Tarih:

Paylaş:

Mukteda es-Sadr ve Hadi el-Amiri Yakınlaşması: İran’ın Fırsatçılığı

Benzer İçerikler

Irak’ta tartışmalı Mayıs 2018 genel seçimlerden sürpriz bir şekilde birinci çıkan Mukteda es-Sadr, hükümet kurma çabaları doğrultusunda 12 Haziran 2018 tarihinde ilk olarak, seçimden ikinci sırada çıkan Hadi el-Amiri liderliğindeki Fetih Koalisyonu ile, 24 Haziran 2018’de ise seçimin üçüncü olarak tamamlayan Irak Başbakanı Haydar el-İbadi’nin Nasr (Zafer) Koalisyonu ile ittifak kurduğunu açıklamıştı. Geçtiğimiz ağustos ayında ise Sadr, meclisteki en büyük koalisyonu oluşturmak adına İbadi’nin yanı sıra Şii liderlerden Ammar el-Hekim ve eski Başbakanlardan İyad Allavi’nin Vataniye Koalisyonu ile hükümetin kurulması konusunda anlaşmıştı. Fakat Basra’da çıkan şiddetli protestolardan sonra Sadr, İbadi hükümetine istifa çağrısında bulunarak söz konusu ittifak ilişkisinden uzaklaştığını göstermiş, bu fırsattan istifade eden İran destekli Fetih Koalisyonu lideri Hadi el-Amiri, yapılan sıkı pazarlıkların ardından Sadr ile hükümetin kurulması konusunda anlaştığını açıklamıştı. Hatta Mukteda es-Sadr, söz konusu görüşme sonrası başbakanlık için birkaç teknokrat ve bağımsız aday konusunda anlaştıklarını belirtmişti. Bu gelişmelerin yaşanmasında Necef merkezli Şii dini merci Ali Sistani’nin Haydar el-İbadi, Nuri el-Maliki ve Hadi el-Amiri’nin de içerisinde bulunduğu bazı isimleri başkanlık için uygun görmediğini bildirmesi etkili olmuş, bunun üzerine başbakanlık için adı geçen Haydar el-İbadi, bu konuda talebinin veya ısrarının olmadığını belirtmek durumunda kalmıştır.

Sadr ve Amiri’nin başbakanlık makamı konusunda parti, etnik ve mezhepsel çizgilerden uzak isimler üzerinde tartışarak bir uzlaşıya varmış olması, İran’ın Irak’ta birçok konuda taviz vermeye hazır olduğunu göstermektedir. Öyle ki Tahran, ABD ve İngiltere eksenine daha ılımlı bakan ve İran’ın çıkarlarından ziyade Irak halkının çıkarlarına öncelik veren İbadi’den sonra yeni dönemde de tekrar Tahran çizgisinden ayrışan bir başbakana razı olabilir. Başka bir deyişle, İran’ın Irak’taki birinci önceliği ABD etkisinden kurtulmaktır. İran açısından bakıldığında yeni Bağdat hükümetinin ABD ekseninden kopması; tarafsız, liyakatli ve mezhepçilikten uzak bir başbakanın seçilmesi ve hükümette Sadr’ın eleştirel-yıkıcı muhalefetine rağmen oldukça avantajlı bir senaryo gibi gözükmektedir. Zira İran bu boşluğu hükümette yer alacak Amiri ve Haşdi Şabi uzantısı olan diğer Şii gruplarla doldurabilme hesapları yapmaktadır. Tahran, Irak’taki yeni dönemde Amiri ve Hekim grubu, diğer partiler aracılığıyla Sadr üzerinde baskı oluşturarak etkinlik kurabilmek bir yana, ülkedeki İran karşıtlığını dizginleyebilmeyi bile başaramayabilir. Bu sebeple Tahran, seçimden birinci çıkmasına rağmen en başından beri başbakan olmak istemediğini vurgulayan Sadr’ın hükümet dışında kalmasına da razı değildir. Çünkü İran yıllardır (özellikle ABD’ye karşı)  fırsatçı bir şekilde kullandığı Sadr’ın kontrol edilemez tutumunun gayet farkındadır. Eğer Sadr dışarda kalırsa İran’ın Irak’taki etkinliğini koruyabilmesi bu sefer mümkün olmayabilir. Diğer taraftan Sadr’ın ülkedeki kriz ortamının acilen çözülmesi için hızlandırılan son ittifak anlaşmaları sonrası muhalefette kalmayı tercih etmesi de mümkün gözükmemektedir. Genel anlamda İran, Irak’taki Şii siyasi partilerle ilk kez bu kadar ayrı düşmüşken Sadr-Amiri ittifakı sayesinde büyük bir kazanım elde etmişe benzemektedir.

Burada asıl sorgulanması gereken husus Arap milliyetçiliği ve İran karşıtlığıyla ön plana çıkan, özellikle de son yaşanan Basra Protestoları sonrası hükümetin başarısız politikalarını ve İran destekli Haşdi Şabi gruplarının yıkıcı faaliyetlerini eleştiren Mukteda es-Sadr’ın yine Haşdi Şabi’nin siyasi kanadı olan Fetih Koalisyonu ile ittifak kurmasıdır. Söz konusu olaylar nedeniyle parlamentodaki Şii gruplar arasında yaşanan gerginlikten sonra bu ittifakın ortaya çıkması şaşırtıcı gibi gözükse de aslında Sadr-Amiri arasındaki mutabakat yukarıda belirtildiği gibi 12 Haziran 2018 tarihinde sağlanmıştı. Daha sonraki İbadi-Sadr anlaşması ise bu ittifaka gölge düşürmüştü. Sadr’ın İran’la olan fırsatçı ilişkisi bununla da sınırlı değildir. Hatta Sadr’ın Amiri ittifakından hükümet kurma ve parlamentoda geniş bir koalisyon oluşturmak dışında hangi fırsatı elde edeceği de bir soru işaretidir. Yani Sadr’ın hükümette İran etkisindeki partilerle nasıl bir uyum yakalayacağı ve Irak’ın çıkarlarını gözetip gözetemeyeceği tartışma konusudur. Sadr’ın buradaki çıkarına geçmeden önce, İran-Sadr arasındaki geçmiş yıllardaki fırsatçı ilişkiye göz atmakta fayda vardır.

Irak’ın 2003 yılında işgali sonrasında İran, ülkedeki Şii grupları bir araya getirmek adına büyük çaba sarf etmiş, bu kapsamda ABD’ye karşı savaşmaktan çok seçimlerden galip çıkmaları için çalışmıştır. Buna karşılık Mukteda es-Sadr, Saddam’ın dağıtılan ordusundan topladığı yaklaşık 60 bin askerle Mehdi Ordusu’nu kurarak ABD birliklerine karşı mücadele başlatmış, diğer taraftan da İran bağlantılı oldukları ve Baas rejimi döneminde Irak’tan kaçtıkları gerekçesiyle Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi’nin askeri kanadı Bedir Tugaylarıyla ve Ali Sistani’yle de çatışma içerisine girmiştir.  Diğer bir ifadeyle Sadr, ABD’nin Irak’taki varlığını zayıflatmada önemli bir rol oynamış, yani Tahran yönetimi için kullanışlı bir faktöre dönüşmüş, hatta 2007 yılında ABD ve Irak güçlerinden kaçarak İran’a sığınmıştır. O dönemde İran’ın Sadr grubuna verdiği siyasi danışmanlık ve silah desteğinin yanı sıra ayda yaklaşık 8 milyon dolar yardımda bulunduğu iddia edilmiştir.[1] Kısacası İran, o dönemde Mehdi Ordusu’nu kontrol edilemez şiddet yanlısı tutumu nedeniyle bir “joker” olarak görmüş ve Sadr ile daha fırsatçı bir ilişki içerisine girmiştir.[2]  Bunun yanı sıra İran, 2007-2008 yıllarında Devrim Muhafızları Ordusu’nun Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin arabuluculuğunda Sadr’ın Bağdat Hükümeti ve diğer Şii gruplarla uzlaşmasını sağlamıştır. Tahran’ın bu dönemde Mukteda es-Sadr ile girmiş olduğu karşılıklı çıkar esasına dayanan fırsatçı ilişki, daha çok ABD’nin Irak’taki varlığını sınırlandırmak için gerçekleşmiştir.

Peki günümüzde Sadr’ın Amiri ve dolayısıyla İran ittifakından beklentisi neler? Her iki tarafın da “ABD’nin İbadi üzerinde etkinlik kurabilme ihtimalini” düşünerek işbirliği arayışına gittiği açıktır. Diğer bir ifadeyle İran, Sadr’ın kendisiyle çalışması halinde ABD baskısından kurtulacağı ve Irak’ın çıkarlarının yeniden tesis edileceği konusunda ikna etmişe benziyor. Hatta İran, bunun için teknokrat bir ismin başbakanlık koltuğuna getirilmesine bile razı bir durumdadır. Okyanus ötesindeki düşmanı olan ABD’nin Irak’ta söz sahibi olamaması gerektiğini düşünen Tahran yönetimi, sahanın kendine kalması hâlinde güç boşluğunu kolayca doldurabileceğini düşünmektedir. Diğer taraftan mevcut göstergeler, Tahran’ın bölgedeki rakibi Türkiye’nin komşu ülke Irak’taki etkinliğine bundan sonra da göz yummak istemediğine işaret ediyor. Bunun için İran, ABD ve Türkiye ile bağlarını kesecek tarafsız ve teknokrat bir Bağdat hükümetine razı olarak, Amiri liderliğindeki Fetih Koalisyonu ve diğer Haşdi Şabi unsurları ile hükümet üzerinde kolayca etkinlik kurabilmeyi hesaplamaktadır. Bu bağlamda İran’ın Irak’taki planları oldukça pragmatik bir düşünceyi ifade etmektedir. İran, 2014 sonrası dönemde Türkiye’nin yeni bir işbirliği anlayışı geliştirdiği, ayrıca ABD’nin üzerinde etkinlik kurabildiği İbadi’yi bertaraf ederek Irak’ta durumu yeniden eşitlemek istemektedir. Üstelik bu kez elinde seçimden ikinci sırada çıkan Fetih Koalisyonu ve devlet güvenlik güçlerine katılan Haşdi Şadi gibi unsurlar da bulunmaktadır.


[1] Peter Alsis vd., The Outcome of Invasion: US and Iranian Strategic Competition in Iraq, CSIS-Centre for Strategic and International Studies, Washington Kasım 2011, s. 15.

[2] Ray Takeyh, Gizli Devrimler Ülkesi İran, Karakutu Yayınları, İstanbul 2009, s. 210.

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.