Tarih:

Paylaş:

Çin’in Dış Politika İlkeleri Bağlamında Hindistan ve Japonya’yla İlişkileri

Benzer İçerikler

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Çin Halk Cumhuriyeti, dış politikasında başka devletlerin iç meselelerine karışmamayı, toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı duymayı, ittifaklar yapmamayı ve bu anlamda sıfır toplamlı oyunlardan uzak durmayı kendisine prensip haline getirmiştir. Barışçıl bir devlet olduğunu, mevcut uluslararası sisteme ve liberal ekonomik düzene meydan okumadığını ileri süren Çin, tarihten beri başka devletleri işgale kalkmadığını, provokasyon peşinde koşmadığını, askeri ittifaklar kurarak kutuplaşmayı teşvik etmediğini ve bu anlamda ilkeli bir dış politika izlediğini vurgulamaktadır. Tahmin edileceği üzere, Çin’in komşu devletlerle ikili ve çok taraflı ilişkilerinde yaşadığı anlaşmazlık ve/veya krizlerde söz konusu prensiplerin olumlu bir etki yaratması beklenmektedir.  

Hindistan ve Japonya perspektifinden bakıldığında ise Çin, bölgesel düzeyde “saldırgan” ve “yayılmacı” bir politika izlemekte, batıda Afganistan, Tacikistan ve Keşmir bağlamında etkinliğini arttırmakta, doğuda Japon Denizi ve Pasifik Okyanusu’nda Rusya’yla birlikte ortak deniz tatbikatlarına ağırlık vermekte ve Güney Çin Denizi başta olmak üzere Hint-Pasifik’teki askeri varlığını genişletmektedir. Tüm bu faktörler, Yeni Delhi ve Tokyo’nun Pekin’den ortak bir tehdit algılamasına neden olmaktadır.

Hindistan özelinde bakıldığında, Çin’le ilişkilerin düzeltilmesi noktasında Yeni Delhi’nin halen ümidinin olduğu görülmektedir. Konuyla ilgili Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar, 18 Ağustos 2022 tarihinde yaptığı açıklamada, Çin’le ilişkilerin “son derece zor bir aşamada” olduğunu ve iki ülkenin birlikte çalışması için “birçok neden” bulunduğunu söylemiştir.[1] Buna cevaben Çin Hükümeti, “Umarız Hindistan, ilişkileri ‘erken bir tarihte’ rayına oturtmak için bizimle aynı yönde çalışmaya karar verir.” demiştir.[2]

Son aylarda iki ülke arasında sınır sorunlarını çözmek için yapılan toplantılarda yeni bir ilerleme daha kaydedilmiş ve taraflar, anlaşmazlığın olduğu bazı bölgelerden asker çekme konusunda anlaşmıştır. Nihayetinde iki ülkenin ortak çabaları sayesinde sınırdaki gerilim bir nebze olsun yatışmıştır. Bunun sebebi, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşının özellikle de Hindistan ve Çin ekonomileri üzerinde yarattığı olumsuz etkilerdir. Jeopolitik risklerin ve enerji krizinin ortasında ne Hindistan ne de Çin, bölgede yeni bir gerginlik veya çatışmayı kaldırabilecek durumdadır. İki ülke, Batı’nın Moskova’ya yönelik yaptırımlarına karşı daha temkinli, dikkatli ve soğukkanlı bir politikadan yana görünmektedir. Küresel jeopolitikten bakıldığında, “çok kutuplu” bir dünya hedefi bağlamında Hindistan ve Çin, aynı cephededir. Bu iki ülke, Rusya’yı çatışmaları durdurmaya ve sorunları barışçıl müzakereler yoluyla çözmeye çağırmaktadır. Dolayısıyla Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı sona ererse, Hindistan ve Çin’in geçici ortaklıkları da sona erebilir.   

Genel itibarıyla Hindistan, Çin’le işbirliğine daha tepkisel veya mesafeli yaklaşmaktadır. Diğer taraftan Çin’in Hindistan’la ilişkilerini düzeltmeye daha istekli olduğu görülmektedir. Örneğin 26 Eylül 2022 tarihinde yaptığı haberde Çin devlet medyası Global Times, Hindistan’ın “Asya Yüzyılı” için Çin’le ortaklık yapması gerektiğini söyleyerek sıcak mesajlar vermeye çalışmıştır.[3] Bu bağlamda Pekin, ikili ilişkilerde “hiçbir sorun yokmuş” gibi davranmaktadır. Halbuki sınırın birçok bölgesindeki gerginlik ve çatışma riski halen devam etmektedir. Buna rağmen Pekin, Yeni Delhi’yle olan ilişkilerinde “barışçıl” bir tutum izleyerek dış politika ilkelerinde tutarlı davranmaya çalışmaktadır. Fakat sınır meselelerinde Çin’in daha gergin bir siyaset izlediği ve tarihsel hak iddialarından vazgeçmeyeceği görülmektedir. Bu yönüyle Çin’in geleneksel dış politika meselelerinde ilkelerinden uzaklaşmaya başladığı, Hindistan’ın egemenlik ve toprak bütünlüklerine daha fazla müdahalede bulunduğu söylenebilir.

Japonya örneği ele alındığında, Çin’le ilişkilerde yumuşama ve gerginliğin eşzamanlı hâkim olduğu bir konjonktür söz konusudur. Örneğin Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Japonya’yla diplomatik ilişkilerin kurulmasının 50. yıldönümü vesilesiyle ikili ilişkilerin geliştirilmesi yönünde çağrılar yapmaktadır. Bu konuda Wang Yi, Çin-Japonya ilişkilerinin düzeltilmesi için beş maddelik öneri ortaya koymuştur.[4] Bu maddelerde Çin, Japonya’nın provokasyonlardan kaçınması, üçüncü ülkelerin kışkırtmalarına gelmemesi ve ikili ilişkilerini barışçıl şekilde düzenlemesi çağrısında bulunmaktadır. Bir diğer ifadeyle Pekin, Tokyo’nun sıfır toplamlı oyun yerine kazan-kazan ve çok taraflılık temelinde hareket etmesini istemektedir. Dolayısıyla Pekin’e göre, ikili ilişkilerde sorun yaratan, Tayvan Meselesi’ne karışan ve iki devlet arasındaki siyasi anlaşmalara uymayan taraf Japonya’dır. Yani Pekin, kendini düzeltmesi gereken tarafın Tokyo olduğunu düşünmektedir.

Oysa ki Japonya’yla ilişkilerde Çin’in de sorumlu olduğu bazı gerginlikler söz konusudur. Örneğin diplomatik ilişkilerin 50. yıldönümünden bir gün önce Çin’e ait üç sahil güvenlik gemisi,Japonya’yla tarihsel anlaşmazlıklar yaşadığı Senkaku Adaları çevresinde görülmüş ve Tokyo’nun iddiasına göre karasularını ihlal etmiştir.[5]Japonya, diplomatik ilişkilerin yıldönümünde ikili ilişkilerin yumuşamasını beklerken; Çin’in bilerek Senkaku Adaları’nda provokasyonda bulunduğunu öne sürmektedir.

Yine bu süreçte Çin, Japon Denizi ve Kuril Adaları’nın çevresinde Rus Donanması’yla ortak tatbikatlar yaparak Japonya’nın güvenliğine tehdit oluşturabileceğinin mesajını vermektedir. Bu yüzden Çin’in eylemleri, tutarlı görünmemektedir. Pekin, dış politikasında Japonya’ya karşı barışçıl bir tutum izlerken sahada çatışmacı, tepkisel ya da provokatif davranmaktadır. Bu sebeple Japonya, Çin’in niyetlerini sorgulamaktadır ve bu durum, iki devlet arasında güvensizliğe yol açmaktadır. Kısacası Çin-Japonya diplomatik ilişkilerinin 50 yıldönümü kutlanırken; ikili ilişkilerde barış havasının hâkim olmadığı açıktır. Bunda Japonya’nın payı olduğu kadar Çin’in de etkisi vardır.  

Çin’in dış politika ilkeleri, BM Şartı’nın 2. Maddesinin 4. bendinde geçen ve devletlerin uymakla yükümlü olduğu genel prensiplerle benzerdir. Bunlar; başka bir devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığına karşı herhangi bir kuvvet kullanma tehdidi ya da kuvvet kullanılmasına karşı çıkılmasıdır. Buna rağmen Çin, özellikle Tayvan Krizi’nin büyümesiyle birlikte yakın çevresindeki birçok devlete “Tek Çin Prensibi”ne destek vermeleri konusunda baskı yapmıştır. Nepal, Sri Lanka, Laos, Kamboçya, Tayland, Hindistan, Vietnam ve diğer birçok bölge devletindeki Çinli diplomatlar, “Bizi destekleyeceğinize inanıyoruz” tarzında açıklamalar yapmıştır. Bu tür baskılar sonucunda bölge devletleri, Çin’in temel prensiplerine bağlı olduklarını açıklamak zorunda kalmıştır. Dolayısıyla Hindistan ve Japonya, Çin’in dış politikada saldırganlaştığını öne sürerken ve bundan endişe duyduklarını açıklarken; bu görüşlerinde pek de haksız sayılmazlar. Çin’in dış politika ilkeleri, erozyona uğrarken; bunun en net emareleri, Hindistan ve Japonya’yla ilişkilerinde görülmektedir.


[1] “China Calls for India to Work ‘In Same Direction’ To Restore Ties”, The Hindu, https://www.thehindu.com/news/international/china-calls-for-india-to-work-in-same-direction-to-restore-relations-at-an-early-date/article65787177.ece, (Erişim Tarihi: 29.09.2022).   

[2] Aynı yer.

[3] “China, India Should Seek Partnership to Greet Advent Of ‘Asian Century’”, Global Times, https://www.globaltimes.cn/page/202209/1276165.shtml, (Erişim Tarihi: 29.09.2022).   

[4] “Chinese FM Puts Forward Five-Point Views on Developing China-Japan Relations”, Xinhua, https://english.news.cn/20220913/38ed626955654fb4ae9508c4e36d4b1d/c.html, (Erişim Tarihi: 29.09.2022).

[5] “China Ships Enter Japan Waters Near Senkakus, Day Before Key Anniv.”, Kyodo News, https://english.kyodonews.net/news/2022/09/10a5532882d9-china-ships-enter-japan-waters-near-senkakus-day-before-key-anniv.html, (Erişim Tarihi: 29.09.2022).

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.