Çin’in uyguladığı dış politika anlayışının süreklilik gösterdiği; fakat liderlerin değişimine paralel olarak birtakım yeni açılımların gündeme geldiği görülmektedir. Söz konusu ülkenin dış politikanın belirlenmesinde Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreterliği’nin üstlendiği rol göz önünde bulundurulduğunda, bu süreçlerin son derece doğal görülmesi gerekmektedir. Bu nedenle Çin’in Afganistan’a yönelik dış politikasının Çinli liderlerin yaklaşımları çerçevesinde yorumlanması, Pekin yönetiminin yaklaşımının anlaşılabilmesi açısından yararlı gözükmektedir.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1949 yılından Afganistan’ın 1955 yılında Çin’i resmen tanımasına kadar geçen süreçte, iki ülke arasında ciddi bir etkileşim olmamıştır. Afganistan’ın tarafsızlık esaslı dış politikası ve Çin’in ekonomik dönüşüme ve kalkınmaya yönelik iç yaklaşımı da taraflar arasındaki ilişkilerin sınırlı düzeyde kalmasını beraberinde getirmiştir.
1945-1976 yılları arasındaki Mao Zedung döneminin ilk senelerinde Çin’in Sovyetler Birliği’nin başını çektiği Sosyalist blok içerisinde yer alması ve bahsi geçen dönemde Afganistan’ın büyük güçler arasındaki mücadelelerde taraflardan birine destek vermeme yönündeki tarafsızlık politikası nedeniyle Çin-Afganistan ilişkilerinde somut bir yakınlaşma yaşanmamıştır. Çin ile Sovyetler Birliği arasında çeşitli sorunlar yaşansa da Pekin yönetimi, Moskova’yla yakınlaşan Afganistan üzerinde nüfuz elde etmeye çalışmamıştır.
Mao sonrasında ise 1989 yılına kadar uzanan süreçte Deng Şiaoping, ülkeye liderlik etmiştir. Deng’in iktidarda olduğu zaman diliminde Çinli yetkililer tarafından Soğuk Savaş’ın bir dünya savaşına dönüşme potansiyeli taşımasına rağmen iki süper gücün böylesi bir mücadeleye cesaret edemeyeceğini düşünülmüş ve Pekin’in bağımsız bir politika izleyerek başta büyük güçlerle olmak üzere tüm dünyayla ilişkilerini geliştirmesi gerektiği fikri benimsenmiştir. Bu doğrultuda 1979 yılında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Çin arasında diplomatik ilişkiler tesis edilmiştir.
Öte yandan 1989 senesinde Çin ile Sovyetler Birliği arasındaki ilişkilerin normalleşmesi, Soğuk Savaş sonrasında Pekin ile Moskova arasında tesis edilen stratejik işbirliğine zemin oluşturmuştur. Nitekim 1989-2002 yıllarında Çin’e liderlik eden Jiang Zemin, Soğuk Savaş’ın bitmesiyle birlikte dış politika değişikliğine gitmiştir. Bu süreçte askeri ittifaklara ve silahlanmaya dayalı klasik güvenlik anlayışının terk edilerek karşılıklı fayda, güven ve işbirliğine dayalı yeni bir güvenlik perspektifi benimsenmiştir.
Bahse konu olan dönemde Çinli yetkililerce, dünyadaki çeşitliliğe saygı duyulması ve barış içinde bir arada yaşanılması gerektiği belirtilmiştir. Jiang, Çin’in uluslararası alanda sahip olduğu imajının iyileştirilmesini de politik öncelikleri arasına dahil etmiştir. Çok sayıda ülkeyle ilişkilerini geliştirmeye ve özellikle de ekonomik tabanlı karşılıklı fayda sağlayacak antlaşmalar yapmaya gayret eden Çin’in küreselleşmenin ekonomik boyutunun getirdiği fırsatları değerlendirmeye çalıştığı görülmüştür.
Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a askeri müdahalede bulunduğu süreçte yaşanan gelişmeleri uzaktan seyretmeyi seçen Pekin yönetimi, Sovyetler Birliği’nin Afganistan’dan çekilmesinden sonra bu ülkeyle iyi ilişkiler geliştirmeye yönelmiştir. Ancak Afganistan’da kurulan hükümetlerin ülkede istikrarı sağlayamamaları ve Taliban’ın yönetimi ele geçirmesi, Çin’in bölgesel tehdit algılamalarında değişimi beraberinde getirmiştir.
Pekin yönetimi, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin bağımsızlığı için mücadele ettiğini öne süren Doğu Türkistan İslami Hareketi’nin komşusu Afganistan’da zemin bulması ihtimalinden endişe duymuştur. Bu nedenle Taliban’la iyi ilişkiler kurarak ve Afganistan’da istikrarlı bir yapının oluşmasını destekleyerek bu tehlikeyi önlemeye çalışan Çin, Afganistan’la münasebetlerini geliştirmeye başlamıştır.
Afganistan’ın kim tarafından yönetildiğinden ziyade; istikrarlı olup olmadığıyla ve hem kendisine hem de bölgedeki çıkarlarına zarar verip vermeyeceğiyle ilgilenen Pekin, Taliban’ın iktidardan düşürülmesi sonrasında da yeni yönetimle ilişkilerin devam etmesini sağlamıştır.
2002-2012 yılları arasında Çin Devlet Başkanı olarak görev yapan Hu Jintao ise “harmonik dünya” görüşünü ortaya atmıştır. Hu’nun fikirleri, esasında Jiang’ın dış politika anlayışının bir uzantısı niteliğindedir. Söylem düzeyinde Çin’in Afrika ve Asya ülkeleriyle kalkınma ve eşit diyalog odaklı işbirliğini savunan bu görüş, Pekin’in nüfuzunun hızlı bir şekilde yayılmasına hizmet etmiştir.
2002 yılından itibaren Afganistan’da kurulan yönetimle olumlu münasebetler tesis eden ve Afganistan ile Ekonomik ve Teknik İşbirliği Antlaşmaları imzalayan Çin, bir süre sonra Afganistan’ın en önemli ithalat merkezlerinden biri haline gelmiştir. World Integrated Trade Solution (WITS) tarafından açıklanan 2019 yılı verilerine göre, Afganistan’ın en çok ithalat yaptığı ülkeler sıralamasında Çin’in ikinci sırada yer aldığı görülmektedir. Söz konusu rakamlar ise şu şekildedir: İran (%14.56), Çin (%13.92), Pakistan (%12.87), ABD (%9.15), Türkmenistan (%8.06).[1]
Afganistan’ın sahip olduğu yeraltı kaynaklarından istifade edemediği söylenebilir. Çünkü madenlerin çıkarılması, işlenmesi ve uluslararası pazarlara ulaştırılması ciddi yatırım maliyetlerini gerektirmektedir. Ekonomik açıdan zor zamanlar geçiren hem mali hem de teknik yetersizlikler yaşayan Afganistan’ın doğrudan yabancı yatırımcı çekme konusunda da başarılı olamadığı görülmektedir.
Afganistan’ın sahip olduğu maden kaynaklarının yanı sıra bulunduğu jeostratejik konumu, Çin açısından bu ülkeyi önemli komşulardan biri haline getirmektedir. Özellikle de 2012 yılında Şi Cinping’in Çin Devlet Başkanı olmasının ardından Pekin yönetiminin dış politikasında somut bir değişimin yaşandığını söylemek mümkündür. 21. yüzyılın başlarında çok hızlı bir şekilde büyüyerek dünyanın en büyük ikinci ekonomisi haline gelen Çin, Şi döneminde geçmişe kıyasla daha proaktif bir dış politika yürütmeye başlamıştır. Bu dönemde askeri kapasitesini arttıran ve ulusal savunma teknolojileri geliştiren Çin, tarım ve gıda güvenliğini sağlamaya ve finansal açıdan daha bağımsız hale gelmeye çalışmıştır.
Bahse konu olan hedef doğrultusunda Pekin, Kuşak-Yol Projesi’ni ortaya koyarak çok sayıda ülke ve uluslararası kuruluşla işbirliği anlaşması imzalamıştır. Çin, genellikle dışarıdan etkilenen pasif görüntüsünden sıyrılarak dünya çapında önemli bir güce ve yeteneğe sahip büyük bir devlet olarak daha proaktif politikalar uygulamaya yönelmiştir.
Afganistan’ın Kuşak-Yol Projesi açısından önemli bir konumda bulunması, yeraltı kaynaklarına sahip olması ve Çin’in bölgesel güvenliğine yönelik potansiyel tehditler barındırması nedeniyle Pekin ile Kabil arasındaki ilişkiler, özellikle de ABD’nin askeri güçlerini Afganistan’dan çekmeyi düşündüğü 2014 yılından sonra yoğunlaşmıştır.
Pakistan’la iyi ilişkilere sahip olan Çin, iki ülke arasında tercih yapmak zorunda kalmak istemediği için bölgede istikrarın sağlanmasına vurgu yapmaktadır. Bunun yansıması olarak Taliban’ın yeniden iktidara geldiği dönemde dünya kamuoyuna egemen olan Taliban’a yönelik negatif tutumun Çin tarafından paylaşılmadığını söylemek mümkündür.
Taliban yönetiminin Afganistan topraklarından hiçbir komşu ülkeye saldırı yapılmayacağı ve komşu ülkelerin düşman olarak algıladığı örgütlere Afganistan topraklarında faaliyette bulunma izni verilmeyeceği yönündeki taahhüdü, uluslararası alanda tanınma konusunda Taliban yönetiminin attığı en somut adım olarak görülmektedir. Buna karşılık Taliban’ın yönetimi devralmasından sonra Çin’in Kabil Büyükelçiliği’nin faaliyetlerine devam etmesi, en azından diyalog kurulabilmesi için gerekli kanalların açık tutulması, karşılıklı fayda temelli bir işbirliği arayışının yansıması olarak değerlendirilebilir.
Afganistan’daki madenlerin ve yeraltı kaynaklarının keşfedilmesi, çıkarılması, işlenmesi ve ticari pazarlara ulaştırılması konusunda Taliban ile Çin arasında yeni antlaşmaların yapılması mümkündür. Her ne kadar Dünya Bankası’nın ülkeleri iş yapma kolaylığı açısından değerlendirdiği 2020 yılı raporuna göre, incelenen 190 ülke arasında Afganistan, 173. sırada[2]olsa da Pekin’in bu ülkeye ilgi gösterdiği aşikardır. Nitekim hatırlanacağı üzere, tüm zorluklara rağmen 2007 senesinde Çin, Afganistan’daki en büyük bakır madeninin 30 yıl boyunca işletilmesi için Afganistan Hükümeti’yle anlaşmış ve yaklaşık 3 milyar dolarlık yatırım yapmıştır. Bu ise Afganistan tarihinin en önemli yabancı yatırımı olma özelliğini taşımaktadır. Fakat Çin Metalurji Grubu Şirketi ve Jiangxi Bakır Şirketi, maden çıkarma faaliyetlerine başladıktan kısa bir süre sonra maden sahasında (Mes Aynak’ta) antik bir Budist şehrinin keşfedilmesi sebebiyle çalışmaları durdurmak zorunda kalmıştır. Kısacası Afganistan’ın yeraltı zenginliklerinin çıkarılmasına, ülkenin tarihi ve kültürel zenginliği engel olmuştur.
Çin’in Afganistan’daki madenlere olan ilgisi, yalnızca bakırla sınırlı değildir. Zira Çin Ulusal Petrol Şirketi’nin Sovyetler Birliği’nin 1970’li yıllarda petrol ve doğalgaz aradığı Amu Derya sahasında yeniden araştırmalar yapmak istediği ve lityum başta olmak üzere çeşitli madenlerin çıkarılması konusunda Taliban’la görüşmelerini sürdürdüğü iddia edilmektedir. Yani Şi döneminde Pekin, Afganistan’ın madenleriyle yakından ilgilenmektedir.
Halihazırda küresel lityum üretiminin yaklaşık yarısını elinde bulunduran ve batarya üretiminde üçte ikilik paya sahip olan Çin’in özellikle de lityum kaynaklarını arttırması, batarya konusunda uluslararası enerji piyasalarındaki konumunu yükseltebilir. Bu da Pekin’in Taliban’la çeşitli temaslarda bulunmasına yol açmaktadır.
Özetle Çin’in Afrika ve Latin Amerika ülkelerindeki yatırımlarına benzer şekilde, Afganistan’a yapılacak yatırım konusunda da cazip teklifler sunduğu söylenebilir. Örneğin Amu Derya Petrol Sahası’na yapılacak 150 milyon dolarlık yatırımın %20’si Afganistan tarafından karşılanacak ve çıkan ham petrolün bu ülkede rafine edilmesinden sonra iç piyasaya sunulması düşünülmektedir. Fazlası ise ihraç edilecektir. ABD’deki mali varlığı önce dondurulan, sonra da bir kısmına el konulan Afganistan’ın ekonomik açıdan yaşadığı zorluklar düşünüldüğünde, Çin’in çeşitli yardımlar aracılığıyla Afganistan üzerindeki nüfuzunu arttırması mümkündür.
Afganistan gibi jeostratejik açıdan önemli bir ülkeyi, Kuşak-Yol Projesi’ne zarar vermeyen; hatta aksine katkı sağlayan bir konuma getirebilmek Çin’in Afganistan’daki Amerikan karşıtlığını kendi lehine dönüştürmesi mümkündür. Nitekim Çin’in Kabil Büyükelçisi Wang Yu’nun ABD ile Çin’in Afganistan’a yönelik politikalarındaki farklılığa sık sık vurgu yapması da bundan kaynaklanmaktadır.
Bu noktada Çin’in Afganistan’da “kapsayıcı” bir yönetimin tesis edilmesi çağrısında bulunduğunu; ancak taraflardan herhangi birini açık şekilde desteklemediğini veya aktörlerden birine karşı çıkmadığını belirtmek gerekmektedir. Dahası Çin, 2022 yılının Mart ayında Afganistan’ın komşu ülkelerinin dışişleri bakanlarını bir araya getirerek bölgesel istikrar ve güvenliğin tesis edilmesine dönük konferans diplomasisine de katkı sağlamıştır. Böylece Çin hem Afganistan’ın hem de bölgenin güvenliği, istikrarı ve ekonomik kalkınması için yapıcı bir rol üstlenmiştir.
Sonuç olarak Pekin yönetimi, Afganistan konusunda son derece pragmatik bir politika uygulamaktadır. Bu politikanın temel konularını Afganistan’ın Kuşak-Yol Projesi’ndeki rolü, madencilik sektöründeki yatırımlar, hava koridoru, transit geçiş meselesi, kuru meyve ihracatı, Mes Aynak’ta yarım kalan projenin sürdürülmesi ve diğer yeraltı kaynaklarına yönelik yatırımlar gibi genellikle ekonomik meseleler oluşturmaktadır. Ekonomik açıdan oldukça zor durumda bulunan Taliban yönetiminin ise Pekin’e ihtiyacı vardır. Yardımların bir politik araç olarak son derece etkili olduğu realitesi ise Afganistan’daki Çin nüfuzunun daha da artacağına işaret etmektedir.
[1] “World Integrated Trade Solution, Afghanistan Trade Balance, Exports and Imports by Country 2019”, The World Bank, https://wits.worldbank.org/CountryProfile/en/Country/AFG/Year/2019/TradeFlow/EXPIMP/Partner/by-country, (Erişim Tarihi: 21.08.2022).
[2] The World Bank Doing Bussines Archive, https://archive.doingbusiness.org/en/data/exploreeconomies/afghanistan, (Erişim Tarihi: 21.08.2022).