Tarih:

Paylaş:

İran Perspektifinden Ermenistan’daki Darbe Girişimi

Benzer İçerikler

27 Eylül 2020 tarihinde başlayan ve 10 Kasım 2020 tarihinde Azerbaycan’ın zaferiyle son bulan İkinci Dağlık Karabağ Savaşı, Ermenistan’da büyük bir siyasi krizi de beraberinde getirmiştir. Ülkedeki iktisadi sorunlara ek olarak savaş yenilgisinin yarattığı travma, toplumsal tepkinin Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’a yönelmesine sebebiyet vermiştir. Nitekim savaş yenilgisinin ardından başlayan protestolarda muhalifler, Paşinyan’ın istifasını istemiş ve söz konusu eylemler, kolluk kuvvetlerinin müdahalelerine rağmen aylardır sona erdirilememiştir. Dahası muhalefetin gösterileri, Ermenistan’da Rusya’ya yakınlığıyla bilinen Vazgen Manukyan, Robert Koçaryan ve Serj Sarkisyan gibi siyasetçilerin ön plana çıkmasını sağlamış ve Batı yanlısı bir isim olduğu bilinen Paşinyan’ın devrilmesine yönelik talepler, mevzubahis ülkenin Batı ile Rusya arasındaki nüfuz mücadelesinin oyun sahasına dönüşeceğini göstermiştir. Bu mücadele kapsamında Ermenistan’daki olaylara yaklaşımı merak edilen aktörlerden biri de İran’dır.

Meselenin İran boyutuna değinmeden önce, ilk olarak Batı ile Rusya arasında Ermenistan’da cereyan eden nüfuz mücadelesini kısaca özetlemek gerekmektedir. Bahse konu olan rekabetin en önemli yansıması, Ermenistan’da protestolarla başlayan siyasi gerilimi yeni bir seviyeye taşıyan darbe tartışmaları olmuştur. Zira Paşinyan’ın Rusya’dan aldıkları İskender füzelerinin %90’ının savaş sırasında çalışmadığını ifade etmesi, ülkedeki kutuplaşmanın jeopolitik boyutunu gözler önüne sermiştir.[1] Nitekim ilk olarak Ermenistan Genelkurmay Başkan Yardımcısı Tiran Khachatryan, Paşinyan’ı yalanlamış ve ardından Paşinyan, Genelkurmay Başkan Yardımcısı’nı görevden almıştır. Daha sonra da Genelkurmay Başkanlığı, çok sayıda komutan tarafından imzalanan bir bildiri yayınlayarak Paşinyan’ın istifasını istemiştir.

Tüm bu gelişmeler, Rusya yanlısı muhalefet ve ordunun Batı yanlısı bir lideri Dağlık Karabağ’daki savaş yenilgisinden ötürü cezalandırmak istediğine işaret etmesine rağmen Paşinyan, mevcut süreci bir darbe girişimi olarak tanımlamakta ve destekçilerini demokratik protestolar düzenlemeye çağırmaktadır. Her ne kadar Paşinyan tarafından bildiri vakasının ardından Genelkurmay Başkanı Onik Gasparyan görevden alınmak istenmişse de Ermenistan Cumhurbaşkanı Armen Sarkisyan, bu kararı veto etmiştir. Ancak Paşinyan, söz konusu kararı tekrar Cumhurbaşkanı’nın onayına sunmuştur. Üstelik bu kez Sarkisyan’ın veto etme hakkı bulunmamaktadır. Fakat Sarkisyan’ın konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıma ihtimali vardır.

Görüldüğü üzere Ermenistan’da ciddi bir siyasi kaos yaşanmaktadır. Olaylara ilişkin genel yorum ise Rusya’nın Batıcı eğilimleri bulunan Paşinyan’ı iktidardan uzaklaştırmak istediği şeklindedir. Bir diğer ifadeyle hem protestoların hem de darbe tartışmalarının arkasında Moskova’nın parmağının bulunduğuna inanılmaktadır. Bu noktada Rusya’nın bölgedeki başlıca müttefiklerinden biri olan İran’a değinmek; yani meselenin İran boyutunu daha detaylı bir şekilde ele almak gerekmektedir.

Ermenistan’daki darbe girişimine ilişkin Tahran’dan gelen ilk resmî açıklamayı İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade yapmıştır. Hatipzade, tarafları temkinli davranmaya çağırarak sivil halkın zarar görmemesine dair temennisini dile getirmiştir.[2] Kuşkusuz darbe girişimini kınamayan bu açıklama, İran’ın da Paşinyan’ın devrilmesine sıcak baktığına işaret etmektedir. Çünkü İranlı karar alıcılar, Rus yanlısı kadroların iktidara gelmesini jeostratejik bakımdan Tahran’ın çıkarlarına uygun görmektedir.

İran’ın Güney Kafkasya’da Rusya’ya yakın bir politika benimsemesinde ise çeşitli faktörler etkili olmaktadır. Bunlardan en mühimi ise Tahran yönetiminin Batı yanlısı bir Ermenistan’la komşu olmanın getireceği risklerle yüzleşmek istememesidir. Çünkü İran, orta ve uzun vadede Ermenistan topraklarının kendisine yönelik bir saldırı için üs olarak kullanılmasından endişe etmektedir. Dahası Afganistan ve Irak gibi iki komşusu üzerinden Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) kendisini çevrelediğini hisseden İran, Türkiye’nin Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyesi olması ve Azerbaycan ile İsrail arasındaki dostane münasebetler hasebiyle yoğun bir kuşatma altında olduğunun farkındadır. Erivan’da da Batı yanlısı kadroların iktidarda bulunması ve bu kadrolar aracılığıyla Ermenistan’ın Rusya’dan tamamen kopartılması ihtimali, Tahran açısından İran’ın jeopolitik bir kıskacın içine alınması şeklinde algılanmaktadır. Bu nedenle de Hatipzade, darbeye zımni olarak yeşil ışık yakan bir beyanda bulunmuştur.

Diğer taraftan İran, Ermenistan’da bir iktidar değişikliği yaşanması halinde “Karabağ Klanı” şeklinde de ifade edilen Manukyan, Koçaryan ve Sarkisyan gibi isimlerden birinin Ermenistan Başbakanı olmasından da memnuniyet duyacaktır. Çünkü böylesi bir dönüşümde Erivan yönetiminin Dağlık Karabağ’a yönelik işgalci politikalara yeniden ağırlık vereceği ve ateşkesi bozacağı öngörülebilir. Bu da İran’ın Güney Kafkasya’ya ilişkin hedefleriyle uyumlu bir gelişme olacaktır. Zira Tahran, söylem düzeyinde Dağlık Karabağ Meselesi’nde Bakü’yü destekleyen ifadeler kullanmasına rağmen İran’ın Dağlık Karabağ politikasında söylem-eylem uyumunun bulunmadığını söylemek mümkündür. Bu anlamda İran, gerek uzun yıllar boyunca Ermenistan’a el altından verdiği destekle ve gerekse de İkinci Dağlık Karabağ Savaşı esnasında topraklarının Ermenistan’a lojistik destek sağlanmasında kullanılmasıyla işgalci devletten yana bir tavır takınmıştır. Yani Tahran, Dağlık Karabağ’da otuz yıl boyunca devam eden işgalin yarattığı statükodan memnuniyet duymuş ve bu statükonun sürdürülmesi için çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Dolayısıyla Erivan’da yeniden işgal yanlısı politikaları benimseyecek kadroların iktidara gelme ihtimali, İran tarafından çıkarlarına uygun bir gelişme olarak değerlendirilecektir.

Bu noktada Ermenistan’ın işgalci politikalarını İran’ın niçin desteklediği sorusuna verilebilecek yanıtlar şu şekilde sıralanabilir:

  • Tahran, toprak bütünlüğünü tesis eden güçlü ve bağımsız bir Azerbaycan’ı bir bölünme tehdidi olarak görmektedir. Zira İranlı karar alıcılar, Bakü’nün prestijli bir aktör olarak uluslararası arenadaki yerini pekiştirmesinin İran Türkleri üzerinde özendirici bir etki yaratacağından endişelenmektedir.
  • İran, Azerbaycan’ın laik yapısıyla başta İran Türkleri olmak üzere tüm İran toplumu üzerinde etkili olmasından endişelenmektedir.
  • Tahran yönetimi, Nahçıvan üzerinden Türkiye-Azerbaycan ve Türkiye-Türk Dünyası etkileşiminin oluşmasını gerek Kafkasya gerekse de Orta Asya’daki çıkarları açısından tehdit olarak değerlendirmektedir. Bu anlamda Tahran, Türk Dünyası’nın entegrasyonuna yönelik elde edilen başarıların İran-Tacikistan-Afganistan hattında hayata geçirmek istediği “Fars Dünyası” projeksiyonu için engel teşkil ettiğini düşünmektedir. Bu nedenle de uzun yıllar boyunca Karabağ’daki işgal statükosunun sürdürülmesini arzulamıştır. Fakat 10 Kasım 2020 tarihli ateşkes anlaşması vesilesiyle bölgede yeni bir statüko oluşmuş ve Nahçıvan Koridoru açılmıştır. Bu durum, İran’ın istemediği bir gelişmedir. Dahası ekonomik bakımdan da Türk tırlarının İran’a ihtiyacı ortadan kalkmış ve böylelikle İran, ciddi bir ekonomik kayba uğramıştır.

Tüm bu nedenlerden ötürü İranlı karar alıcılar, Rus yanlısı kadroların iktidara gelmesi durumunda Dağlık Karabağ’da yeniden işgalci politikaların uygulanabileceğini düşünüyor olabilir. Böylesi bir durumda Erivan’a zımni destek vermesi muhtemel olan Tahran yönetimi, Ermenistan’da iktidar değişikliği fikrine de sıcak bakmaktadır.

Öte yandan Tahran, İkinci Dağlık Karabağ Savaşı neticesinde İran-Ermenistan bağlantısını tesis eden ve stratejik yollara ev sahipliği yapan Syunik bölgesinin Azerbaycan’ın kontrolüne girmesinden de rahatsızlık duymuştur. Bu noktada Tahran, orta ve uzun vadede bu coğrafyanın da kendisine yönelik saldırılarda kullanılabileceği endişesini taşımaktadır. Ayrıca Tahran, söz konusu coğrafyadaki stratejik yolların kontrolden çıkması hasebiyle İran-Ermenistan ilişkilerinin de olumsuz etkileneceğine inanmaktadır.

Neticede İran, 10 Kasım 2020 tarihli ateşkes anlaşmasıyla Güney Kafkasya’da tesis edilen statükodan endişelenmektedir. Tahran, bu yeni güç dengesinin hem İran Türkleri nezdinde yaratacağı etkilerden hem Türkiye’nin bölgede artan nüfuzundan hem de ABD ve İsrail’in İran’a yönelik politikalarını daha kolay uygulayabilme imkânı elde etmesinden rahatsızlık duymaktadır. Bu yüzden de İran, Batı yanlısı bir siyasi figür olan Paşinyan’ın devrilmesi fikrine soğuk yaklaşmamaktadır. Bu anlamda Tahran yönetimi, Ermenistan’da işgalci zihniyeti içselleştirmiş kadroların iktidara gelmesinden memnun olacaktır. Hatipzade’nin yaptığı açıklamada mevzubahis darbe girişimini kınamaması da bundan kaynaklanmaktadır.


[1] “Paşinyan’dan Rusya’ya Salvo! “İskender’ler Patlamıyor!””, Haber Türk, https://www.haberturk.com/rus-fuzeleri-patlamiyor-son-dakika-pasinyan-dan-rusya-ya-salvo-iskender-ler-patlamiyor–2984887, (Erişim Tarihi: 02.03.2021).

[2] “Iran Urges Parties in Armenia to Exercise Self-Restraint”, IRNA, https://en.irna.ir/news/84243485/Iran-urges-parties-in-Armenia-to-exercise-self-restraint, (Erişim Tarihi: 26.02.2021).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.