Tarih:

Paylaş:

Irak’ta Bölgesel Bir Referandum İdari İşlem İtibariyle Yok Hükmündedir

Benzer İçerikler

Bölgesel bazda şekillenen; ancak küresel siyasi aktörlerin de dâhil olduğu siyasî gelişmeler nedeniyle Türkiye’nin yakın çevresinde oldukça hareketli günlerin yaşandığı bir döneme daha tanıklık etmekteyiz. Gerek Suriye’deki iç savaş, gerekse Irak’ın kuzeyinde referanduma ilişkin tartışmalar Türkiye açısından çeşitli güvenlik tehditlerini beraberinde getirmektedir. Bu güvenlik tehditlerinin terörle ilişkilendirilen boyutunun yanında, etnik kökene dayalı bir nüfus dayatması ve çoğunlukçu anlayışın hegemonyasını bölgede egemen kılma girişimi dönemin en sıcak gelişmesi olarak dikkat çekmektedir.

Irak ve Suriye’deki otorite boşluğu üzerinden yürüyen politik manevraların, siyasi istikrarsızlıkları ve toprak bütünlüğü tezlerini sorgulatacak bir noktaya geldiği son günlerde Irak’ın kuzeyinde alınan referandum kararının hukuksal açıdan meşruiyeti ise politik tartışmalarla kıyaslandığında geri planda kalmış; ancak meselenin asıl dikkat edilmesi gereken konusunu oluşturmaktadır. Irak’ta bağımsız bir devlet kurmanın ya da Irak’ın toprak bütünlüğünü ortadan kaldırmanın hukuki açıdan mümkün olup olmayacağı bugünkü yazımızın konusunu oluşturmaktadır.

Irak’ın toprak bütünlüğünün tesisi üzerine bina edilen 2005 tarihli Irak Anayasası çift yapılı bir devlet modeli olarak Federasyon modelini benimsemiştir. Irak Anayasasının 1. maddesinde, Irak devletinin niteliğini belirtmek için “federal” teriminin karşılığı olarak Arapça “fidirali” kelimesinin kullanımından kaçınılmış ve özellikle “İttihad” kelimesi kullanılmıştır. Anayasanın ilk maddesi dahi bölünmeden ziyade birleşmeyi çağrıştırmaktadır ki,  anayasada Irak devletinin niteliği federal olarak belirtilirken, Irak’ın bir birlik ve ittifaktan oluştuğu vurgusu yapılmıştır. Bu noktada Irak, İsviçre ya da Belçika’dan farklı olarak çözülmeyle değil; birleşmeyle oluşmuş bir federasyondur.

Irak’ın mevcut anayasası oluşturulurken 2005 öncesi tartışılan temel konulardan biri ülkenin konfederal bir birliktelikle mi, yoksa federasyon çatısı altında mı yeniden şekilleneceği hususuydu. Geçici anayasa olarak değerlendirilen 2004 tarihli metinin 4. maddesi “Irak, federatif, çoğulcu, demokratik bir cumhuriyettir. Yönetim, bileşik hükümet merkezi ile bölge hükümeti arasında, din, ırk ve mezhepler esasına bağlı olmadan, tarihî ve coğrafî esasa göre taksim edilerek yönetilir” ifadesiyle kurulacak yapının etnik köken ayrışmasından ziyade coğrafi bir birikimle oluşacak bir federasyonu doğrulamıştır.

2005 Anayasası, Irak’ın iki bölgeli bir federasyon olduğunu ilk dört maddede vurgulamış ve toprak bütünlüğünün etnik kökenlerin üzerinde bir anlayışla korunmasına açık şekilde atıflar yapmıştır. Anayasanın 3. maddesi Irak’ın çok etnik yapılı, çok dinli ve çok mezhepli bir ülke olduğunu ifade etmektedir. Bu ifade biçimi Saddam Hüseyin sonrası ve işgal güçlerinin çekilmesinin ardından oluşan Irak’ta, yeniden şekillenen bir örgütlenme anlayışını ifade etmektedir. Irak’taki farklılıkların tanınıyor olması, siyasi zenginliğin bir bütünlük içerisinde var olması hususuna yapılmış ironik bir göndermedir.

Bu farklılıklar anayasa metninde tanınmamış olsaydı, gerçekte birbirinden farklı olduklarını düşünen ancak bu farklılıkları anayasal garanti altına alınmayan gruplar kendi kaderlerini belirlemek, self determinasyon haklarını kullanmak, bağımsızlık girişimlerinde bulunmak ve farklılıklarını hayata geçirebilecek çözüm arayışlarına girebilirlerdi ki, bu durum hukuksal haklarının teslim edilmemesinden kaynaklanabilirdi.

Anayasa metninde gerek resmi dil, gerekse bayrak konularında yapılan vurgu dikkate alındığında yine olası bir bölünmeyi değil; birleşik bir Irak’ın geleceğe dayalı hedeflerini simgeleyen önemli sembolleri görmek mümkündür. Anayasada Irak’ta kullanılan iki resmi dilin Kürtçe ve Arapça olduğu ifade edilmekte, bununla birlikte sayıları az olan etnik ve dini grupların da kendi dillerini kullanabilecekleri alanlar belirlenmiştir. Bu noktada kritik olan düzenleme, federe niteliği oldukça güçlü bir şekilde vurgulanan kuzeydeki Kürt bölgesinde, Kürtçenin yanında Arapçanın da resmi dil olarak kullanılacağı vurgusudur; bölgedeki federal birimler hem Kürtçe hem de Arapçayı kullanacaklar ve azınlık gruplar da kendi dillerini kullanabilecektir.

Irak’ın bütünlüğünün önemini ortaya koyan anayasa yapıcılar, devletin bayrağını 12. maddede şekillendirirken de aynı bütünsel anlayışı muhafaza etmişlerdir. Irak’ın bayrağı, amblemi ve ulusal marşı, Irak halkının bileşenlerini sembolize edecek şekilde kanunla belirlenecektir. Dolayısıyla bu konu, Irak’ın birliğini belirtir şekilde çözümlenmiş ve Irak’taki farklılıkların varlığına; ancak bütünlüğün önemine açık şekilde atıfta bulunulmuştur.

Uluslararası hukuk açısından birleşme modeline dayalı olarak kurulan federasyonlar, uluslararası bir antlaşma ile değil; anayasa ile kurulmaktadır ki, federe devletler anayasayı feshedip bağımsızlık hakkını iddia edememektedirler. Federe devletler egemen hakların bir kısmını kullanmakla birlikte, bağımsızlık iddialarını anayasaya ortak olarak terk etmektedirler. Üstelik anayasal zemin etüd edildiğinde, Irak Anayasası’nda federe bölgelerin Irak’tan ayrılma şartlarını düzenleyen hiçbir maddenin bulunmadığı sonucuyla da karşılaşılmaktadır.

Buna karşın anayasada etnik kökene dayalı birlikteliklerin kendilerini ifade edebilecekleri bir hürriyet sahasının oluşabilmesi adına bazı hareket alanları yaratmak amacıyla, federe bölgelere ve bölge vilayetlerine bazı konularda tek taraflı referandum yetkisinin tanındığını da belirtmek gerekir.

  • Irak Anayasa’nın 4. maddesinin 5. fıkrası, “Bir bölge veya vilayette yaşayan ahalinin düzenlenecek bir referandumda çoğunlukla karar vermesi halinde herhangi bir yerel dil ek resmi dil olarak kabul edilir.”
  • Anayasa’nın 119. maddesi, “Bir veya daha fazla sayıda vilayetin, aşağıdaki belirtildiği şekilde talep gelmesi durumunda referandumla bir bölge oluşturması mümkündür.”

İşte tam da bu noktada hukuksal yorum mekanizmalarından lafsi yorum müessesesi işletildiğinde, bağımsızlık referandumunun hukuksal niteliği sorusu cevap bulmaktadır. Anayasalar toplumsal mutabakat ve uzlaşma metinleridir. Toplumun büyük bir kesiminin katılımı ve kendilerini ifadeleri ile şekillenen bu metinler özellikle halkoylaması ile kabul edilerek temel tüze haline gelirler. Oluşan ortak ittifak metinleri yorumlanırken mümkün olduğunca dar anlamda bir yorum mekanizması geliştirilir ki, ittifak anlayışının dışında taşan anlamlar anayasanın ruhun yüklenerek anlam bütünlüğü bozulmamalıdır.

Şayet Irak Anayasası herhangi bir bölgenin ya da federe yapının bağımsızlık hakkına sahip olabileceğini içerir bir niteliğe sahip olsaydı, referanduma ilişkin diğer maddelerin yanında bölgesel özerkliğe ilişkin bir sürece de yer verirdi. Kıyas yoluyla yapılan bu yorumlama süreci oldukça net bir anlam ortaya koymaktadır; şayet referandumla ilgili çeşitli maddeler içeren bir anayasa bağımsızlık hakkını da tanıyor olsaydı; muhakkak suretle bir maddeyi de özenle o konu için ayırır ve düzenlemeyi gerçekleştirirdi.

Irak Anayasası’nın asli koruyucusu olan Yüksek Federal Mahkeme’nin almış olduğu kararlar ve özellikle referandumla ilgili yürütmeyi durdurma kararı değerlendirildiğinde, Anayasa’da bu noktada hiçbir açık bulunmadığı ve sürecin idari açıdan yürütülemez olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Irak Anayasası’nın 90, 91 ve 92. maddesi ele alındığında Yüksek Federal Mahkeme’nin görevleri, anayasal hükümleri yorumlamak ve federal yapı ile eyaletler arasındaki olası hukuksal uyuşmazlıkları çözmek olarak tanımlanmıştır.

Federal Mahkemenin bir Anayasa yargısı mahiyetinde hüküm verdiği gerçeğinden hareketle, adlığı tüm kararların bütün federasyon için hüküm ve sonuç doğurması kaçınılmazdır. Dolayısıyla federal yüksek yargının alacağı bir karara uymamanın idari birim açısından ciddi yaptırımlar içermesi kaçınılmaz bir sonuçtur. Irak Anayasası’nın 13. Maddesi dikkate alındığında, “Irak Anayasası Irak’taki en üst yasa olup, Irak’ın istisnasız her bölgesinde geçerlidir. Anayasayla bağdaşmayan yasa çıkartılamaz. Bölgesel anayasalarda veya diğer hukuki belgelerde Irak Anayasası ile çelişen hükümler geçersiz sayılır” hükmü, anayasal rejimin ortadan kaldırılmasına ilişkin adımların hukuksal zeminde olası yaptırımlarını ortaya koyar niteliktedir.

Yüksek yargı kararları da dikkate alındığında, Irak’ın kuzeyinde yer alan bölgesel yönetimin almış olduğu idari karar mahiyetli referandum talebinin, idari işlemin beş temel unsuru noktasında ağır sakatlıklar taşıdığı gerçeği ile karşılaşılmaktadır. Anayasal düzene aykırı bir idari işlem, gerek şekil şartları itibariyle gerekse konu bakımından asli unsurlar noktasında aykırılıklar içermektedir ve konu bakımından sakatlık halinin yaptırımının yokluk olması da kaçınılmazdır. Bu bakımdan Irak federal mekanizmaların ve hukuksal tanıma noktasında uluslararası kamuoyunun olası bir referandum sürecini tanımama hakkı bulunmakta ve sürecin devamında olası yaptırımların gündeme gelmesi uluslararası hukuk açısından makul görünmektedir.

Dr. Levent Ersin ORALLI
Dr. Levent Ersin ORALLI
ANKASAM Uluslararası Hukuk Danışmanı