Tarih:

Paylaş:

Doğu Akdeniz’in Artan Önemi ve Türkiye

Benzer İçerikler

Akdeniz’in doğusunda son yıllarda yaşanan gelişmeler bu bölgeyi uluslararası güç dengelerinin kritik eksenlerinden biri haline getirmiştir. Aslına bakılırsa Doğu Akdeniz, tarih boyunca büyük bir önem taşımıştır. Bahsi geçen bölge uluslararası ticaretin kavşak noktalarından biri olması nedeniyle geçmişten bugüne hemen her dönemde büyük güçlerin ilgisini çekmiştir. Soğuk Savaş boyunca Amerika Birleşik Devletleri (ABD)-Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) rekabetinin en önemli sahnelerinden biri Ortadoğu olmuş ve bu bağlamda iki süper güç, Akdeniz sularına büyük donanmalar yerleştirmiştir. Bir başka deyişle Doğu Akdeniz’e Ortadoğu’daki rekabetin bir uzantısı ya da yansıması olarak önem atfedilmiştir. Bölgenin bugünkü görünümü İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki dönemle benzerlikler arz etmektedir; ancak son birkaç yılda hızla artan belirsizlik ve istikrarsızlık, Akdeniz’in doğusunu kendine has dinamiklere sahip jeopolitik bir alana dönüştürmektedir.

Bölgede yaşanan türbülansın nedenlerinin başında kendi içinde sıkıntılar yaşayan küçük ve zayıf devletlerin varlığı gelmektedir. Bunun yanı sıra Soğuk Savaş’tan miras kalan uluslararası anlaşmazlıklar da bir başka güvensizlik kaynağıdır. Lübnan’daki yapısal sorunlar ile Filistin ve Kıbrıs meseleleri bu anlamda ilk akla gelenlerdir. Diğer taraftan, 2010 yılından bu yana Arap dünyasında devam eden hareketlilik, yeni belirsizlikler yaratmıştır. Suriye İç Savaşı ise bölgesel güç dengelerini derinden sarsmış, küresel güç rekabetinin dinamiklerini dönüştürücü bir etkide bulunmuştur.

Suriye’de 2011 yılında başlayan kriz kısa sürede tüm bölge ülkelerine istikrarsızlık ihraç eden bir iç savaşa dönüşmüştür. Yalnızca Şam rejimi ile muhalif güçler arasında bir çatışma yaşanmamış, aynı zamanda terör örgütlerinin istismar edebileceği bir otorite boşluğu da doğmuştur. Küresel güçler ilk yıllarda iç savaşı sona erdirmek için harekete geçmekte isteksiz kalmıştır. Çatışmanın giderek kronik bir hal alması, sözü edilen küresel aktörleri ve bölgesel güçleri yaşamsal çıkarlarını korumak için harekete geçmeye zorlamıştır. Böylece Suriye hem Doğu Akdeniz’deki bölgesel rekabetin hem de uluslararası alandaki büyük güçler arası rekabetin kesişme noktalarından biri haline gelmiştir.

ABD için öncelikli sorun radikal İslamcı grupların güçlenmesi ve Devlet’ül Irak ve’ş Şam’ın (DEAŞ) varlığı olmuştur. Suriye’ye doğrudan asker göndermeyen ABD, bir başka terör örgütü Demokratik Birlik Partisi ve Halk Savunma Birlikleri (PYD/YPG) ile işbirliği halinde DEAŞ’a karşı mücadele etmiştir. Rusya’nın önceliği ise Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki askeri varlığını güvence altına almak olmuştur. Esad rejiminin düşmesi halinde bölgedeki tek üssünü kaybedeceği düşüncesiyle Moskova, 2015 yılının son aylarında rejimin yanında savaşa dahil olmuştur. Bu gelişmeler ABD ve Rusya’yı Doğu Akdeniz’de karşı karşıya getirmiştir. Bu iki büyük güç, çatışma alanlarında birbirlerinin operasyonel sahalarına müdahale etmekten kaçınmışlardır. Ancak her iki aktör de Akdeniz sularında birbirine çok yakın pozisyonlarda büyük donanmalar bulundurmaktadır.

Bölgeye ilgi gösteren bir başka uluslararası aktör ise Avrupa Birliği’dir (AB). Avrupa’nın ilgisi Akdeniz merkezli mülteci sorunundan kaynaklanmaktadır. Doğal gaz ithalatında Rusya’ya olan bağımlılık ilişkisi de aynı oranda önemli bir konudur. Doğu Akdeniz’de bulunan hidrokarbon kaynakları, Avrupa devletlerinin bağımlılığını hafifletebilecek bir unsur olarak ifade edilmekte benzer bir sebeple Çin’in de bölgeye ilgisi olduğu görülmektedir. Dolayısıyla Doğu Akdeniz, küresel güçler arasındaki rekabetin en önemli sahnelerinden birine dönüşmektedir.

Küresel rekabetin yanı sıra bölgesel güçler arasındaki nüfuz mücadelesi de Doğu Akdeniz’de süren belirsizliğin önemli boyutlarındandır. Bu anlamda öne çıkan bölgesel güçler Türkiye, İsrail ve Mısır’dır. İran’ın da Suriye’de etkinliğini arttırarak Doğu Akdeniz’deki rekabete bir şekilde dahil olduğu söylenebilir. Bu aktörler arası ilişkilerde görülen gerginlikler, bölgenin siyasal manzarasını gözler önüne sermektedir. Türkiye’nin İsrail ve Mısır’la ilişkileri uzun süredir olumsuz bir seyir izlemektedir. Sorun alanları, ağırlıklı olarak siyasal bir içeriğe sahiptir fakat doğal gaz kaynaklarının kullanımı konusunda artan rekabet de dikkat çekicidir. Bölgedeki en önemli gerginliklerden biriyse İran’ın Suriye’deki askeri varlığıdır. ABD ve İsrail’in İran’a karşı politikaları giderek sertleşmektedir. Bu iki aktör Filistin sorununda da son dönemde agresif bir politika benimsemişler ve bölgenin tansiyonunu yükseltmişlerdir.

Doğu Akdeniz, çok katmanlı jeopolitik görünümüne ek olarak bir de rekabet alanıdır. Devlet dışı aktörler de bu rekabeti şekillendiren önemli unsurlardır. Arap Baharı sonrasında ortaya çıkan sivil toplum hareketleri, otorite boşluğunun bulunduğu ülkelerde türeyen terör örgütleri, doğal gazın çıkarılması ve pazarlara taşınması için harekete geçen çok uluslu şirketler öne çıkan devlet dışı aktörlerdir. Bölgenin çok katmanlı yapısı aktörlerin çeşitliliği ile sınırlı değildir. Bu aktörlerin bazıları güvenlik ihtiyaçlarıyla, bazıları ideolojik güdülerle, bazılarıysa ekonomik kaygılarla bölgeye ilgi göstermektedir. Dolayısıyla Doğu Akdeniz’i tanımlayan en doğru kelime “belirsizlik” olmaktadır.

Bu belirsiz ortamda Türkiye, zorlu bir gündemle karşı karşıyadır ve bu zorlukların başında da Ankara-Washington ilişkilerinde uzun süredir devam eden kriz gelmektedir. ABD’nin bölgede izlediği politikalar, Türkiye’nin hayati çıkarlarıyla çoğu zaman çelişmektedir. Suriye meselesi başta olmak üzere bölgesel güvenlik sorunlarında Beyaz Saray, Ankara’ya gerekli desteği sağlamamıştır. ABD’nin bölgedeki müttefikleri konumunda bulunan İsrail ve Mısır’la süren anlaşmazlıklar da dikkate alınmalıdır. Bütün bu sorunlar Türkiye’nin enerji alanında gerek bölge ülkeleriyle gerekse ABD’yle işbirliği yapmasını zorlaştırmaktadır.

ABD’yle yaşanan sorunlar Türkiye’yi ister istemez Rusya’yla yakınlaşmaya yöneltmiştir. Ankara, Moskova’yla işbirliği sonrasında attığı adımlarla çok değerli güvenlik kazanımları elde etmiştir. ancak İdlib sorununda görüldüğü üzere söz konusu ülkeyle çok temel birtakım çıkar farklılıkları varlığını sürdürmektedir. Ayrıca Türk-Rus ortaklığının paydaşlarından biri olan İran’ın, Akdeniz’e kadar uzanacak şekilde nüfuzunu arttırması, uzun vadede Türkiye’nin çıkarlarıyla örtüşmemektedir. Diğer yandan Akdeniz’e ulaşma arzusunda olan PYD/YPG’nin Rusya tarafından terör örgütü olarak tanınmıyor olması da bir başka potansiyel anlaşmazlık sebebidir. Bu şartlar altında Moskova’yla süren ortaklık büyük önem taşıyor olmakla birlikte söz konusu ülkenin Doğu Akdeniz’deki varlığı, gelecekte Türkiye için bir sorun haline dönüşebilir.

Türkiye, gerektiğinde Rusya’yı da dengeleyecek müttefiklere ihtiyaç duymaktadır. ABD’yle ilişkilerin en azından asgari müştereklerde buluşularak normalleştirilmesi, Türkiye’nin çıkarınadır. Ankara, bu yöndeki beklentisini kaybetmemiş ve Washington’la devam eden krize rağmen diplomasi kanallarını açık tutmuştur. Ancak Beyaz Saray’ın, kendi içinde yaşadığı yönetim sorunlarıyla bağlantılı olarak Türkiye-ABD ilişkilerindeki kriz giderek derinleşmektedir. İki ülke ilişkilerin geldiği son durum göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin dengeleyici yaklaşımda bulunacak alternatif arayışları, gerekli gale gelmiştir.

Bu noktada dikkat çekici gelişme ise Türkiye ile Avrupa arasındaki yakınlaşmadır. Türkiye-AB bütünleşme süreci, uzun zamandır hiçbir gelişme göstermemiş olsa da son yıllarda pragmatik çıkarlar doğrultusunda taraflar işbirliğine yönelmiş durumdadır. Bu yakınlaşma ortak bir güvenlik sorunu olarak mülteci meselesinden kaynaklanmıştır. Söz konusu ülkelerin bir başka ortak güvenlik kaygısı ise enerji alanındadır. AB, büyük ölçüde Rus doğal gazına bağımlı durumdadır ve benzer şekilde, Türkiye’nin en büyük doğal gaz tedarikçileri de Rusya ve İran’dır. Dolayısıyla Doğu Akdeniz, Ankara ve Brüksel’in çıkarlarının kesiştiği bir bölge olarak tanımlanabilir. Avrupalı müttefiklerine karşı ilgisi azalan ABD’nin Türkiye ile yaşadığı krizde Avrupa devletlerinden gelen destek mesajları da ilgi çekicidir.

Doğu Akdeniz’in Türkiye için önemi büyük ölçüde güvenlik sorunlarına ilişkindir ancak bölgedeki enerji kaynakları da aynı oranda ehemmiyet taşımaktadır. Bu bakımdan Türkiye’nin temel kaygısı bölgenin içinde bulunduğu karışıklıkta birtakım oldubittilerle karşılaşmaktır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bu yöndeki girişimlerine Türkiye sert karşılıklar vermektedir. Rum Yönetimi’nin bu tavrı Türkiye’nin AB ile kurmaya çalıştığı ortaklığı da olumsuz etkileme potansiyeline sahiptir. Dolayısıyla Avrupa ülkeleri, Rum Yönetimi’ni bölge istikrarını bozacak adımlardan uzak tutmayı başardığı oranda Türkiye-Avrupa işbirliğinin derinleşmesi ihtimal dahilindedir. Böyle bir gelişme sadece enerji alanında faydalar sağlamayacak Türkiye’nin dış politikadaki manevra alanını da genişletecektir.

Kısa vadede ortadan kalkması beklenmeyen güvensizlikler nedeniyle Doğu Akdeniz’de enerji alanında ne gibi ortaklıklar kurulacağı, doğal gazın kimler tarafından çıkartılacağı ve ne şekilde pazara sunulacağı konularında kesin hükümler vermek çok zordur. Bununla birlikte Türkiye’nin bu konuda öncelikli hedefi oldubittilere izin vermemek ve bu sürecin dışında kalmamaktır. Bu amaçla Türkiye gerekli adımları atmaya başlamıştır ve Doğu Akdeniz’de arama çalışmalarını yoğunlaştırarak bölgedeki pozisyonunu güçlendirmektedir. Bu faaliyetlerinde Çin’le kurulmak istenen işbirliği de Türkiye’nin pozisyonunu güçlendirecek adımlardan bir tanesidir. Bütün bu arayışlar büyük bir önem taşımakla birlikte Türkiye’nin Doğu Akdeniz için orta ve uzun vadeli kapsamlı bir stratejiye sahip olması gerekmektedir.

Doç. Dr. Emre OZAN
Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde 2008 yılında tamamladı. Yüksek Lisans derecesini İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan 2010 yılında, Doktora derecesini ise 2015 yılında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalında aldı. 2011-2015 yılları arasında Gazi Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak görev yaptı. Ekim 2015’ten beri Kırklareli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Öğretim Üyesi olarak çalışmaya devam etmektedir. İlgi alanları güvenlik çalışmaları, Türk dış politikası, Türkiye’nin ulusal güvenlik politikaları ve uluslararası ilişkiler kuramlarıdır. Doç. Dr. Emre OZAN, iyi derecede İngilizce bilmektedir.