Genelde küresel siyasette ve özelde de Asya-Pasifik Bölgesi’nde git gide artan tansiyon, bu gerilimin yarattığı güvenlik endişelerini yakından hisseden devletleri öncelikle bölgesel ve daha sonra da küresel olarak yeni roller üstlenme ve yeni adımlar atma noktasında teşvik etmektedir. Bilhassa Asya-Pasifik Bölgesi’nde son zamanlarda tırmanışa geçen güvenlik kaygıları, bölge ülkelerinin savunma alanında proaktif adımlar atmalarına neden olmaktadır. Nitekim bölgesel güvenlik yapısının son derece kırılgan olduğu söylenebilir.
Söz konusu kırılganlığın ilk ve en önemli sebebi, Kuzey Kore’nin artan nükleer gücüdür. Mevzubahis nükleer güç de ilk olarak bölgesel güvenliği ve daha sonra da küresel güvenlik ortamını tehlikeye atmaktadır. Zira Pyongyang’ın hayata geçirdiği nükleer ve balistik füze denemelerinin niteliği ve niceliği, bu tehlikenin sebeplerini gösterir niteliktedir.
Güvenlik ortamının kırılgan yapısının bir diğer sebebi ise bölgenin özellikle de 2022 yılı içerisinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Çin arasındaki rekabetin oyun sahası haline gelmesidir. Zira 2021 yılının Ekim ayında ABD, İngiltere ve Avustralya arasında kurulan AUKUS Paktı, asıl etkinliğini 2022 senesi içerisinde göstermiştir. Aynı zamanda yine bahsi geçen yıl içerisinde önce dönemin ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin daha sonra da Batılı devletlerin üst düzey yöneticilerinin Tayvan’a gerçekleştirdiği ziyaretler, Çin’i ciddi seviyede provoke etmiştir. Nitekim 2022 yılı, Çin’in Tayvan’a yönelik tehdidini arttırdığı ve savaş uçakları kullanmak suretiyle Taipei’nin hava savunma bölgesine gerçekleştirdiği ihlalleri, 2021 yılına göre ikiye katladığı bir sene olmuştur.[1]
Tüm bu durumlar de bölgesel güvenlik mimarisinde ciddi çatırdamalara yol açmış; haliyle söz konusu çatırdamalar da küresel düzeyde yankı uyandırmıştır. Bu gelişmeler karşısında bilhassa Japonya’nın birincil düzeyde Kuzey Kore’den ve ikincil seviyede de Çin’den tehdit algıladığı söylenebilir. Bu durum, pratikte Tokyo’nun ordusunu modernize etmeye başlaması ve savunma harcamalarını arttırmasıyla karşılık bulmuştur.
Aynı zamanda söz konusu süreçte Japonya, Batı yanlısı tutumunu daha ileri bir mahiyete taşımıştır. Tüm bunların yan sıra Tokyo yönetimi, dış politika yapım sürecinde de savunma temelli inşa ettiği müttefiklik ilişkilerini geliştirme hedefi gütmeye başlamıştır. Bu bağlamda zaten ABD’yle güçlü bir müttefiklik ilişkisine ve diyaloğa sahip olan Japonya, diğer batılı devletlerle de güvenlik temelli münasebetler inşa etmeye çalışmaktadır.
Bu noktada yapılan son ve en ciddi hamle ise Japonya’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) daimi olmayan geçici üyesi olmasıdır. Nitekim Japonya, 2023 yılının Ocak ayından başlamak üzere BMGK’da iki yıl boyunca geçici üye olarak bulunacaktır.[2] Konuya ilişkin yaptığı açıklamada Japonya Başbakanı Fumio Kishida, BMGK’nin veto hakkına sahip beş daimi üyesinden biri olan Rusya’nın “uluslararası düzeni bozmaya çalıştığını” öne sürerek Moskova yönetimini Ukrayna’daki savaş nedeniyle kınamıştır. Aynı zamanda Kishida, Japonya’nın geçici üye olarak Birleşmiş Milletler’in (BM) işlevlerini eski haline getirmek için reformları ilerletme rolünü oynayacağını dile getirmiştir.[3] Bu da BMGK içerisinde Batılı aktörlerin güçleneceğine işaret etmektedir.
Mevzubahis durum, Japonya’nın artan proaktif dış politikasını kanıtlar mahiyttedir. Burada değerlendirilebilecek ikinci husus ise Tokyo’nun bahse konu politikalarının aynı şekilde devam etmesi halinde bu politikaların Asya-Pasifik Bölgesi’nde ABD’nin nüfuzuna zarar verme ihtimalidir. Zira Japonya’nın bu politikalarını ABD’nin kontrolünde mi; yoksa ABD’ye rağmen mi uyguladığı sorusu merak konusudur. Haliyle Güney Kore’nin de tıpkı Japonya gibi “kendi başının çaresine bakma” politikası gütmeye başladığı düşünülmektedir. Bu tezin gerçek olması durumunda, Batı İttifakı’nın çatırdamaya başlaması olasıdır. Bu da ABD’nin bölgesel ve küresel hedeflerine zarar verebilecek bir durumdur. Nitekim ABD’nin BMGK içerisinde önemli bir nüfuz sahibi olduğu bilinmektedir. Haliyle mevzubahis gelişme, ABD’nin Japonya’yı kontrol etme hamlesi şeklinde de okunabilir. Lakin belirtmek gerekir ki; Tokyo’nun ABD’nin kontrolüyle güçlenmesi, Batı’nın da işine gelecek bir durumdur.
Bu noktada yapılabilecek bir diğer okuma ise Japonya’nın bu hamlesinin Kuzey Kore’ye yönelik BMGK içerisinde daha güçlü bir yaptırım baskısı oluşturma ihtimalidir. Zira BMGK içerisinde Kuzey Kore’ye karşı alınmaya çalışılan yaptırım kararları, her defasında Çin ve Rusya’nın vetosu engeliyle karşılaşmaktadır. Bu bağlamda yapılan açıklamalar da önem kazanmaktadır. Nitekim Japonya’nın BM Daimi Temsilcisi İşikane Kimihiro, ülkesinin iki yıl süreli geçici üyelik görevine yönelik düzenlediği basın toplantısında BMGK’nın Kuzey Kore’nin silah programlarına yönelik bir konsensüse ulaşabilmesi için tüm çabayı sarf edeceklerini ifade etmiştir.[4] Buradan da anlaşılabileceği üzere, ABD’nin önemli bir müttefiki ve aynı zamanda Kuzey Kore tehlikesini yakından hisseden bir devlet olan Japonya’nın BMGK’da yer alması, Çin ve Rusya’nın baskılanmaya çalışılacağına işaret etmektedir.
Sonuç olarak Japonya’nın BMGK geçici üyeliği, kısa vadede hem kendi dış politikasını geliştirme hem de Batı’nın BMGK içerisindeki nüfuzunu Asya-Pasifik Bölgesi vesilesiyle arttırması noktasında önem arz etmektedir. Zira söz konusu geçici üyelik Kuzey Kore, Rusya ve Çin’e yönelik baskının artmasına hizmet edecek gibi görünmektedir.
[1] “China’s Warplane Incursions into Taiwan Air Defence Zone Doubled in 2022”, The Guardian,https://www.theguardian.com/world/2023/jan/02/chinas-warplane-incursions-into-taiwan-air-defence-zone-doubled-in-2022, (Erişim Tarihi: 08.01.2023).
[2] “Japan to be Tested as Nonpermanent U.N.Security Council Member”, The Japan Times, https://www.japantimes.co.jp/news/2023/01/02/national/politics-diplomacy/japan-un-security-council-tested/, (Erişim Tarihi: 08.01.2022)
[3] Aynı yer.
[4] “Japan Envoy: Security Council Must Unite on North Korea”, The Asahi Shimbun, https://www.asahi.com/ajw/articles/14807313, (Erişim Tarihi: 08.01.2022).