Osmanlı Devleti’nin çökmesi yalnızca Türkiye’nin mevcut sınırları içerisinde bulunan Türkleri değil, aynı zamanda bu sınırların dışında kalan Türkleri de etkilemiştir. Yunanistan ile imzalanan mübadele anlaşması Batı Trakya’daki Türkleri kapsam dışı bırakırken, Bulgaristan ile Türkiye arasında böyle bir anlaşma yapılmamıştır. Bulgaristan’dan yapılan kitlesel göç hareketleri ise Birinci Dünya Savaşı öncesi döneme denk gelirken, Yunanistan konuyu savaşı sonrasına ertelemiştir. Lozan Anlaşması uyarınca gerçekleşen nüfus mübadelesi sonucunda ise Yunanistan’da Batı Trakya haricinde Türk varlığı kalmamıştır. Bununla birlikte kitlesel göç hareketleri yaşanmasına rağmen, bölgesel bir sınırlamaya tabi olmaması nedeniyle, Bulgaristan’daki Türk varlığı Yunanistan’dakinden daha yoğun olmuş ve daha geniş bir alana yayılmıştır. Bulgaristan’ın sistematik asimilasyon çabaları ve baskıcı politikaları nedeniyle toplu göçler yaşanmış olsa da Bulgaristan’daki Türk varlığı korunabilmiştir.[1]
Bulgaristan-Yunanistan sınırının çizilmesi süreci, bu konunun en ilginç yanını oluşturmaktadır. Balkan Savaşları sırasında Osmanlı’dan aldığı Batı Trakya’yı Birinci Dünya Savaşı’nda kaybeden Bulgaristan, Türklerin yoğun olarak yaşadığı bir bölgeyi de bu dönemde Yunanistan’a devretmiştir. Bu durum Bulgaristan-Yunanistan sınırı boyunca Türklerin çoğunlukta olduğu bir etnik yapı meydana getirmiştir. Bu yapı küçük değişikliklerle birlikte günümüze kadar korunmuştur. Hatta bölgede yaşayan Türkler, Osmanlı zamanında kurulan ticaret yollarını 1950’lere kadar kullanmışlardır. İkinci Dünya Savaşı sonrası Bulgaristan’ın komünist rejime geçmesi ve diğer taraftan Yunanistan’ın NATO’ya girmesi, iki ülke arasındaki sınırı Doğu ve Batı bloklarının “yeni sınırı” olacak şekilde dönüştürmüş ve sınır tüm yaya geçişlerine kapatılmıştır. Bu durumdan yalnızca ekonomik-ticari bağlar değil aynı zamanda sınırın diğer tarafında akrabaları olan Türkler de etkilenmiştir. Öyle ki yirmi-otuz yıl süreyle akrabalarını ziyaret edemeyen Türk aileler olmuştur.
Soğuk Savaş yılları boyunca devam eden bu durum, 1990’larda Avrupa Birliği üyeliği gibi konularla birlikte Bulgaristan’ın gündemine oturmuş ve sınırın yeniden açılması ile birlikte Yunanistan’la olan ticaret hacminin artacağı analizleri yapılmıştır. Bulgaristan sınırın açılmasını gündeme getirirken, Yunanistan buna pek yanaşmak istememiştir. Özellikle 1974’teki Kıbrıs Barış Harekatı sonrası Türklerin yaşadığı bölgelerde daha sıkı kontrol uygulamaları yapmaya başlayan Yunanistan, Batı Trakya’yı “Özel Askeri Bölge” statüsüne almış ve bu bölgeyi orada yaşayan Türkler için açık bir hapishane haline dönüştürmüştür. Ayrı bir analiz konusu olabilecek. Özel Askeri Bölge meselesi ise Yunanistan’ın azınlık politikasını destekleyici bir unsur olarak kullanılmıştır. Bölgeye giriş ve çıkışlar sıkı bir şekilde kontrol edilmekle birlikte, dağlık bölgelerde ve sınır köylerinde yaşayan Müslüman Türklerin arazilerine el konulmuş ve bu bölgelerdeki Türk varlığının azaltılması için çalışmalar yapılmıştır. Bu nedenle Yunanistan, 1990’lı yıllarda oluşan Avrupalılaşma sürecine ve sınırların yeniden açılması konusuna olumlu bakmamıştır.
Bulgaristan-Yunanistan sınırının geçişlere yeniden açılacak olması konusuna Yunanistan, bu durumu sınırın her iki yakasındaki Türkleri birleştirecek bir süreç olarak gördüğü için karşı çıkmıştır. Türk kelimesinin kullanımının dahi yasak olduğu Yunanistan’da, başka bir AB ülkesinden gelecek Türklerin faaliyetlerinin denetlenemeyecek olması endişe yaratmaya başlamıştır. Bu bağlamda sınırın iki yakasını birleştirecek projelerle altyapı çalışmalarının yapılmasına Yunan tarafı sıcak bakmamıştır. Nitekim, Dedeağaç (Alexandroupoli) şehrini Dokuzuncu Avrupa Otoyolu’na bağlayan proje 2000’lerin başında uygulamaya konulduğu zaman, otoyolun büyük bir bölümünü Türklerin Batı Trakya’daki tarlalarından geçirmeye çalışan Yunan hükümeti buradaki Türkleri ekonomik açıdan zor durumda bırakmaya çalışmıştır. Çünkü tek geçim kaynağı tarım olan bölgedeki Müslüman/Türk halk, bu kamulaştırmalar nedeniyle ciddi zarar görmüştür.
2007 yılında açılması öngörülen otoyol, Yunan tarafının bir kilometrelik yolu yıllarca yapmaması yüzünden 2012 yılında bitirilebilmiştir. Makaz-Nimfea sınır geçiş hattı ismini alan proje ile beraber sınırın her iki yakasındaki Türkler tekrar iletişim kurmaya başlamış ve aralarındaki akrabalık bağları karşılıklı ziyaretlerle canlanmaya başlamıştır. Yeni sınır kapısının açılması ile birlikte bölgede yeni yatırım imkanları ortaya çıkmış ve bu yol hem ülkeler arası hem de toplumlararası diyalog için bir altyapı hazırlamıştır. Sınır bölgelerinde yoğun olarak yaşayan Türk azınlık mensuplarının burada etkin olmasını sağlamak, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine de katkıda bulunacaktır.
[1] Sınırın çizilmesi süreciyle ilgili detaylı bir İngilizce makaleye şu linkten ulaşabilirsiniz: http://www.suedosteuropa.uni-graz.at/sites/default/files/publications/Tahir%20Working%20Paper%20No.%209%20-%20FINAL.pdf ).