Tarih:

Paylaş:

Asya-Pasifik’te Bölgesel NATO Arayışları: QUAD

Benzer İçerikler

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yıllardır Asya-Pasifik’te Çin’i çevrelemeye yönelik bir politika uygulamaktadır. Bu kapsamda ABD’nin “Asya NATO’su” olarak da adlandırılan QUAD aracılığıyla bölgedeki müttefikleriyle yaptığı askeri işbirliği dikkat çekmektedir. Tam olarak kurumsal bir zemine oturmamış olmasına rağmen QUAD, söz konusu bölgedeki askeri ortaklıkların sağlamlaştırılmasına yardımcı olmaktadır. Nitekim son düzenlenen “2020 Malabar” adlı tatbikatlara, “Asya NATO’su” içerisinde yer alan tüm bölge devletleri katılmıştır. Bu da bölgesel askeri işbirliği arayışlarını somutlaştırmıştır. Nitekim uluslararası kamuoyunda bu tatbikat, ABD’nin Hint-Pasifik Bölgesi’nde askeri faaliyetlerini yoğunlaştırması şeklinde yorumlanmıştır. Son olarak ABD Başkanı Joe Biden’ın Pentagon bünyesinde Çin Görev Gücü oluşturulduğunu açıklaması da Washington-Pekin hattındaki gerilimin artacağına işaret etmektedir. Kuşkusuz bu durum, QUAD’ın daha aktif bir biçimde kullanılacağı şeklinde değerlendirilmektedir.

Bu bağlamda Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), QUAD’ın Asya-Pasifik’teki konumu ve bu çerçevede oluşan ABD-Çin rekabetini değerlendirmek üzere alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinden alınan görüşleri dikkatlerinize sunmaktadır.

Prof. Dr. Sencer İMER (ANKASAM Başdanışmanı)

2020 yılında ABD liderliğinde Hindistan, Avustralya ve Japonya’nın da katılımıyla gerçekleştirilen tatbikatın küresel liderlik iddiası bulunan Çin’e karşı yapıldığını belirten Prof. Dr. Sencer İmer, “ABD, Rusya’ya karşı Avrupa Birliği’ni (AB) yanına alarak bir denge kurduğu gibi, burada da bölge ülkelerinin desteğini kazanarak Çin’e karşı bir ittifak tesis etmeye çalışıyor. Zaten ABD Başkanı Biden’ın Pekin’e yönelik Pentagon’da sivil ve askerlerden oluşan bir Çin Görev Gücü kurduğu açıklandı. Dolayısıyla ABD, Asya-Pasifik’te Çin’i hasım ülke olarak ilan etmiştir.” dedi.

Washington’un davranışlarına karşı, Pekin’in daha sabırlı bir tavır sergilemeyi seçtiğini öne süren İmer, “Çin, ABD’nin tüm bu hamlelerine karşı tatbikatlar yapıyor. Deniz ve hava kuvvetlerini güçlendiriyor. Teknolojik olarak kendini geliştiriyor. Rusya’yla da ortak tatbikatlarda bulunuyor. Lakin esasında Çin, daha çok ekonomik birliktelikler sergilemek suretiyle ABD’nin yaptığı hamleleri etkisiz kılmaya çalışıyor. Bunun en bariz örneği ise Pekin’in öncülüğünde Asya-Pasifik coğrafyasında oluşturulan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması’dır (BKEO). İlginçtir ki bu serbest ticaret anlaşmasında ABD yoktur; ancak ABD’nin askeri tatbikat yaptığı ülkelerden olan Avustralya, Japonya, Güney Kore ve Yeni Zelanda’nın anlaşmanın altında imzası bulunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, Çin’in ABD’ye ekonomik perspektiften cevap verdiğini görmekteyiz.” açıklamasında bulundu.

Bölgedeki gerilim ne kadar artsa da sıcak bir savaşın meydana gelmeyeceğini iddia eden İmer, “İki devletin arasındaki durum soğuk bir çekişme olarak varlığını sürdürecektir. ABD’nin kendi içinde yaşadığı sorunlar ve halihazırda Covid-19 salgınıyla uğraşıyor olması, böyle bir askeri çatışmaya dahil olmaktan uzak kalmasını sağlayacaktır. Ancak özellikle de Ortadoğu’da sıkça uyguladığı gibi kendisi yerine alternatif güçleri çarpıştırarak, huzursuzluk çıkararak ve ülke içerisindeki hoşnutsuz olan grupları kullanarak Çin’i zor duruma sokmaya çalışabilir. Burada da Tibet ve Hong Kong gibi meseleler daha sık gündeme gelebilir.” dedi.

Ediz EKİNCİ (Emekli Albay)

ABD’nin denizaşırı askeri, güvenlik ve istihbarat kaynaklarının 2/3’ünü Asya-Pasifik’e angaje etmesinin en önemli nedeninin Çin’i engellemeye çalışması olduğunu belirten Emekli Albay Ediz Ekinci, “ABD, ekonomideki hakimiyetini; ancak Çin’i sınırlandırarak sürdürebileceğini düşünmektedir. Bu mücadelede hala tarafını seçemeyen devletler olduğu gibi, kendi güvenliği açısından hem Washington hem de Pekin’in yanında yer almak isteyen aktörler de vardır. Görüldüğü üzere, bu çok taraflı ve çok yönlü bir mücadele sürecidir. Çin’in öncülük ettiği Asya Altyapı Kalkınma Bankası’na bakıldığında kurucu olan devletler ile QUAD üyeleri kesişmektedir.” dedi.

Diğer taraftan QUAD’ın İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra şekillenen Amerikan dış politika anlayışının bir yansıması olduğuna işaret eden Ekinci, “QUAD’ın Asya-Pasifik’te bölgesel bir NATO mu olacağı tartışması, her iki yapılanmanın da Amerikan gücüne ve liderliğine dayanmasından kaynaklanıyor.” yorumunu yaptı.

Umut ARIK (Emekli Büyükelçi)

ABD’nin dış politika faaliyetlerindeki maliyeti ve askeri yükü bölgesel müttefikleriyle paylaşmak istediğine vurgu yapan Emekli Büyükelçi Umut Arık, QUAD’ın bu hedef doğrultusunda ortaya çıktığına işaret etti. Bu bağlamda Arık, ABD’nin özellikle de Donald Trump döneminde NATO’nun mali yükü hususunda Avrupalı devletlere yönelttiği eleştirileri hatırlatarak QUAD’ın da ABD’nin Asya-Pasifik politikasında benzer amaçlar barındırdığını ifade etti.

Bu kapsamda QUAD’ın bölgesel müttefikler aracılığıyla bölgede Çin’e karşı yürütülen denge politikasının yansıması olduğunu dile getiren Arık, “ABD, Kuzey Kore-Çin birlikteliğine karşı bir denge tesis etmeye çalışmaktadır. Aslında Kuzey Kore’nin Trump döneminde görece yumuşak politikalar uyguladığını görmüştük; ancak Biden dönemiyle birlikte Pyongyang’dan sert açıklamalar da gelmiştir. Bu kapsamda ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Pentagon tarafından bölgedeki işbirliğini genişletme fikri ortaya atılmıştır.” dedi.

Öte yandan ABD’nin müttefikleriyle geliştirdiği ittifaklara Amerikan kamuoyunda ciddi itirazlar bulunduğunu da ifade eden Arık, “Ancak Amerikan kamuoyunda özellikle de Trump seçmenleri arasında hem NATO hem “Arap NATO’su” hem de “Asya NATO’su” için olumsuz görüş belirten kişilerin sayısı hayli fazladır. Hatta ABD’nin izolasyonist bir politika uygulaması da savunulmaktadır.” yorumunu yaptı.

Dr. Öğr. Üyesi Ümit ALPEREN (Süleyman Demirel Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler)

QUAD’ın Japonya, Avustralya, ABD ve Hindistan arasında ittifaka giden bir yol olarak tanımlanabileceğini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Ümit Alperen, “Bu aktörler, askeri koordinasyon gerçekleştirmek amacıyla bir araya gelmiştir. Henüz oluşum aşamasındadır. Organizasyonun ne tarafa doğru evrileceğini ilerleyen zamanlarda göreceğiz. Üstelik hem Japonya hem de Avustralya’nın Çin’le ekonomik ilişkilerini ve kazanımlarını riske etmemek için Pekin’in oluşturduğu BKEOA’ya taraf olmaları da sürecin seyrini etkileyecektir. Fakat bilinmektedir ki bu dört ülke de Çin’le güvenlik sorunları yaşamaktadır. Örneğin Hindistan’la 2020 yılında gerçekleşen sınır çatışmasında iki taraf da ağır kayıplar vermiştir. Tüm bunların ışığında Çin’de Şi Cinping’in iktidara gelmesi, 2015 yılı sonrasında Çin dış politikasının daha etkin bir imaj sergilemesini ve Pekin yönetiminin bölge devletleriyle ekonomik işbirliği kurma yönünde istikrarlı adımlar atmasını sağlamıştır. Japonya ve Avustralya’nın bu konuda güvenlik ve ekonomik temelli endişelerinden ötürü çift taraflı davrandığı gözlemlenirken; Hindistan’ın Kuşak-Yol Projesi başta olmak üzere, Çin’e tamamıyla karşı çıktığını görmekteyiz.” dedi.

QUAD yapısı içerisinde ABD faktörünün önemine değinirken; bölge devletlerinin de etkinliklerini arttırdığına vurgu yapan Alperen, “QUAD, eski olmasına rağmen son dönemde tekrar popülerleşmiş bir oluşumdur. Küresel güç olan ABD’nin yanı sıra bölgesel aktörler de böyle bir oluşumda yer alma isteği ortaya koymaktadır. Hem Japonya’nın füze denemelerinde bulunması hem de Avustralya’nın Çin tarafından ekonomik açıdan tehdit edilmesi, bu iki ülkenin savunma alanındaki ilişkilerinin güçlenmesine sebebiyet vermiştir. Örneğin Japonya ve Avustralya’nın savaş gemilerinin, birbirlerinin limanlarını kullanması hakkı konusunda iki devlet arasında anlaşma imzalanmıştır. Bu nedenle taraflar arasındaki ekonomik ilişkilerin güvenlik alanına kaydığını söyleyebiliriz. Fakat bölgedeki sürükleyici güç hala ABD’dir. Ancak orantısal olarak Washington’un sürükleyiciliği azalmaktadır. Zira artık Avustralya, Hindistan ve Japonya’nın da ön plana çıktığını görüyoruz.” cümleleriyle açıklamalarını sonlandırdı.

Mehmet Emre ÖZTÜRK (Gazeteci-CRI Türk)

Biden yönetimiyle birlikte ABD’nin Hint-Pasifik bölgesindeki varlığını güçlendirmek adına bazı adımlar attığını; hatta yakın zamanda Biden’ın Hindistan Başbakanı Narenda Modi’yle görüştüğünü dile getiren Gazeteci Mehmet Emre Öztürk, “Modi’yle yapılan görüşmenin ardından Beyaz Saray’dan liderlerin özgür ve açık bir Hint-Pasifik’i teşvik etmek için yakın işbirliğini sürdürmeleri konusunda hemfikir olduklarına dair bir açıklama gelmiştir.” dedi.

QUAD’ın kurumsallaşma yolunda ilerlediğini ve bu süreçte ABD’nin bölgesel çıkarlarının belirleyici olduğunu dile getiren Öztürk, “QUAD; yani Dörtlü Güvenlik Diyalogu aracılığıyla daha güçlü bir bölgesel ittifak ortamı oluşturulmak isteniyor. Burada daha önce yapılan ittifaklardan farklı olarak QUAD’ın kurumsal bir temele oturtulmak istenmesi söz konusudur. Bu nedenle de QUAD, ABD’nin bölgesel çıkarları açısından büyük önem arz ediyor. Bu noktada QUAD’ın güncelliğinin ABD’nin yaklaşımıyla paralel bir ilişki içerisinde olduğu da ifade edilebilir.” açıklamasında bulundu.

QUAD’ın kurumsallaşması açısından örnek teşkil eden en önemli yapılanmanın Üçlü Stratejik Diyalog olduğuna dikkat çeken Öztürk, “Avustralya, Japonya ve ABD’nin oluşturduğu bu diyalog, 2000’li yılların başında yine QUAD gibi üst düzey yetkililerin gayrı resmî bir şekilde toplanmasıyla tesis edilmiştir. Aktörler, bölgesel endişeleri ele alarak terörle mücadele, nükleer silahların yayılmasını önleme ve insani yardım misyonları gibi geleneksel olmayan güvenlik alanlarında işbirliğine gitmişlerdir. Bu kapsamda taraflar, 2007 yılında kendi aralarında bir oturum düzenleyerek resmileşme yolunda kurumsal bir adım atmışlardır. Ancak her ne kadar QUAD’la mevzubahis yapılanma benzetiliyor olsa da benzerliklerinin yanı sıra derin farklılıklar da mevcuttur. Örneğin Üçlü Stratejik Diyalog’da bulunan Avustralya ve Japonya, Batı eksenli devletler olarak kabul edilmiştir ve her dönemde böyle olacakları varsayılmıştır. Ancak QUAD’da bulunan Hindistan için durum farklıdır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Bağlantısızlar Hareketi içerisinde bulunan Yeni Delhi yönetimi, bahsi geçen dönemde farklı bir dünya arayışını temsil etmiştir. Nitekim Hindistan’ın günümüzde ABD’nin müttefiki olmasına rağmen çekingen davrandığı konular da vardır.” yorumunu yaptı.