Tarih:

Paylaş:

Güneydoğu Asya’da Yükselen İslamofobi ve Yeni Zelanda’daki Terör Saldırısı

Benzer İçerikler

Uluslararası kamuoyunda oluşan genel kanaatin aksine İslamofobi, belirli bir coğrafya veya kültürün ürettiği ideolojik bir paradigma veya nefret söylemi değildir. Bu olgunun hem etki alanı hem de beslendiği kaynaklar oldukça çeşitlidir. Daha açık bir ifadeyle İslamofobi, Avrupa’da son dönemde ortaya çıkan aşırı-radikal sağ siyasetin bir ürünü olarak lanse edilse de esasında bunun sosyolojik boyutları çok daha farklıdır. Aynı şekilde İslam düşmanlığının filizlenip kök saldığı coğrafyalar da tahmin edilenden çok daha geniştir. Güney Asya bu coğrafyaların başında gelmektedir.

Devletler, etnik, dini veya ideolojik kimlik gibi belirli referans nesnelerini toplumsal güvenliğe tehdit olarak algılayabilirler. Bunun başlıca sebepleri, “öteki” inşasını telkin eden ulus devlet anlayışı, azınlık rejimi ya da devletin belirli bir ideolojiyi benimsemesi olabilir. Örneğin bir devletin kimliği yalnızlaştırıcı bir siyaset üzerine kurulmuşsa, çok az sayıda yabancının gelmesi bile sorunlu olarak değerlendirilecektir.[1] Bir başka örneğe bakıldığında azınlık rejimlerinin hüküm sürdüğü Suriye, Letonya, Makedonya gibi devletler rakip nüfusun göç hareketlerine veya daha fazla doğurganlık oranına sahip olmasına karşı hassas olacaklardır. Devlet ideolojisi bakımından incelendiğinde ise radikal sağ veya sol hareketlerin yönetimde güç sahibi olduğu ya da siyasete doğrudan yön verdiği devletler, karşı ideolojideki grupları kendi varlıklarına tehdit olarak algılayabilecektir. Bir varlığa (referans objesine) yönelik tehdit algılaması sonucu ortaya çıkan fobi ya da korku kavramı, dini ve etnik kimliği referans aldığında karşımıza İslamofobi (İslam korkusu-düşmanlığı) ya da Zenofobi (yabancı korkusu-düşmanlığı) gibi kavramlar çıkmaktadır.

Güney Asya örneğinde incelendiğinde ise söz konusu etnik veya dini kaynaklı tehditlerin ülkeden ülkeye farklı boyutlarda hissedildiği görülmektedir. Lakin 240 milyona yakın Müslümanın yaşadığı Güneydoğu Asya, 1,6 milyarlık İslam dünyasının önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Bu anlamda Malezya ve Endonezya’da geleneksel inançlarla birlikte İslam inancı (kimliği) ön plana çıkarken; Kamboçya, Laos, Vietnam, Myanmar, Tayland ve Singapur’da Budist inancı, Filipinler, Doğu Timor, Avustralya, Yeni Zelanda ve diğer Okyanusya takımadalarında ise Hristiyanlık inancı önem kazanmaktadır. Fakat tüm Güneydoğu Asya ülkelerinde geleneksel inanç ve öğretilerin, kısacası hâkim yerleşik kültürün etkisi güçlü bir şekilde hissedilmektedir. Bir başka ifadeyle söz konusu toplumlar etnik ve dini hareketlerin yanı sıra yabancı kültürel değerlere karşı da kendilerini sürekli tehdit altında hissedebilmektedir.

Okyanusya örneğine bakıldığında ise yerleşik kültürün etkisinden bağımsız olarak Avustralya ve Yeni Zelanda hükümetlerinin farklı bir önermede bulunarak “ötekileştirme” kavramına doğrudan başvurmadığı görülmektedir. Örneğin Avusturalya’daki Müslümanlar, devletin “çok kültürlülük politikaları” kapsamında kendilerine ait cami ve mescitlerde hem ibadetlerini hem de kültürel faaliyetlerini serbestçe yapabilme imkanına sahiptir.[2] Aynı şekilde sosyolojik açıdan benzer kültürleri paylaşan Yeni Zelanda Müslümanların uzun yıllardır özgürce yaşama imkânı bulduğu, kendi ibadethanelerini ve İslami kurumlarını açabildiği bir ülkedir. Buna rağmen son yıllarda Avustralya başta olmak üzere bölgede toplumsal ve sosyolojik boyutta Müslümanlara ve genel anlamda göçmenlere yönelik saldırıların arttığı gözlemlenmektedir. Bu konuda hazırlanan bir araştırma raporuna göre Avustralyalıların yüzde 46’sı ülkeye göçmen girişinin kısıtlanmasından yanadır.[3]

Kısacası Okyanusya kıtasındaki İslam karşıtlığının oluşmasında göç hareketlerinin yanı sıra radikal-köktendinci terörden duyulan korkunun da etkili olduğu söylenebilir. İslam gerçek anlamda bir barış ve kardeşlik dini olmasına rağmen özellikle 2013 sonrası süreçte Ortadoğu’da kök salıp sözde devlet kurma yoluna giden DEAŞ gibi radikal köktendinci grupların dünyanın farklı coğrafyalarına yayılmaya başlamasıyla birlikte etnik ve dini gruplara yönelik baskılar da boyut değiştirmiştir. Bu anlamda Güneydoğu Asya ve Okyanusya’da hem göçmen karşıtı hareketler hem de Müslümanlara duyulan öfke (İslamofobi) giderek artmaya başlamıştır.

En son Yeni Zelanda’nın Christchurch kentindeki Al Noor Camisi ve Linwood şehrindeki camiye, cuma namazı sırasında gerçekleştirilen ve 49 kişinin yaşamını yitirdiği terör saldırısı, İslamofobinin yeniden gündeme gelmesine yol açmıştır. Bunun yanı sıra teröristin kullanmış olduğu söylem ve manifestolar dikkate alındığında bu saldırının İslam düşmanlığına ek olarak göçmen karşıtı ırkçı bir terör eylemi olduğu anlaşılmaktadır. Bu yönden söz konusu terör saldırısı, İslamofobi ve Zenofobi’nin neden olduğu küresel düzeydeki etnik ve dini motifli ideolojik bir kavganın ürünüdür.

Özellikle Batı tarafından üretilerek algı yönetimiyle geniş coğrafyalara yayılan bu iki olgu, temelde din ve etnik ayrımcılığa dayanıyor gibi gözükse de esasında bu kavramların terör eylemlerine yön verebilecek kadar güçlendirilmesi (radikalize edilmesi) tamamen küresel düzeyde yürüyen siyasi ve ideolojik bir mücadelenin sonucudur. Manipülasyon, algı yönetimi ve propagandanın güçlü bir şekilde kullanıldığı bu savaşta din ve mezhepler üzerinden yaşanan ideolojik kutuplaşma, radikal terörizme doğrudan yön vermektedir. Söz konusu savaşta Batı’nın sıkça başvurduğu İslamofobi ve Zenofobi gibi olgular, artık küresel bir fenomen haline gelmiş olup “dini terör” ve “etnik terör” kavramsallaştırması, yerini artık küresel düzeyde yürüyen ideolojik motifli yeni bir terör olgusuna bırakmaktadır. Bu anlamda Yeni Zelanda’da yaşanan son terör saldırısı bunun en net göstergesidir.


[1] Daha fazla bilgi için bkz. Ole Waewer, “Toplumsal Güvenliğin Değişen Gündemi”, Uluslararası İlişkiler, 5(18), Yaz 2008, s. 151-178.

[2] “Avustralya’da İlk Teravih Namazı Kılındı”, TRT Haber, https://www.trthaber.com/m/?news=avustralyada-ilk-teravih-namazi-kilindi&news_id=365537&category_id=4, (Erişim Tarihi: 15.03.2019).

[3] “Avustralya: Halk ülkede olduğundan 6 kat fazla Müslüman var sanıyor”, Euronews, https://tr.euronews.com/2018/11/19/avustralya-halk-ulkede-oldugundan-6-kat-fazla-musluman-var-saniyor, (Erişim Tarihi: 15.03.2019).

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.