Tarih:

Paylaş:

İran’ın Afgan Barış Süreci’ndeki Rolü

Benzer İçerikler

28 Haziran 2021 tarihinde Afganistan Dışişleri Bakanı Mohammad Hanif Atmar’ın İran Dışişleri Bakanı’nın Afganistan Özel Temsilcisi İbrahim Tahiryan’la Kabil’de yaptığı görüşmenin ardından Afganistan Hükümeti, Tahiryan’ın İran, Afganistan ve Pakistan arasında bölgesel bir konsensüs oluşturulması amacıyla üçlü toplantı çağrısında bulunduğunu duyurmuştur.[1] Elbette bu durum, Tahran yönetiminin Afgan Barış Süreci’nde sorumluluk alma çabası içerisinde olduğunu göstermektedir.

Söz konusu girişimin devamında ise 7 Temmuz 2021 tarihinde Kabil yönetimini temsil eden heyet ile Taliban temsilcileri Tahran’da bir araya gelerek müzakerelerde bulunmuştur.[2] Bu da İran’ın Afganistan merkezli gelişmelerde edilgen bir aktör olmayı kabullenmeyeceği şeklinde yorumlanabilir. Nitekim Tahran’daki zirveye dair açıklamalarda bulunan İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in “İran, Afganistan’daki ihtilafları ve krizleri çözmek için bu ülkedeki gruplar arasında yürütülecek diyalog sürecine yardım etmeye hazırdır.” açıklamasında bulunması da Tahran’ın etkin bir şekilde arabuluculuk rolünü oynamak istediğine işaret etmektedir.

Tahran yönetiminin Afgan Barış Süreci’nde başarılı olabileceğine inanmasının bazı nedenleri bulunmaktadır. Bunlardan ilki, İran’ın söz konusu ülkenin önemli bir ticaret ortağı olmasıdır. Bu anlamda Tahran, Kabil’le iyi ilişkiler geliştirdiğini ve bunu kullanarak Kabil’i müzakere masasında ikna edebileceğini düşünmektedir. İran’ın yaklaşımını etkileyen ikinci sebep ise Amerikan işgali sırasında Taliban’la kurduğu yakın münasebetlerdir. Amerikan karşıtlığı üzerinden bir araya gelen taraflar, ABD’nin Afganistan’daki varlığının sonlandırılması noktasında hemfikirdir. Nitekim Amerikan işgaline karşı direndiği düşüncesiyle Tahran, Taliban’a destek de vermiştir. Hatta bir anlamda İran, ABD’nin operasyonlarından kaçan Taliban yöneticileri için güvenli liman haline gelmiştir. Bu destek, Taliban’ın Meşhed’de temsilcilik açmasıyla somutlaşmıştır.

İran’ın Taliban’a olan yakınlığının bir diğer gerekçesi ise terör örgütü Devletü’l Irak ve’ş Şam’ın (DEAŞ) Afganistan’daki varlığıdır. Tahran yönetimi, DEAŞ tehdidine karşı Taliban’ın önemli bir aktör olduğunu ve meşrulaştırılması gerektiğini düşünmektedir. Zira İran sınırındaki Taliban unsurlarının terör örgütü DEAŞ’a karşı mühim çatışmalara girdiği bilinmektedir. Bu süreçte Tahran, söz konusu unsurlara çeşitli yardımlarda bulunmuş ve bu da literatüre “İran Talibanı” kavramının girmesine neden olmuştur.

Öte yandan İran, Afgan Barış Süreci’nde sorumluluk alarak kendisine yakın olarak gördüğü kimlik gruplarının çıkarlarını da savunabileceğini düşünmektedir. Zira Tahran’ın Afganistan’ın üç büyük kimlik grubundan ikisiyle (Tacikler ve Hazaralar) yakın ilişkileri vardır. Fars kimliği aracılığıyla Tacikler üzerindeki etkisini sürdüren İran, Hazaralarla da Şiilik paydasında buluşmaktadır. Nitekim Suriye İç Savaşı’nda İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) danışmanlığında savaşa hazırlanan ve çatışmalara dahil olan Fatımiyyun Tugayı, Şii Hazaralardan oluşmaktadır. Bu anlamda İran, Afgan Barış Süreci’nde arabuluculuk yapmak suretiyle Tacikler ve Hazaraların sistem içerisindeki konumlarını merkezileştirecek kazanımlar almalarını sağlamaya çalışacak ve böylelikle Afganistan’daki nüfuzunu arttırmanın yollarını arayacaktır. Dahası Taliban’ın yoğunlukla Peştunlardan destek alan bir hareket olduğu düşünüldüğünde, İran’ın Afganistan’ın üç büyük kimlik grubuyla da ittifak halinde olması mümkün gözükmektedir.

Tahran’ın Afgan Barış Süreci’ne olan ilgisini tetikleyen bir başka husus ise göç hareketiyle karşılaşma endişesidir. Tarih boyunca Afganistan’da yaşanan karışıklıklardan en çok etkilenen ülke olan İran, Afganistan’da şiddetin artması durumunda ciddi bir göç dalgasıyla yüzleşecektir. Lakin Tahran yönetimi, ekonomik ve sosyolojik olarak böylesi bir göçü kaldıramayacaklarını düşünmektedir. Bu nedenle de Afganistan’da sürecin çatışmayla değil; uzlaşıyla neticelenmesinden yanadır.

İran’ın Afganistan merkezli gelişmelere ilişkin bir başka beklentisi ise Taliban’ın yeni bir rejim kurmasının önlenmesidir. Halihazırda Taliban, İran sınırını ele geçirmiştir. Bu da İran’ın Afganistan’a ve bu ülke üzerinden diğer coğrafyalara yapacağı ihracatın Taliban’ın kontrolü altına girdiği anlamına gelmektedir. Bu noktada iktidara gelmesi durumunda Taliban’la geçmişteki gibi mezhepsel sorunlar yaşayabileceğini öngören Tahran, Afganistan’da tüm siyasi eğilimlerin temsil edildiği bir sistemden yanadır. Yani İran, Taliban’ın sistem içerisindeki meşru aktörlerden biri haline gelmesini arzulamaktadır. Taliban’ın sistem içerisindeki varlığının normal karşılanması ve meşru algılanması yönünde İran’dan gelen açıklamaların sebebi de budur.

Bu çerçevede Tahran’da yapılan müzakereler dikkat çekicidir. Bahse konu olan müzakereler, İran’ın Afgan Barış Süreci’nde etkin bir aktör olacağının habercisidir. Dahası İran-Afganistan-Pakistan hattında yapılması için önerilen üçlü görüşme de önümüzdeki süreçte gerçekleşebilir. Zira İran hem Afganistan Hükümeti’ni masaya oturtmak ve yok saymamak istemekte hem de Taliban’ı taviz vermeye zorlayabilecek başat aktör olan Pakistan’ın sürece katkıda bulunmasını arzulamaktadır.

Diğer taraftan son dönemde Kabil ile İslamabad arasında ciddi sorunların cereyan ettiği bilinmektedir. Afganistan Hükümeti, Pakistan’ı Taliban’la olan ilişkilerinden ötürü ağır bir şekilde eleştirmektedir. Bu sebeple de tarafların aynı masaya oturması ses getirecek bir hadise olacaktır. Anlaşılan odur ki; İran da bu konuda arabuluculuk rolüne taliptir. Ancak İran ile Pakistan arasında da ciddi sorunlar bulunmaktadır. Zira İslamabad, İran’ın Şiileştirme faaliyetlerinin Pakistan Şiilerini etkilemesinden rahatsızdır. Buna ek olarak taraflar, Belucistan Sorunu hasebiyle de birbirlerini suçlamaktadır. Ancak son dönemde Çin-Pakistan-İran hattında yeni bir jeopolitik eksen inşa edilmekte ve Tahran yönetiminin çabaları da bu jeopolitik hat oluşturma girişimini yansıtmaktadır. Çünkü bu süreçte İran ve Pakistan’dan karşılıklı olarak olumlu mesajlar gelmektedir.

Söz konusu durumu tetikleyen hususlardan biri de her iki ülkenin de Kuşak-Yol Projesi’nde yer almasıdır. Projenin istikrarı ise Afganistan’ın da istikrarını gerektirmektedir. Bu anlamda İran’ın girişimleri hem Kabil ile İslamabad arasındaki farklılıkları azaltma hem Kabil’e Taliban’ın meşru bir aktör olarak siyaset yapabileceğini kabul ettirme hem de Taliban’ı tavizler vermeye ikna etme amacı taşımaktadır.


[1] Wahida Paikan, “تلاش تهران برای برگزاری نشست سه‌جانبه ایران، افغانستان و پاکستان (Tehran habere nisus est autem foederis inter Iran trilaterum, Etiam quis purus et Afghanistan), Independent, https://bit.ly/35Vpabu, (Erişim Tarihi: 10.07.2021).

[2] “In Tehran Talks, Iran Offers Help to Resolve Afghan Crisis”, Reuters, https://www.reuters.com/world/asia-pacific/tehran-talks-iran-offers-help-resolve-afghan-crisis-2021-07-07/, (Erişim Tarihi: 11.07.2021).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.