Tarih:

Paylaş:

Çin Ukrayna Krizi’nin Neresinde?

Benzer İçerikler

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

23 Şubat 2022 tarihinde Rusya’nın Ukrayna’ya gerçekleştirdiği askeri müdahale, dünyanın farklı coğrafyalarında bulunan ülkeler tarafından çeşitli reaksiyonlarla karşılanmıştır. Başta Avrupa ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) olmak üzere birçok devlet ve uluslararası örgüt, Rusya’ya karşı Ukrayna’nın yanında yer almıştır. Rusya’ya karşı bir araya gelen devletler, her ne kadar kendi askerlerini Ukrayna’ya savaşmak için göndermese de hem askeri teçhizat yardımları hem de Rusya’ya karşı başlatılan ekonomik yaptırımlar, Moskova üzerinde zorlayıcı bir etki yaratmıştır. Batı’nın verdiği tepkinin yanı sıra uluslararası kamuoyunun gözü, çok kutuplu dünya arayışları bağlamında Rusya’nın temel müttefiklerinden olan Çin’in meseleye olan yaklaşımına çevrilmiştir.

Bilindiği üzere Çin-Rus ilişkileri, Soğuk Savaş’ın bitiminden sonra olumlu bir yönde ilerlemiş ve iki ülke arasında ticari, askeri ve diplomatik alanda birçok anlaşma yapılmıştır. Tarih boyucna defalarca karşı karşıya gelmiş ve sınır çatışmaları yaşamış olan Çin ve Rusya, Atlantik merkezli tek kutuplu sisteme karşı birlikte hareket etme yolunu seçmiştir. Tarafların ulusal güçlerinin zayıflıklarını kapattığı gerçeği, bu ilişkinin temel dinamiğini oluşturmuştur. Örneğin Çin’in 1980’li yıllarda başlattığı ihracat temelli ekonomik büyümesinin ihtiyacı olan enerji talebi ve coğrafi güzergâh, Rusya’nın karşılamakta zorlanmayacağı bir beklenti olmuştur. Aynı şekilde Rusya’nın yatırıma ihtiyacı olan ekonomisi için gereken para, Çin’in elinde biriken dövizin yatırıma dönüşmesi için bir fırsat haline gelmiştir. Temelde Amerikan hegemonyasına karşı birleşen Asya’nın bu iki devi, özelde ana gereksinimleri için güçlü bir ortaklık kurmuştur.

Söz konusu ortaklık, bazı dönemlerde ciddi bir şekilde sınanmıştır. 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı uluslararası hukuka aykırı bir biçimde ilhak etmesiyle başlayan süreç, Avrupa ve ABD tarafından çeşitli ekonomik yaptırımların uygulanmasına sebebiyet vermiştir. Yaptırımlar neticesinde rublede yaşanan ciddi düşüş ve ekonomideki daralma, Moskova’yı zorlarken; Çin, bu ülkeye daha fazla yatırım yapma kararı almış ve nispeten de olsa Batı yaptırımlarının etkisini azaltmıştır. Avrupa ve ABD tarafından uygulanan yaptırımlar hem Kırım’ın işgalini engelleyememiş hem de Rusya-Çin yakınlaşmasını arttırmıştır. Bazı analizlerde Batı’nın bu tavrı, stratejik bir hata olarak görülmüştür. Kısacası Pekin-Moskova hattı, Kırım’ın ilhakından kaynaklanan krizden güçlenerek çıkmayı başarmıştır.

Rusya-Çin ilişkilerinin ciddi bir şekilde sınandığı ikinci kriz, 2014 yılında olduğu gibi yine Rusya kaynaklı olarak cereyan eden Ukrayna merkezli gelişmelerdir. Belirli bir süredir Ukrayna sınırına askeri yığınak yapan Rusya, meseleyi askeri yöntemlerle çözeceğinin sinyallerini vermiştir. Bu harekatın kamuoyunda eleştirilere maruz kalacağını tahmin eden Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Pekin’de düzenlenen olimpiyatlarda Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’le buluşmuş ve Pekin’in desteğini aldığı yönünde bir imaj çizmiştir.

Diğer taraftan Şi de bazı ülkelerin olimpiyatları protesto etmesi nedeniyle ülkesine yapılan ziyaretleri memnuniyetle karşılamıştır. Nitekim bu ziyarette Rusya ile Çin arasında ortak bir açıklama yayınlanmıştır. Söz konusu açıklama, iki ülkenin dayanışmasının ve işbirliğinin arttığını vurgulamış ve metinde, NATO ve ABD’ye karşı birliktelik söylemi ön plana çıkmıştır.

Müdahale öncesi Rusya’yla ilişkilerini stratejik seviyeye çıktığını teyit eden Çin, müdahale anında ve sonrasında Rusya’ya desteğini açıklayan beyanlarda bulunmuştur. Lakin Pekin’in savaşa bakış açısı salt bir Rus destekçisi olmaktan ziyade; barışa çağrı yapan ve sorunun çözülmesi için iki tarafa da seslenen bir bakış açısı çerçevesinde ilerlemiştir.

Bilinmelidir ki; uluslararası ilişkilerde devletler, kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmektedir. Bu perspektifle hareket eden Çin, bir yandan müttefiki Rusya’yı uluslararası alanda yalnız bırakmama çabası içine girerken; diğer taraftan da uluslararası kamuoyunun tepkisine neden olacak sertlikte açıklamalardan kaçınmaktadır. Kısacası Çin, Rusya’ya karşı esen sert rüzgârdan kendisini koruyacak oranda destek açıklamalarında bulunmaktadır. Ayrıca Pekin, Moskova’yı desteklemek için yaptığı açıklamalarda kendi ajandasını takip etmektedir.

26 Şubat 2022 tarihinde Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’la yaptığı görüşmede, Soğuk Savaş’ın çoktan bittiğini ve NATO’nun pozisyonunu ve sorumluluklarını yeniden gözden geçirmesi gerektiğini söylemesi, bu yaklaşımı teyit etmiştir. Pekin, Moskova’nın lehine olan bir açıklamada bulunurken; esasen NATO’yu kısıtlamaya ve çok kutuplu bir yapıya evrilen dünyaya vurgu yapmıştır.[1] Aynı gün Wang’ın Çin’in mevcut Ukrayna sorununa ilişkin görüşlerini içeren beş maddelik bir açıklaması da hem Rusya hem de karşı cephe arasında bir denge sağlamaya yöneliktir. Bu açıklamada Wang; Rusya’nın haklı gerekçeleri olduğunu vurgularken; Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü de savunmaktadır.[2]

Pekin yönetiminin Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden duyduğu rahatsızlığı dile getiren ve geleceğe yönelik stratejisinin ipucunu veren en önemli açıklama, Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Wang Wenbin’in 28 Şubat 2022 tarihli olağan basın toplantısında dile getirilmiştir. Zira Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü şu ifadeleri kullanmıştır:[3]

“Tüm ülkelerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmeli ve BM Şartı’nın amaç ve ilkeleri ortaklaşa desteklenmelidir. Bu, Çin’in her zaman takip ettiği bir ilkedir ve tüm ülkelerin uyması gereken uluslararası ilişkileri yöneten temel bir normdur. Aynı zamanda Çin, bir ülkenin güvenliğinin diğerlerinin güvenliği pahasına olamayacağına inanmakta, kendi askeri avantajı ve mutlak güvenliği için diğerlerinin egemenlik ve güvenliğini açıkça baltalamamalıdır. Tüm ülkelerin meşru güvenlik endişelerine saygı gösterilmelidir… Az önce söylediğim gibi Çin, Ukrayna’yla karşılıklı saygı ve müdahale etmemeye dayalı dostane işbirliği ilişkisini geliştirmeye devam edecek.”

Söz konusu açıklamayla aynı güne denk gelen Çin-ABD ilişkilerinin başlangıcı sayılan “Şanghay Bildirisi’nin 50. Yıldönümü Anma Toplantısı”nda konuşan Çin Dışişleri Bakanı’nın açıklaması da dikkatle not edilmelidir:[4]

Çin, Kuşak-Yol Girişimi ve Küresel Kalkınma Girişimi’ne ABD’nin katılımına açıktır. Ayrıca dünyaya daha kaliteli ürün sağlamak için ABD’nin Build Back Better World (B3W) girişimiyle işbirliği yapmayı düşünmeye hazırız.”

Çin’in üst düzey devlet yetkililerin açıklamalarına Çin’in önemli üniversitelerinde bulunan bazı akademisyenlerin Ukrayna halkına destek olan ve Rusya’nın askeri operasyonunu eleştiren bir bildiri yayınlaması[5] ve Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin resmî gazetesi olan People’s Daily’nin Rusya’nın söylemleriyle ters düşen “Ukrayna Sağlık Bakanlığı, Rusya’nın ülkedeki askeri operasyonlarının başlamasından bu yana 14’ü çocuk 352 sivilin öldürüldüğünü söyledi. Ayrıca 116’sı çocuk olmak üzere 1.684 kişinin de yaralandığı belirtildi.”haberi de eklendiğinde, mevcut durumda Çin dış politikasının esnekliği ve Rus-Çin ayrışmanın derinliği anlaşılmaktadır.

Çin’in Rusya’dan ayrışmasının en haklı gerekçesi, ekonomik ambargolar olarak görülmektedir. Öncelikle de Çin’in küresel ekonomiye ciddi bir şekilde entegrasyonu mevcuttur. Bu sebeple kendisine yönelik olası bir ambargoda Rusya’ya oranla daha çok etkileneceği bir gerçektir. Zira Çin ekonomisinin ana motoru ihracattır ve dış pazarlara ihtiyaç duymaktadır. Ekonomisine ve ticaretine uygulanacak bir ambargo, Çin’i doğrudan etkileyecektir. Petrol ve doğalgaz gibi ekonomi kaynakları olmadığı düşünüldüğünde, tarafsız bir duruş sergilemesi, en rasyonel seçenek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Rusya’nın müdahalesi öncesi ve sonrası durum değerlendirildiğinde, Çin’in jeopolitik düşünce sistematiğinde Rusya’dan faklı olduğunu söylemek mümkündür. Rusya, bozan bir güç olarak bilinirken; Çin, kuran bir güç şeklinde tanımlanmaktadır. Bir diğer ifadeyle Moskova, masa dışına çıkmayı önemsemezken; Pekin, uluslararası ilişkiler masasına güçlü bir pozisyonda oturmak istemektedir. Bu sebeple Ukrayna’ya yönelik müdahale, Çin’in karşı çıkması gereken bir operasyondur. Zira Çin dış politikasının temelini “ülkelerin iç meselelerine karışmama ve toprak bütünlüğüne saygı” üzerine temellendirmiştir. Lakin Rusya’ya açıktan bir karşı çıkış, Atlantik ittifakının hegemonyasını kırmak için müttefiklik ilişkisi içinde olduğu Rusya’ya zarar verecek ve kendi çıkarlarını zedeleyecektir. Bu durumu “Çin’in Rusya Paradoksu” şeklinde açıklamak mümkündür.

Mevcut durumda atılan ya da atılacak olan adımlar ve savaşın gidişatı gibi parametreler, Çin-Rusya ilişkilerinin yönünün belirlenmesinde önemli bir yere sahip olacaktır. Rusya’nın Ukrayna’da istediğini alamaması durumunda, Çin’e daha fazla bağımlı hale gelmesi kaçınılmazdır. Özellikle de Rusya’ya uygulanan enerji ambargosu, Çin’in bu ülkeden daha ucuza enerji temin etmesinin önünü açacaktır. Bu nedenle Çin, mevcut statükonun belli bir süre devam etmesini kendisi için yararlı görmektedir. Zira Rusya’nın karşısındaki güç (Avrupa-ABD) jeopolitik olarak Çin’in rakibidir ve iki rakibinin güç kaybettiği bir savaşın Çin’i daha da güçlendireceği açıktır. Bu noktada Hint-Pasifik’te Çin’i çevrelemek isteyen ABD’nin Rusya’yı ne kadar Çin’e iteceği önemli bir soru olarak gündeme gelmektedir.

Rusya’nın savaşın seyrini değiştirmesi ve istediği bölgelerde hakimiyet kurması durumunda, Çin-Rusya ilişkileri çalkantılı bir hal alabilir. Zira etki alanını batıya doğru genişleten Moskova yönetiminin bir sonraki hedefi doğu olacaktır. Bu noktada Rusya’nın Çin’e olan yaklaşımı, Batı’nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımların kalkması noktasındaki pazarlıkları etkileyecek bir faktör olacaktır. Rusya’nın Çin’e karşı açık olmasa bile örtülü bir olumsuz ya da kinci yaklaşım (Orta Asya-Güney Asya-Arktik-v.b. üzerinden) sergilemesi de yaptırımların hafiflemesiyle doğru orantılı olacaktır. Şüphesiz Ukrayna Krizi, Soğuk savaş sonrasında oturmayan dünya düzeninin bir yansımasıdır. Krizin gidişatına göre, Pekin-Moskova hattındaki ilişkilerin farklı bir niteliğe bürünebileceğini söylemek mümkündür.


[1] “Wang Yi Speaks with German Foreign Minister Annalena Baerbock on the Phone”, Ministry of Foreign Affairs, the People’s Republic of China, https://www.fmprc.gov.cn/eng/zxxx_662805/202202/t20220227_10645996.html, (Erişim Tarihi: 28.02.2022).

[2] “Wang Yi Expounds China’s Five-Point Position on the Current Ukraine Issue”, Ministry of Foreign Affairs, the People’s Republic of China, https://www.fmprc.gov.cn/eng/zxxx_662805/202202/t20220226_10645855.html,(Erişim Tarihi:28.02.2022).

[3] “Foreign Ministry Spokesperson Wang Wenbin’s Regular Press Conference on February 28, 2022”, Ministry of Foreign Affairs, the People’s Republic of China, https://www.mfa.gov.cn/eng/xwfw_665399/s2510_665401/202202/t20220228_10646378.html, (Erişim Tarihi:28.02.2022).

[4] “Drawing Wisdom from History to Light up the Road Ahead”, Embassy of the People’s Republic of China in the United States of America, http://www.china-embassy.org/eng/zgyw/202202/t20220228_10646243.htm, (Erişim Tarihi:28.02.2022).

[5] “PRC Profs: Our Attitude Towards Russia’s Invasion of Ukraine”, David Cowhig’s Translation Blog, https://gaodawei.wordpress.com/2022/02/26/2022-prc-profs-our-attitude-towards-russias-invasion-of-ukraine/, (Erişim Tarihi:28.02.2022).

Mustafa Cem KOYUNCU
Mustafa Cem KOYUNCU
Mustafa Cem Koyuncu, Karabük Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler bölümünde Master öğrencisi olup Hint-Pasifik Bölgesi, ABD-Çin Rekabeti, uluslararası güvenlik, jeopolitik ve stratejik araştırmalar alanları üzerinde çalışmalar yapmaktadır. Karabük Üniversitesi’nde eğitimine başlamadan önce, Boğaziçi Üniversitesinde Lisans eğitimini tamamlamıştır. Özel sektörde yöneticilik tecrübesi kazanmasının ardından Koyuncu, kariyerine ANKASAM’da devam etmektedir. Koyuncu, ileri seviyede İngilizce bilmektedir.