Tarih:

Paylaş:

Özbekistan’ın Afganistan’daki Yapıcı Rolünden Kim Neden Rahatsız?

Benzer İçerikler

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Terör örgütü Devletü’l Irak ve’ş Şam’ın (DEAŞ) sözde Horasan Emirliği (ISKP), Afganistan’da düzenlediği saldırılar nedeniyle söz konusu ülkeyi istikrarsızlaştıran ve Afganistan’ın da ötesinde bölgesel güvenlik ortamını tehdit eden aktörlerin başında gelmektedir. Oysa Afgan Sorunu karşısında bölge devletleri, işbirliğini esas alan yapıcı bir tavır geliştirmektedir. Bu yüzden de terör örgütü DEAŞ, bir anlamda Taliban’ın bölgeyle ve özellikle de Özbekistan ve Türkmenistan’la geliştirdiği ilişkileri hedef alan bir tavır içerisindedir. Zira Taşkent ve Aşkabat, Afgan Sorunu’nun çözümü noktasında gerek insanı merkeze alan yapıcı diplomasi anlayışlarıyla gerekse de Afganistan’ı uluslararası işbirliğine çekmek maksadıyla geliştirdikleri projelerle ön plana çıkan aktörlerdir.

Türkmenistan’ın Afganistan politikasındaki barışçıl diplomasi anlayışına daha önce Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) tarafından yayınlanan analizlerde detaylı bir şekilde yer verilmiştir. Özellikle de ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol’un kaleme aldığı “Türkmenistan’ın Afganistan’daki Barışçıl ve İnsani Diplomasisi” başlıklı analiz,[1] konunun anlaşılabilmesi noktasında son derece ufuk açıcı bir çalışma olarak nitelendirilebilir. Bu analizde ise Özbekistan’ın Afgan politikasındaki yapıcı tutumuna ve bu bağlamda terör örgütü DEAŞ’ın Özbekistan-Taliban ilişkilerini istikrarsızlaştırma çabalarına değinilmektedir. Zira Özbekistan Cumhurbaşkanı Sayın Şevket Mirziyoyev, 15-16 Eylül 2022 tarihinde gerçekleşen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÇ) Semerkant Zirvesi’nde yaptığı konuşmada Özbekistan’ın Afganistan’da barış ve istikrardan yana olduğunu, Afganistan’a yaptırım uygulamanın ülkede aşırılıkçılığı arttıracağını ve bu yüzden de Taşkent’in Kabil’le yapıcı bir diyalog geliştirilmesini önemsediğini söylemiştir.[2] Bu da Özbekistan’ın Afgan Sorunu’ndaki yapıcı rolünü bir kez daha gündeme getirmiştir.

Bilindiği üzere terör örgütü DEAŞ, Suriye İç Savaşı’nda ortaya çıkmış ve bir dönem, Suriye ile Irak’ta önemli bir saha hakimiyetine ulaşmıştır. Bu süreçte DEAŞ terör örgütünün küresel hilafet iddiasına paralel olarak dünyanın çeşitli coğrafyalarından terör örgütü DEAŞ’a katılan gruplar olmuştur. Bunlardan biri de çeşitli bölgesel terör örgütlerinin birleşerek DEAŞ terör örgütüne biat etmesiyle ortaya çıkan ISKP’dir.

Bu noktada terör örgütlerinin büyük güçler arasındaki mücadelede vekil aktör olarak kullanıldığı realitesi göz ardı edilmemelidir. Aynı zamanda Suriye ve Irak’taki DEAŞ’a bağlı terörist unsurların Amerikan eskortluğunda Afganistan’a taşındığına ilişkin görüntüleri hatırlamakta da fayda vardır. Zira küresel güç mücadelesinin Ortadoğu’dan Hint-Pasifik coğrafyasına kaydığı günümüz konjonktüründe, vekalet savaşlarının da Güney Asya-Orta Asya hattına taşınmak istendiği görülmektedir. Aslında Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Afganistan’dan çekilmesini de bu perspektif üzerinden okumak gerekmektedir.

ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin arka planında iki önemli rakibini istikrarsızlaştırma hedefinin bulunduğu söylenebilir. Bu rakiplerinden biri Çin; diğeri ise Rusya’dır. Washington yönetimi, çekilme sürecinde oluşacak güç boşluğunun radikal terör örgütleri tarafından doldurulması durumunda, terörün ve radikalleşmenin Vahan Koridoru üzerinden Çin’e sirayet edebileceğini düşünmüştür.

Şüphesiz ABD’nin istikrarsızlaştırmak istediği ikinci ülke ise Rusya’dır. Terör örgütü DEAŞ’ın Orta Asya devletleri tarafından terör örgütü olarak görülen grupları bünyesinde barındırması, bahse konu olan örgütün faaliyetlerinin Orta Asya’da da istikrarsızlık yaratabileceği anlamına gelmektedir. Böylesi bir durumda Fergana Vadisi’nde işlerin kontrolden çıkacağını ve vekalet savaşlarının Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’ın doğrudan taraf olacağı bölgesel bir savaşa evrilebileceğini de göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Bu senaryoda gerek bölgesel savaşın Rusya’yı istikrarsızlaştırma olasılığı ve gerekse de radikalleşme ve terörün Afganistan-Orta Asya hattı üzerinden Rusya Müslümanlarına sirayet etme ihtimali vardır. Dolayısıyla küresel güç mücadelesinde vekalet savaşlarının ve terörün Afganistan üzerinden Pakistan, Çin, Rusya ve Orta Asya ülkelerini içerecek şekilde yeni bir coğrafyaya taşınmak istendiği söylenebilir.

Dahası Batı’nın Taliban’ı ve dolayısıyla Afganistan’ı uluslararası toplumdan izole etmeyi amaçlayan yaklaşımı da Taliban’ı radikalleştirme amacı bulunan bir girişim şeklinde yorumlanabilir. Lakin bölge devletlerinin oynanan oyunun farkında oldukları da vurgulanmalıdır. Bu nedenle de bölge devletleri, Taliban’ı uluslararası işbirliği zeminine çekmeye çalışmakta ve Afganistan’ı projelere dahil eden yapıcı bir tavır takınmaktadır. Bu yaklaşımı içselleştiren devletlerin başında ise Özbekistan gelmektedir.

Taşkent yönetiminin Afgan Sorunu’ndaki yapıcı rolünün temelinde bölgedeki radikalleşmenin Fergana Vadisi’ne sirayet etme ihtimalinden duyduğu endişe yer almaktadır. Çünkü Fergana merkezli bir krizin Özbekistan’ı savaşın içine çekme olasılığı vardır.[3] Taşkent’in Taliban’la de facto da olsa ilişki kurmasının temel nedeni de bu risktir. Buna ek olarak Taşkent yönetimi tarafından terör örgütü olarak kabul edilen çeşitli grupların da ISKP’ye bağlılık bildirdiği bilinmektedir. Bu yüzden de Taşkent, Afganistan’da radikalleşmenin yükselişinin Özbekistan’ı istikrarsızlaştırabileceği kanaatindedir.

Bu kapsamda Özbekistan, Afgan Sorunu’nun çözümü için etkin bir çaba harcamaktadır. Söz konusu çabanın en somut örneği, henüz Taliban iktidara gelmeden önce Taşkent’te düzenlenen “Orta ve Güney Asya: Bölgesel Bağlantısallık, Sınamalar ve Fırsatlar Konferansı”dır.[4] Sayın Mirziyoyev’in bölgesel barışın inşası noktasında inisiyatif aldığını gösteren mevzubahis konferans, çok sayıda devleti kolektif bir biçimde hareket etmeye yönlendirmesi bakımından mühim bir gelişme olarak ifade edilebilir.

Taşkent, Taliban iktidarında da bu yapıcı tutumunu sürdürmüştür. Bu anlamda Özbekistan’ın Afganistan’a yönelik yaklaşımında insanı merkeze alan kamu diplomasisinin kritik bir yere sahip olduğu vurgulanmalıdır. Ayrıca Orta Asya ile Güney Asya arasındaki bağlantıyı sağlayan bir köprü konumunda bulunan Özbekistan, Tirmiz-Mezar-ı Şerif-Kabil-Peşaver Demiryolu Projesi aracılığıyla Afganistan’ı uluslararası işbirliğine ve projelere de dahil etmeye çabalamaktadır.[5]

İşte bu konjonktürde ISKP terör örgütü, Afganistan’ın komşuları nezdinde Taliban’ın güvenilirliğini zedeleme arzusundadır. Fakat Özbek devlet aklı, “Yeni Büyük Oyun”un başlıca oyun sahası olan Afganistan’da kurgulanan bu senaryonun farkındadır. Nitekim bu farkındalık, yukarıda da belirtildiği üzere, 15-16 Eylül 2022 tarihlerinde Semerkant’ta ŞİÖ Liderler Zirvesi’nde de Sayın Mirziyoyev’in konuşmasına yansımıştır.

Sonuç olarak vekalet savaşlarının Ortadoğu’dan Orta Asya-Güney Asya hattına kaydığı günümüzde, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi, söz konusu ülkede bir güç boşluğu oluşmasını beraberinde getirmiştir. Bu anlamda DEAŞ terör örgütü başta olmak üzere çeşitli terör örgütleri, söz konusu güç boşluğunu doldurmaya odaklanmıştır. ABD’nin planı, bölgedeki istikrarsızlığı arttırmaktır. Terör örgütü ISKP ise eylemleriyle bölgedeki tansiyonu yükselten başlıca aktör konumundadır. Bu anlamda ISKP terör örgütü, özelde Özbekistan-Taliban hattındaki de facto ilişkileri ve genelde ise bölgesel işbirliği, güvenlik, barış ve refah arayışlarını sabote etmeye çalışmaktadır.


[1] Mehmet Seyfettin Erol, “Türkmenistan’ın Afganistan’daki Barışçıl ve İnsani Diplomasisi”, ANKASAM, https://www.ankasam.org/turkmenistanin-afganistandaki-bariscil-ve-insani-diplomasisi/, (Erişim Tarihi: 20.09.2022).

[2] “Uzbek President Calls for Constructive Contact With Kabul”, Tolonews, , (Erişim Tarihi: 18.09.2022).

[3] Mehmet Seyfettin Erol-Doğacan Başaran, “Afganistan Merkezli Gelişmelerin Türkiye ve Türk Dünyası Jeopolitiğine Etkileri”, Demokrasi Platformu, 10(35), 2021, s. 22.

[4] “Tashkent to Host Conference on Regional Connectivity”, The Asia Today, https://theasiatoday.org/news/central-asia/conference-titled-central-andsouth-asia-regional-connectivity-challenges-and-opportunities-will-beheld-in-tashkent/, (Erişim Tarihi: 21.10.2021).

[5] Emrah Kaya, “Özbekistan Dış Politikasında Yumuşak Güç Uygulamaları ve Afganistan”, ANKASAM, Özbekistan Dış Politikasında Yumuşak Güç Uygulamaları ve Afganistan, (Erişim Tarihi: 21.04.2022).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.