Tarih:

Paylaş:

İç ve Dış Dinamikler Çerçevesinde Kosova-Sırbistan Gerilimi

Benzer İçerikler

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Balkanlarda yeni bir savaşın ayak seslerinin hissedilmesine yol açan Kosova-Sırbistan gerilimine dair yürüttüğü arabuluculuk sürecinde başarı elde eden Avrupa Birliği (AB), 27 Ağustos 2022 tarihinde Priştine ile Belgrad arasında Kosovalı Sırplar da dahil olmak tüm vatandaşların “serbest seyahati” konusunda anlaşma sağlandığını duyurmuştur.[1] Bu da sıcak çatışma riskinin en azından bir süreliğine ortadan kalkmasını sağlamıştır.

Söz konusu gelişme, AB’nin krizler karşısındaki başarısız sınavlarına bir yenisinin eklenmesini engellemiştir. Zira 1990’lı yıllarda gerek Bosna Hersek’te gerekse de Kosova’da yaşanan hadiseler sırasında AB, yakın çevresindeki çatışmaları önleyememiş ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) müdahalesine kadar geçen süre zarfında birliğin yetkinliği tartışmaya açılmıştır. Dolayısıyla AB, en azından Balkanlardaki son olaylar esnasında başarılı bir kriz yönetimi süreci yürütmüştür. Fakat buna rağmen 2022 yılının Ağustos ayında cereyan eden gelişmeler, bölgedeki etnik ve jeopolitik fay hatlarının kırılganlığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu da ilerleyen dönemde gerilimin yeniden tırmanabileceğine işaret etmektedir. Öyleyse Kosova ile Sırbistan’ı karşı karşıya getiren olayların değerlendirilmesi, gelecekte yaşanabilecek gelişmelerin öngörülmesini de kolaylaştıracaktır.

Priştine-Belgrad Hattında Tansiyon Niçin Yükseldi?

Bilindiği üzere, Kosova Hükümeti’nin ülke genelinde ve dolayısıyla Sırpları da içerecek şekilde tek tip kimlik ve plaka uygulamasına geçilmesi yönünde aldığı karar, Kosovalı Sırpların tepkisini çekmiştir. Böylece toplumsal hareketlerin fitili ateşlenmiş ve çeşitli protesto gösterileri düzenlenmiştir. Bu da Balkanlarda savaş çanlarının çalmasına sebebiyet vermiştir.

Bahsi geçen protestoların ardından Priştine yönetiminin mevzubahis kararı bir ay ertelemesi ise tansiyonun düşmesini ve müzakere kapısının açık kalmasını sağlamıştır. Bir diğer ifadeyle, özelde Kosova Hükümeti ile Kosovalı Sırplar ve genelde ise Kosova ile Sırbistan arasında 2022 yılının Ağustos ayının ilk günlerinde patlak veren kriz, Kosova Başbakanı Albin Kurti’nin plaka ve kimlik düzenlemesine ilişkin kararı bir ay süreyle ertelediğini duyurmasıyla sıcak çatışmaya ulaşmadan sona ermiştir.

İşte bu kaotik ortamda iki ülke arasında yükselen tansiyonu düşürmek maksadıyla Avrupa Birliği (AB), Kosova Başbakanı Albin Kurti ile Sırbistan Cumhurbaşkanı Alexandr Vucic’i 18 Ağustos 2022 tarihinde Brüksel’de bir araya getirmiştir. Ancak bu görüşmeden herhangi bir somut sonuç çıkmadığı açıklanmıştır. Bilakis Brüksel’den döndüğünde Vucic, Kosova Sırplarını koruma konusunda kararlı bir duruşa sahip olduğunu dile getirmiştir.[2] Bu da savaş seçeneğinin hala göz ardı edilemeyecek boyutta olduğu şeklinde yorumlanmıştır.

Bu kapsamda Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic’in Kosovalı Sırpları koruma noktasında verdiği sözlerin gerilimi azaltmak yerine; tansiyonu yükselterek ve krizi derinleştirecek bir etki yaptığı vurgulanmalıdır. Zira Belgrad yönetimi, uygun şartlar oluştuğunda “Büyük Sırbistan” ideali doğrultusunda hareket edebileceğini Vucic’in sözleri vesilesiyle net bir şekilde ortaya koymuştur.

Kısacası Kosova’nın kendi demografik yapısıyla ilgili olarak ülkenin iç dinamikleri üzerinden şekillenen süreç, kısa zaman içerisinde Sırbistan’ın Kosova Sırplarının koruyuculuğuna yönelik argümanı doğrultusunda bölgesel bir meseleye dönüşmüştür. Çünkü Belgrad’ın tutumu, etnik şiddetin tüm Balkanlara yayılabileceği endişesine neden olmuştur. Bu noktada Sırbistan’ın Kosova’nın bağımsızlığını tanımamasının meseleyi çok daha çetrefilli bir hale getirdiği ifade edilebilir.

Bölgesel Savaş Riski

Kosova-Sırbistan gerilimi yaşanırken; akıllara olası savaşın bu iki ülkeyle sınırlı kalamayabileceği düşüncesi de gelmiş ve bu da kaygıları daha da derinleştirmiştir. Zira benzer bir etnik ve jeopolitik kırılganlığın Bosna Hersek’te de olduğu bilinmektedir. Bosnalı Sırpların Milorad Dodik liderliğinde Bosna Hersek’ten ayrılmaya ve Sırbistan’a katılmaya yönelik bir çaba içerisinde olduğu aşikardır. Dolayısıyla Belgrad-Priştine hattındaki gerilime, tüm Sırpların koruyuculu iddiasıyla hareket eden Sırbistan’ın yaklaşımı sebebiyle Belgrad-Sarayova ilişkilerindeki kriz de eklenebilir.

Böylesi bir senaryoda ise Balkanların tıpkı 1990’lı yıllarda olduğu gibi, ateş çemberine dönmesi kaçınılmaz hale gelebilir. Ancak vurgulamak gerekir ki; mesele, sadece bölgesel dinamikler ve Balkanların nev-i şahsına münhasır etnik fay hatlarıyla açıklanabilecek kadar sınırlı değildir. Zira bölge, Rusya-Batı mücadelesinin en önemli oyun sahalarından biri olarak ön plana çıkmaktadır.

Rusya-Batı Mücadelesinin Oyun Sahası: Balkanlar

Belirtmek gerekir ki; Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlamasının ardından Rusya ile Batı arasındaki güç ve nüfuz mücadelesinin çeşitli coğrafyalara sirayet edebileceği düşüncesi oluşmuştur. Nitekim Moskova yönetiminin krizleri ve istikrarsızlıkları Avrupa’nın yakın çevresine; yani Balkan coğrafyasına taşıması, hiç de şaşırtıcı bir gelişme olmayacaktır. Zaten gerek Kosova’da gerekse de Bosna Hersek’te yaşanan tartışmalar, biraz da bu durumun neticesi olarak cereyan etmektedir. Rusya, kendisine yönelik yaptırım baskısı arttıkça, krizlerin Rus yakın çevresiyle sınırlı kalmayacağı mesajını vermektedir.

Tüm bu bilgilerden hareketle, son yaşanan hadiseler Rusya-Batı mücadelesi bağlamında ele alındığında, jeopolitik fay hatları son derece kırılgan olan Balkanlarda etnik şiddetin yeniden yükselmesi mümkün gözükmektedir. Bu anlamda Kosova-Sırbistan gerilimi, bölgedeki ilk jeopolitik depremin burada patlak verebileceğine işaret etmektedir. Bunu Bosna Hersek’in takip etmesi de ihtimal dahilindedir.

Bilindiği üzere, Balkanların Rusya-Batı rekabetinde ön plana çıkan kırılgan bir coğrafya olması nedeniyle Sırbistan, Kosovalı Sırplar ve Bosnalı Sırplar, Rusya merkezli Panslavizmin akımının etkisi altındadır.

Aslında Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik müdahalesi de Rus dış politikasında Avrasyacılıktan Panslavizme geçiş şeklinde tanımlanabilecek bir paradigma değişikliğini göstermiştir. Dolayısıyla Moskova yönetimi, Balkanlarda kendi nüfuzu altındaki aktörleri kullanmak suretiyle krizler üzerinden Avrupa’ya istikrarsızlaştırmak istiyor olabilir.

Buna karşılık Kosova ise Batı’nın desteğiyle bağımsızlığını kazanmış bir ülkedir. Nitekim Kosova’da NATO Kosova Gücü (KFOR) görev yapmaktadır. Bu anlamdaKFOR Komutanı Tümgeneral Ferenc Kajari’nin Kosova ile Sırbistan arasında herhangi bir anlaşmaya varılmaması halinde NATO kuvvetlerinin ülkedeki istikrarı korumaya yönelik müdahalede bulunmaya hazır olduğunu belirtmesi, göz ardı edilemeyecek bir gelişmedir.[3] Bu açıklamasında Kajari, Sırpların barikatlar kurması halinde, barikatları kaldıracaklarını net bir şekilde dile getirmiştir.[4]

Bahse konu olan açıklama, NATO’nun Rusya’ya verdiği bir mesaj şeklinde yorumlanabilir. Çünkü NATO, Kosova’nın egemenliğini, bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve istikrarını koruma konusunda kararlı olduğunu ortaya koyma ihtiyacı hissetmiştir. Yani Balkanlarda istikrarsızlık yaratarak Ukrayna Savaşı’nda elini güçlendirmeye çalışan Moskova yönetimi ile bölgesel istikrarın tesisi vesilesiyle nüfuzunu ve hegemonyasını sürdürmek isteyen Batı arasında ciddi bir mücadele yaşanmaktadır. Bu da bölgeyi jeopolitik depremlerin beklentiği bir coğrafya haline getirmektedir.

Yekpare Bir Batı’dan Bahsetmek Mümkün mü?

Bununla birlikte Batı’nın Balkanlar politikasına bakıldığında, yekpare bir Batı’dan bahsetmek de mümkün değildir. Bu anlamda NATO’nun Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) ağırlığını hissettirdiği bir uluslararası örgüt olduğu düşünüldüğünde, Washington yönetiminin olası çatışmaları fırsata çevirmek isteyeceğinin sinyallerini verdiği ve kriz durumunda müdahalede bulunacağını açıklayarak Rusya’nın bölgedeki nüfuzunu kırmayı hedeflediği öne sürülebilir. Buna karşılık AB ise arabuluculuk diplomasisini ön plana çıkarmayı seçmiştir. Aslında Sırbistan’ın Rusya’ya yakınlığına rağmen AB “aday ülkesi” olması, bu konuda birliğin elini kuvvetlendirmiştir.

AB’nin arabuluculuk çabalarının temelinde ise Balkanların AB’nin yakın çevresinde yer alması vardır. Dolayısıyla bu coğrafyada işlerin kontrolden çıkması halinde AB ülkelerinin istikrarsızlaşması kaçınılmazdır. Bu nedenle de Batı içerisinde gözle görülebilir bir ayrışma vardır. Bir yanda hegemonyasını ve dolayısıyla küresel liderliğini krizler ve kaos üzerinden sürdürmeye çalışan,[5] bir diğer ifadeyle çatışmadan beslenen bir ABD varken; diğer tarafta bölgesel istikrarsızlığın kendisine olumsuz yansıyacağını öngörerek barışın sürdürülebilirliğinin yollarını arayan AB bulunmaktadır. Nitekim Kosova ile Sırbistan arasında anlaşma sağlanması da AB’nin ABD’ye karşı elde ettiği bir zafer olarak yorumlanabilir. Buna rağmen ABD ile AB’yi birleştiren mühim nokta vardır. O da Rusya karşıtlığıdır. Taraflar, Moskova yönetiminin nüfuzunun sınırlandırılması hususunda hemfikirdir.

Sonuç olarak Kosova’da Kosova Hükümeti ile Kosovalı Sırplar arasında yaşanan tartışmalar, kısa süre içerisinde Priştine ile Belgrad’ı karşı karşıya getirmiş ve savaş çanları çalmaya başlamıştır. Bosna Hersek’te de ayrılıkçı Sırpların bulunduğu ve Belgrad’ın “Büyük Sırbistan” ideali çerçevesinde iki ülkedeki Sırpların da koruyuculuğunu çalıştığı düşünüldüğünde, krizin sıcak çatışmaya dönüşmeden önlenmesinin önemi daha iyi anlaşılabilir. Zira Balkanlar etnik ve jeopolitik bakımdan son derece kırılgan bir coğrafyadır. Üstelik bu bölge, Rusya ile Batı arasındaki nüfuz mücadelesinin oyun sahalarından biri olma özelliğine de sahiptir. Bu nedenle de AB’nin tarafları uzlaştırması, oldukça önemli bir gelişmedir. Ancak böylesi hassas bir zeminde yeni bir krizin patlak vermeyeceğini iddia etmek hiç de rasyonel değildir. Dolayısıyla barış ortamının sürdürülebilirliği tartışmaya açıktır.


[1] “Kosova ile Sırbistan Serbest Seyahat Konusunda Anlaştı”, NTV, https://www.ntv.com.tr/dunya/kosova-ile-sirbistan-serbest-seyahat-konusunda-anlasti,xTuEYPNCq0Wwk7DsyW0fQg, (Erişim Tarihi: 29.08.2022).

[2] Eduart Halili, “Vucic Vows Protect to Serbs in Kosovo”, Albanian Daily News, https://albaniandailynews.com/news/vucic-vows-to-protect-serbs-in-kosovo, (Erişim Tarihi: 26.08.2022).

[3] “KFOR Ready to Unblock Any Barricades in Northern Kosovo”, Euractiv, https://www.euractiv.com/section/politics/short_news/kfor-ready-to-unblock-any-barricades-in-northern-kosovo/, (Erişim Tarihi: 26.08.2022).

[4] Aynı yer.

[5] Mehmet Seyfettin Erol, “Ukrayna’dan Tayvan’a: “Kutup Savaşları” ya da “Kaos Düzeni””, Anadolu Ajansı, https://www.aa.com.tr/tr/analiz/ukraynadan-tayvana-kutup-savaslari-ya-da-kaos-duzeni/2658931, (Erişim Tarihi: 29.08.2022).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.