Tarih:

Paylaş:

Kazakistan’ın Ankara Yeni Büyükelçisi ve Kazakistan-Türkiye İlişkileri

Benzer İçerikler

Kazakistan Cumhurbaşkanlığı’ndan 5 Mart 2017 tarihinde yayınlanan habere göre Kazakistan’ın Ankara Büyükelçisi olarak Abzal Saparbekulı atanmıştır.[1] Büyükelçinin 1975 doğumlu ve ODTÜ mezunu olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu atamanın hem ikili ilişkiler açısından hem Kazakistan’da gerçekleşmekte olan değişimleri anlama açısından önemli olduğu fark edilecektir.

Bu atamaya Türkiye açısından bakıldığında, bir Türk üniversitesi mezununun Kazakistan tarafından büyükelçi olarak atanması hiç kuşkusuz çok olumlu bir gelişmedir. Bu atama aynı zamanda 1990’lı yıllarda başlayan ve Türkiye’nin ekonomik sıkıntılarına rağmen devam eden “Büyük Öğrenci Projesi”nin başarısının da bir göstergesidir.

Hatırlanacağı üzere 1990’lı yılların başında Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Başbakan Süleyman Demirel, bağımsızlıklarını yeni kazanan Türk cumhuriyetlerindeki öğrencilere Türk üniversitelerinde eğitim görmeleri için burs sağlayacaklarını açıklamış ve sonucunda Türk Dünyası’ndan Türkiye’ye binlerce genç gelmeye başlamıştır. Türkiye’de eğitim görüp memleketlerine dönen gençler Türkiye’nin o bölgedeki yumuşak gücünü oluşturmaktadırlar. 2011 yılına gelindiğinde “Büyük Öğrenci Projesi” ve “Türkiye Bursları” programı ile sadece Türk Dünyası’ndan değil bütün dünyadan öğrenci davet etmektedir.

Günümüzde gelinen noktada, Türkiye’nin Türk Dünyası’nda ve özellikle de Kazakistan’da yumuşak gücünü oluşturmada bölgesel ve bölge dışı rakiplerine göre bir adım ileride olduğu gözlemlenmektedir. Bunun nedeni de genel olarak Türkiye’ye eğitim görmeye gelenlerin üst tabaka bürokrat ve zengin çocukları değil, orta kesimin çocukları olmasıdır. Orta kesimin çocukları genel olarak Kazakistan’ın kırsal bölgelerinden geldikleri için daha çok idealist karaktere sahiptirler. Üst kesimin çocukları zaten Kazakistan yönetiminin başlattığı “Bolaşak” programıyla yurtdışına, özellikle Batı ülkelerine eğitim görmeye gitmekteydiler. İlk dönem “Bolaşak” programıyla gidenlerin çoğu Kazakistan’a geri dönmezken, Türkiye’de okumuş gençler memleketlerine dönmekte ve toplumun bütün kesimlerinde, ülkenin kalkınması için çalışmaktadırlar. Diğer bir deyişle; Bolaşak mezunları devlet kademelerinde hızlı bir şekilde yükselmekteyken, Türkiye mezunları yavaş ve daha sağlıklı bir şekilde ilerlemektedirler.

Türkiye’deki üniversitelerden mezun olanların özellikle iş dünyasında ve akademide ağırlığı hissedilmektedir.[2] Örneğin, Astana’daki Uluslararası Türk Akademisi’nin başında bulunan Darhan Kıdırali lisans, yüksek lisans ve doktorasını Türkiye’de yapmıştır.[3] Bu bağlamda Abzal Saparbekulı’nın büyükelçilik görevi, Türkiye mezunu diplomatın geldiği en yüksek diplomatik rütbedir. Bu başarı aynı zamanda Türk eğitim sisteminin başarısı olarak değerlendirilmelidir. Bütün eleştirilere rağmen Türkiye’nin Türk Dünyası açılımının hem bölge ülkelerine hem de Türkiye’ye birçok şey kazandırdığı ortadadır.

İkili ilişkiler açısından Türkçe bilen, Türkiye’yi içeriden tanıyan devlet adamının ikili ilişkilere daha çok hizmet etmesi doğal bir beklentidir. Aslında bu zamana kadar Ankara’da Kazakistan’ı temsil eden bütün büyükelçilerin, Kazak diplomasisinin en değerli isimleri olduğunun altını çizmek gerekmektedir. Örneğin, 1990’lı yıllarda büyükelçi olarak görev yapan Kanat Saudabayev, memlekete dönüşünde Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in yanında devlet sekreteri olarak çalışmıştır. 2000’li yıllarda büyükelçi olan Kayrat Sarıbay ise daha sonra dışişleri bakan yardımcısı olmuştur. 2008-2011 yılları arasında Kazak Büyükelçisi olarak görev yapan Bağdat Amreyev, Orta Doğu’yu en iyi bilen Kazak diplomatıdır. 2016 yılına kadar bu görevde bulunan Janseyit Turmebayev ise cumhurbaşkanlığı protokolü başkanlığını yapmış ve büyükelçilik görevine de eğitim bakanlığı görevinden gelmiştir. Bu denli değerli devlet adamlarının Türkiye’de büyükelçi olarak görev yapmaları, Kazakistan’ın Türkiye’ye verdiği önemi göstermektedir.

Sovyet Dönemi’nde eğitim almış ve bazıları Sovyet diplomasisinde de görev yapmış olan Kazak diplomatlar, Sovyet Dönemi’nde yaygın olan Türkiye karşıtı propagandaya rağmen Kazakistan-Türkiye ilişkilerinin gelişmesi için ellerinden gelenin en iyisini yapmışlardır. Sovyet sonrası dönemde yetişmiş Abzal Saparbekulı’nın bu göreve getirilmesi ise Kazak diplomasisinde ikinci kuşak diplomatların döneminin başladığının sinyalidir. Bu sadece Kazak diplomasisinde değil, bütün Kazakistan toplumunda yaşanmakta olan bir gelişmedir. Sovyet Dönemi’ndeki önyargı ve kalıplardan arınmış, yurtdışında eğitim almış bir yeni neslin yetişmesi; Cumhurbaşkanı Nazarbayev’in Kazakistan için yaptığı en önemli katkılardan biridir ve ülke geleceğinin de teminatıdır.

Büyükelçi Abzal Saparbekulı’nın özgeçmişine göz atıldığında diğer diplomatik görevlerinin yanı sıra Kazakistan’ın Cenevre’de Birleşmiş Milletler Ofisi nezdinde Daimi Temsilciliği’ndeki müsteşarlık görevi ve 2011 yılından bu yana yürütmekte olduğu Türk Keneşi’ndeki (Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi) görevleri dikkat çekmektedir. 2011-2013 yılları arasında Cenevre’deki Birleşmiş Milletler Ofisi’nin Genel Direktörü’nün (başka bir deyişle BM Genel Sekreteri Yardımcısı) Kazak Diplomat Kasım-Jomart Tokayev olduğu göz önünde bulundurulduğunda ve bu tecrübeli diplomatın Kazak dış politikasının mimarı olduğu hatırlandığında, Abzal Saparbekulı’nın diplomasinin önemli bir okulundan geldiği anlaşılacaktır. Türk Keneşi’nde ise Keneş’in ilk Genel Sekreteri ve aynı zamanda Türk diplomasisinin tecrübeli isimlerinden olan Halil Akıncı ile beraber çalışması, Türkiye’nin Türk Dünyası politikasını ve Türk Dünyası’ndaki bütünleşme sürecini derinden anlamaya imkân sağlamıştır. Bu bilgiler üst üste konulduğunda Abzal Saparbekulı’nın neden Kazakistan’ın Ankara Büyükelçisi olarak seçildiği daha iyi anlaşılacaktır.

Sonuç olarak Kazakistan’ın Ankara Büyükelçisi Abzal Saparbekulı’nın, Kazakistan-Türkiye ilişkilerinin daha da gelişmesine katkıda bulunması beklenmektedir. Zaten iki ülke stratejik ortaktır. Cumhurbaşkanı Nazarbayev 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişiminden sonra Türkiye’yi ziyaret eden ilk devlet başkanı olmasıyla ve Türkiye-Rusya arasındaki krizin aşılmasına katkıda bulunmasıyla, Kazakistan’ın stratejik ortak olma niteliğini kanıtlamış bulunmaktadır.

Bölgesel olarak bakıldığında; Türkiye, Kazakistan’ın Avrupa’ya açılan kapısı niteliğindedir, Kazakistan da Türkiye’nin Asya’ya açılan penceresidir. Bu bağlamda Astana; Avrasya Ekonomik Birliği ve Şanghay İşbirliği Örgütü’nde Türkiye’nin sözcüsüdür. İki ülke, Türk Dünyası’nın bütünleşmesi yolundaki projelere devam edecek ve Avrasya kıtasındaki bütün güvenlik sorunlarına -Suriye örneğinde olduğu gibi- çözüm arayışını beraber sürdürecektir. Büyükelçi Abzal Saparbekulı’nın döneminde de Kazakistan, Türk dış politikasının Avrasya boyutundaki en önemli ortağı olmaya devam edecektir.


[1] http://www.akorda.kz/kz/legal_acts/decrees/memleket-basshysynyn-zharlygymen-abzal-saparbekuly-kazakstan-respublikasynyn-turik-respublikasyndagy-totenshe-zhane-okiletti-elshisi-kyzmeti?q=абзал сапарбекұлы

[2] “Türkiye mezunları Kazakistan ve Kırgızistan’da bir araya geldi” https://www.ytb.gov.tr/haber_detay.php?detay=5337

[3] http://twesco.org/tr/