Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Taliban’la yaptığı Doha Antlaşması kapsamında bir yandan Taliban’a karşı askeri operasyonlarını durdurmuş; diğer taraftan da askerlerini Afganistan’dan çekmeye (%95’ini çektiğini duyurdu) başlamıştır. Nitekim ABD Başkanı Joe Biden’ın 11 Eylül 2021 tarihine kadar tüm askerlerini çekeceğini açıklamasının ardından Taliban’ın saldırıları beklenmeyen şekilde artırmıştır. Böylece Taliban, ciddi bir ilerleyiş gerçekleştirmiş ve 200’den fazla ilçenin kontrolünü ele geçirmiştir. Afganistan Hükümeti ise hazırlıksız yakalandığı bir durumla karşı karşıya kaldığını ve barış sürecine öncelik verdiği için Taliban saldırılarına yeterince yanıt veremediğini belirtmektedir.
Mevzubahis durum gerek Afganistan kamuoyunda gerekse de uluslararası arenada önemli tartışmalara neden olmuştur. Söz konusu tartışmaların en önemlisi ise yapılan gizli bir anlaşma sonucunda ilçelerin kontrolünün Taliban’a verildiği ve Taliban’a karşı seferber olan yerel güçlerin desteklenmediği iddiasıdır. Bu bağlamda Afganistan Cumhurbaşkanı Eşraf Gani, Taliban’la sürdürülen barış görüşmelerinde somut bir ilerleme yaşanmamasından ötürü tatilde olan Afganistan Parlamentosu’nu olağanüstü toplantıya çağırmıştır. Milletvekilleri önünde konuşan Gani hem ülkenin genel durumu hem de hükümetin Taliban politikası hakkında mühim açıklamalarda bulunmuştur.
İlk olarak Gani, mevcut durumun nedenlerine değinmiştir. Bu çerçevede Afgan lider, ABD’nin çekilme kararını aceleyle uyguladığını ve sürecin tüm sorumluluğunu Afganlara bıraktığını söylemiştir. Açıkçası ABD’nin tavsiye ve yönlendirmeleri doğrultusunda yürütülen barış sürecinde gerekli dersler çıkarılmadan adımlar atılmış ve gerçeklikten kopuk davranılmıştır. Bu nedenle de Gani, barış sürecinin yanlış varsayımlar üzerine kurulduğunu öne sürmüştür. Afganistan Cumhurbaşkanı konuşmasında, sürecin barışa ulaşmak yerine Taliban’ın meşruiyetine katkı sağladığını ve Kabil yönetiminin otoritesini zayıflattığını da vurgulamıştır.
Öte yandan Afgan lider, bir gizli anlaşmanın bulunmadığını; lakin Taliban’ın ilerleyişine hazırlıksız olmaları hasebiyle sahada ciddi bir başarısızlıkla karşılaştıklarını dile getirmiştir. Gani’nin açıklamalarının işaret ettiği en kritik realite ise ABD’nin Taliban’a yönelik uyguladığı yatıştırma politikasının ülkedeki kaosun ana gerekçesi olduğudur. Yine bu noktada altı çizilmesi gereken bir husus ise Gani’nin reddettiği gizli anlaşma konusunda Afganistan Dışişleri Bakanı Hanif Atmar’ın farklı mesajlar verdiğidir. Zira yaklaşık bir ay önce Atmar ve Afganistan Ulusal Güvenlik Danışmanı Hamdullah Muhip, ilçelerin Taliban’a verildiğini açıklamıştır.
Tüm bu tablo ise Afganistan Hükümeti ile Taliban arasındaki çatışmaların şiddetleneceğine işaret etmektedir. Çünkü Gani, Taliban’a karşı yumuşak davranan bir lider olarak bilinmektedir. Hatta Taliban’ı siyasi rakip olarak tanımlamış ve bu yüzden de Afganistan kamuoyu tarafından sert bir şekilde eleştirilmiştir. Dolayısıyla bahsi geçen konuşması aracılığıyla Gani, Kabil yönetiminin Taliban politikasının değiştiğini ilan etmiştir.
Afgan liderin konuşmasının en dikkat çekici yönü ise halk seferberliğine yaptığı vurgudur. Bu sözleriyle Gani, devletin tüm ilçeleri ele geçirme gibi bir planının olmadığının ve Taliban’a karşı halk ayaklanmalarının ve yerel milis yapılanmaların destekleneceğinin sinyalini vermiştir. Bu kapsamda ulusal birlik çağrısı yapan Gani, Afgan halkının kazanımlarını koruması gerektiğini söyleyerek cumhuriyetin temellerinin güçlendirilmesi ihtiyacının altını çizmiştir.
Afganistan Cumhurbaşkanı’nın konuşmasının ardından Afganistan Parlamentosu da bir bildiri yayınlamış ve Taliban’a karşı devletin yanında olduğunu dünyaya duyurmuştur. Tüm bu durum ise Kabil’in savaş lordlarıyla ittifak yaparak Taliban’la masada değil; sahada mücadele edeceği anlamına gelmektedir.
Sonuç olarak Gani, yaklaşık üç ay süren sessizliğinin ardından ABD’nin Taliban politikasını en üst perdeden eleştirmiş ve ülkedeki kaotik durumun sorumlusunun Washington yönetimi olduğunu söylemiştir. Bununla birlikte Afgan liderin tutumu, müzakere sürecinin Kabil nezdinde önemini yitirdiğini ve barışa olan inancın ortadan kalktığını gözler önüne sermektedir. Bir diğer ifadeyle Afganistan Hükümeti, önümüzdeki Taliban’a karşı olan tüm gruplarla ittifak yapmaya yöneleceğini ve sahadaki çatışmaların ön plana çıkacağını net bir şekilde ortaya koymuştur. Lakin Kabil’in bu konuda tutarlı davranabilmesi için ABD’nin Taliban’a yaklaşımını belirleyen yatıştırma politikasını değiştirip değiştirmeyeceği de görülmelidir. Zira mevcut durumda Kabil yönetiminin başarısızlığının nedenlerinden biri de ABD’nin politikasıdır. Dolayısıyla askeri, siyasi, mali ve lojistik açıdan ABD’ye ihtiyacı bulunan Kabil’in Washington’a rağmen kapsamlı operasyonlara girişmesi pek mümkün değildir.