İslamabad-Washington Hattında İşbirliği Arayışları

Paylaş

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Afganistan’dan çekilme kararını uygularken; bölgede Rusya ve Çin gibi aktörlere alan açacak gelişmelere izin vermek istememektedir. Bu kapsamda Washington yönetimi, Afganistan’ın yakın çevresinde yer alan ve bölgeyi kontrol edebilecek konumda olan ülkelerde askeri üs kurmaya çalışmaktadır. Üs tartışmalarıyla gündeme gelen ülkelerden biri ise Pakistan’dır. Her ne kadar Pakistan Dışişleri Bakanı Şah Mahmud Kureyşi, ABD’nin üs kurması gibi bir gündemlerinin bulunmadığını belirtse[1] de Taliban’ın bu konuda sert bir çıkış yapması,[2] mevzubahis iddianın masada tartışılan meseleler arasında yer aldığına işaret etmektedir.

Bilindiği üzere Pakistan, uzun yıllar boyunca Taliban’la olan münasebetlerinden ötürü ağır eleştirilere maruz kalmıştır. Ancak Afgan Barış Süreci’nin geldiği nokta, her geçen gün Pakistan’ın önemini daha da arttırmaktadır. Zira müzakere süreçlerinde taviz vermeyen ve özü itibarıyla Amerikan unsurlarının çekilmesinin ardından şiddet kullanarak iktidarı ele geçirmeyi arzulayan Taliban’ı masaya oturmaya ve uzlaşıya açık bir çizgiye gelmeye ikna edebilecek tek aktörün Pakistan olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle de Washington yönetiminin İslamabad’ı Afgan Barış Süreci’nde sorumluluk almaya çağırdığı ve bunun için yoğun bir çaba sarf ettiği anlaşılmaktadır.

Pakistan’ın geleneksel stratejisi düşünüldüğünde, Amerikan üslerinin tesis edilmesine sıcak bakacağını söylemek mümkün değildir. Zaten Kureyşi’nin açıklaması da bunu doğrulamaktadır. Lakin Pakistan ile ABD arasındaki ilişkilerde bir bahar döneminin başlayabileceğine işaret eden gelişmeler vuku bulmaktadır. Taliban’ın açıklaması da bu süreci görmesinden kaynaklanan bir ön alma çabası şeklinde yorumlanabilir.

Halihazırda iki ülke arasındaki yakınlaşma, Afgan Barış Süreci ekseninde şekillense de İslamabad yönetimi, ABD’yle çok boyutlu bir işbirliği geliştirmek istediğini belirtmektedir. Nitekim ABD Başkanı Joe Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’la görüşen Pakistan Başbakanı İmran Han’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Moeed Yusuf, İslamabad’ın Washington’la kapsamlı bir işbirliği tesis etmek istediğini ve Afgan Barış Süreci’yle sınırlı kalacak bir yakınlaşmayı yetersiz gördüklerini dile getirmiştir.[3]

Yusuf’un sözleri oldukça dikkat çekicidir. Çünkü Pakistan’ın ABD’yle kapsamlı bir işbirliği kurmak istemesi, İslamabad’ın dış politika yönelimlerinde eksen değişikliği yaşanabileceğini ortaya koymaktadır. Üstelik bu yönde olası bir değişim, sadece Pakistan dış politikasıyla sınırlı kalmayacak ve ABD ile Çin arasında cereyan eden küresel güç mücadelesinin en önemli oyun sahalarından biri olan Hint-Pasifik’teki jeopolitik dengeleri farklılaştıracaktır.

Mevzubahis farklılaşmayı açmak gerekirse, mevcut durumda Pakistan’ın Çin’e yakın bir aktör olarak konumlandığı ifade edilmelidir. İslamabad’ın bu tercihinde ise ABD’nin Çin’i sınırlandırma stratejisi kapsamında Hindistan’la olan ilişkileri belirleyici olmaktadır. Keşmir Sorunu’ndan ötürü Hindistan ile ABD arasındaki yakınlaşmadan rahatsızlık duyan İslamabad, dış politikada Pekin’e yönelmiştir. Üstelik Pakistan, Çin’in küresel hedeflerine ulaşabilmek için ortaya koyduğu Kuşak-Yol Projesi’nde de stratejik bir konumadır. Zira Kuşak-Yol Projesi’nde yer alan altı ekonomi koridorunun en önemlilerinden biri Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’dur. Dolayısıyla İslamabad, Pekin nezdinde stratejik öneme haiz bir aktördür.

Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru çerçevesinde Pakistan, önemli altyapı ve ulaşım projelerinde Çin’den destek almaktadır. Fakat söz konusu desteğin karşılıksız olduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü Pekin yönetimi, İslamabad’a çeşitli projelerde kullanılması amacıyla sunduğu düşük faizli ve uzun vadeli krediler aracılığıyla dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Pakistan’da da yumuşak gücünü arttırmaktadır. Bu da kısa vadede mühim ekonomik kazanımlar elde eden Pakistan’ın orta ve uzun vadede Çin’e karşı tek taraflı bağımlılık hissetmesini beraberinde getirebilir. Zaten İslamabad’ın “ABD Açılımı” olarak nitelendirilebilecek arayışı da Çin’i dengeleme ihtiyacıyla yakından ilişkilidir. Bu anlamda bir yandan Rusya’yla “Pakistan Akımı” isimli doğalgaz boru hattı projesini hayata geçirmeye çalışan Pakistan; diğer taraftan da ABD’yle yakınlaşma girişimlerinde bulunarak dış politikada çok yönlü bir siyasete kapı aralamaktadır. Lakin Hindistan faktörü, Pakistan-ABD yakınlaşmasını zorlaştıracak bir unsur olarak varlığını korumaktadır.

Bahse konu olan engelin aşılması ise Keşmir Sorunu’nun Keşmir Barış Süreci’ne evrilmesiyle mümkün olacaktır. ABD’nin Körfez’deki müttefiklerinden olan Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) arabuluculuğunda iki ülkenin istihbarat düzeyinde görüşmeler yaptığının uluslararası basına sızması ise bu yönde bir çabanın bulunduğunu açık bir biçimde gözler önüne sermiştir.[4] Dahası 23 Mart 2021 tarihinde Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin Pakistanlı mevkidaşı İmran Han’a “Pakistan Bağımsızlık Günü”nü tebrik eden bir mektup gönderdiği ve bahsi geçen mektupta “Komşu bir ülke olarak Hindistan, Pakistan halkıyla samimi ilişkiler arzuluyor.”[5] ifadesini kullandığı da hafızalardaki yerini korumaktadır. Bu mektuba verdiği yanıtta Han da “Güney Asya’da kalıcı barış ve istikrarın Hindistan ile Pakistan arasındaki tüm çözülmemiş sorunların, özellikle de Keşmir Sorunu’nun çözülmesine bağlı olduğuna inanıyoruz.” diyerek müzakere sürecine yeşil ışık yaktığını göstermiştir. Dolayısıyla BAE’de istihbarat düzeyinde yapılan görüşmelerin önümüzdeki süreçte ABD’nin öncülüğünde yeni bir aşamaya taşınması mümkündür. Çünkü ABD için Pakistan’ı kazanmak, Çin’in meydan okumasına vurulacak ağır bir darbe olacak ve Washington yönetiminin Hint-Pasifik’te açık bir üstünlük kurmasını sağlayacaktır.

Öte yandan Pakistan ile ABD arasındaki yakınlaşmayı hızlandıracak bir unsur da vardır. Zira İran faktörü, iki ülkeyi ortak noktalarda buluşturabilir. Çünkü İran’ın mezhep temelli stratejisi, Pakistan Şiilerini de içermekte ve bu durum İslamabad’ı rahatsız etmektedir. İran’ın sınırları dışında yürüttüğü faaliyetlerin bölgesel ve küresel barışı tehdit ettiğini düşünen temel aktör ise ABD’dir. Benzer bir biçimde Belucistan Sorunu da İslamabad ile Tahran’ı sık sık karşı karşıya getirmektedir. ABD’nin Pakistan’ı kazanabilmek adına bu konuyu da kullanmaya çalışması muhtemeldir.

Neticede Pakistan, dış politikada Çin etkisini sınırlandırmak adına çok yönlü bir diplomasi anlayışına yönelmek istemekte ve bu nedenle de ABD’yle olan işbirliğini Afgan Barış Süreci’yle sınırlı kalmayan kapsamlı bir aşamaya taşımaya çalışmaktadır. Elbette İslamabad’ın bu arzusu, Pekin’le yürüttüğü küresel liderlik mücadelesi nedeniyle Washington’un da tercih edeceği bir durumdur. Bu kapsamda ABD’nin Hindistan ile Pakistan arasındaki tansiyonu azaltacak girişimlerde bulunacağı ve bunu yaparken de İslamabad ile Tahran’ı karşı karşıya getirecek şekilde iki ülkenin sinir uçlarına dokunmayı ihmal etmeyeceği öngörülebilir.


[1] “Pakistan Rules Out Military Bases for US Anti-Terror Afghan Operations”, Voice of America, https://www.voanews.com/south-central-asia/pakistan-rules-out-military-bases-us-anti-terror-afghan-operations, (Erişim Tarihi: 28.05.2021).

[2] “Taliban Warns Afghanistan’s Neighbors Against Allowing U.S. Bases”, AKI Press, https://akipress.com/news:658683:Taliban_warns_Afghanistan_s_neighbors_against_allowing_U_S__bases/, (Erişim Tarihi: 28.05.2021).

[3] “Pakistan Tells US It Wants Ties beyond Afghan Cooperation”, The News, https://www.thenews.com.pk/print/839678-pakistan-tells-us-it-wants-ties-beyond-afghan-cooperation, (Erişim Tarihi: 28.05.2021).

[4] “UAE is Mediating between India and Pakistan, Says Senior Diplomat”, Al Jazeera¸ https://www.aljazeera.com/news/2021/4/15/uae-is-mediating-between-india-and-pakistan-says-senior-diplomat, (Erişim Tarihi: 29.05.2021).

[5] “‘India Desires Cordial Relations’: Modi in Letter to Pakistan PM”, Al Jazeera, https://www.aljazeera.com/news/2021/3/24/india-desires-cordial-relations-modi-in-letter-to-pakistan-pm, (Erişim Tarihi: 07.04.2021).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.

Benzer İçerikler