Cephe, Almanya’da Almanya için Alternatif, Avusturya’da Avusturya Özgürlük Partisi, İsveç’te İsveçli Demokratlar, Hollanda’da Demokrasi için Forum Partisi ve İspanya’da da Vox oylarını arttırmaktadır. PEGİDA gibi aşırı sağ ideolojiyi benimseyen gruplar da her geçen gün etkisi alanını genişletmektedir. Bu durum, ulus-devlet anlayışını pekiştirmekte ve Avrupa ülkelerinin bir arada durmasını zorlaştırmaktadır.

Sonuç olarak Batı-Rusya mücadelesinin bir ayağını oluşturan enerji konusu, Avrupa’da siyasallaşmaya başlayan toplumsal bir krize dönüşmüştür. Enerji fiyatları, işsizlik ve enflasyon artarken; reel gelirde yaşanan düşüş karşısında karar vericilere inancını yitiren insanlar, haklarını sokakta aramaya ve Ukrayna’ya verilen desteği sorgulamaya başlamıştır. Dolayısıyla artan yaşam maliyetlerine rağmen Kiev yönetimiyle olan dayanışmanın sürmesi için Batılı liderlerin kendi toplumlarını ikna edecek somut çözümlere ihtiyacı vardır. Aksi takdirde enerji krizinin yaptırımları sürdürülebilir olmaktan çıkarması mümkündür.


[1] Giovanni Sgaravatti vd., “National Energy Policy Responses to the Energy Crisis”, Bruegel, https://www.bruegel.org/dataset/national-energy-policy-responses-energy-crisis, (Erişim Tarihi: 18.10.2022).

[2] Aynı yer.

[3] “Council Adopts Regulation on Reducing Gas Demand by 15% This Winter”, Council of The European Union, https://www.consilium.europa.eu/en/press/press-releases/2022/08/05/council-adopts-regulation-on-reducing-gas-demand-by-15-this-winter/pdf, (Erişim Tarihi: 18.10.2022).

[4] “Real Economy”, European Central Bank, https://www.ecb.europa.eu/pub/projections/html/ecb.projections202209_ecbstaff~3eafaaee1a.en.html, (Erişim Tarihi: 19.10.2022).

[5] Aynı yer.

[6] “Why Are Workers Striking and Protesting Across France?”, Al Jazeera, aljazeera.com/news/2022/10/18/explainer-why-are-workers-striking-and-protesting-across-france, (Erişim Tarihi: 18.10.2022).

[7]“Tell Us: Have You Joined the Enough is Enough Campaign?”, The Guardian, https://www.theguardian.com/business/2022/aug/22/tell-us-have-you-joined-the-enough-is-enough-campaign, (Erişim Tarihi: 18.10.2022).

[8] “Demands”, Enouh is Enough, https://wesayenough.co.uk/demands/, (Erişim Tarihi: 18.10.2022).

Gamze BAL
Gamze BAL
Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Akabinde Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda başladığı yüksek lisans eğitimini “1992 Sonrası Avrupa Birliği’nin Filistin-İsrail Sorununa Yaklaşımı” başlıklı teziyle tamamlamıştır. 2021-2022 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Avrupa Birliği Anabilim Dalı’nda doktora ders dönemini tamamlamıştır. Halihazırda Bal, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktora eğitimine devam etmektedir. İleri derecede İngilizce bilen Bal’ın başlıca çalışma alanları, Avrupa Birliği, güvenlik, etnik çatışmalar ve çatışma çözümü yöntemleridir.

Benzer İçerikler