Tarih:

Paylaş:

Paylaşılamayan Aktör: “Yeni Türkiye” ve “Diğerleri”…

Benzer İçerikler

Daha önceki yazılarımızda şu tespiti yapmıştık: “Dünün hasta adamı, bugünün paylaşılamayan aktörü.” Doğu’dan Batı’ya, Türk-İslam dünyasından “ötekilere” kadar durum aynen bu: Yeni Türkiye, Yeni Yalta Süreci’nde geç kalmış yükselen son umut. Dolayısıyla siz buna; içten ve dıştan gerçekleştirilen tüm operasyonlara, tezgâhlara rağmen yüzyıl sonra kat edilen, mevcut dengeler, ittifaklar ve anlayışları ters yüz eden mesafe de diyebilirsiniz.

Gelinen aşama için burada sizlere uzun uzadıya bir analiz yapmayacağım. Sadece basında yer alan ve özleri itibarıyla birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olan son gelişmelerle ilgili şu üç habere yer vereceğim.

İlk haber İran ’ın Ankara Büyükelçisi Muhammed İbrahim Taherian Fard’ın Türkiye ve İran’ın “her türlü konuda mutabakat sağladığını” ifade ettiği son açıklamaları içeriyor. “İlişkilerimizi güçlendiriyoruz” diyen Büyükelçi Fard, Türkiye ve İran’ın her konuda aynı fikirde olduğunu, ticaretin yanı sıra tüm konularda (ki bunların başında Irak’taki bölünme referandumu ve Astana ’da varılan Suriye’deki çatışmasızlık bölgelerinin geldiğini önemle zikrediyor) görüş birliği içerisinde olunduğunu, hatta daha ötesinde hareket edildiğini söylüyor.

Son dönemde iki ülke arasındaki üst düzey temaslar yoğun bir şekilde devam ettiğinin altını önemle çizen Büyükelçi Fard, ABD ’yi derinden etkileyecek bir “müjdeyi” de veriyor: “Yakın zaman içinde milli paralarla ticaret için mutabakat imzalandı. Amerikan dolarına karşı İran riyali ve Türk lirası birleşti.”

Bu son ifade çok önemli: ABD’ye nükleerden daha fazla etki yapabilecek, kapitalist sistemin en zayıf noktasına yönelik bir girişim söz konusu. ABD şu an için milli paralarla başlatılacak olan ticaretin önümüzdeki süreçte ortak parayı da ihtiva eden yeni bir entegrasyona dönüşebileceğini büyük bir ihtimalle değerlendirmeye başlamıştır bile…

Bu süreç; Türkiye, İran, Suriye ve Irak ile birlikte Avrasya coğrafyasının bazı ülkelerini (Rusya, Orta Asya ve Kafkasya bölgelerindeki ülkelerin bir kısmıyla) içerisine alan “Astana Paktı” olabileceği gibi, başlangıç itibarıyla daha dar ölçekte “Türkiye-İran-Irak Üçlüsü” ya da bunun biraz daha genişletilmiş versiyonu olan “Türkiye-İran-Irak-Afganistan- Pakistan -Körfez” (en azından Katar boyutuyla) ülkeleri bağlamında “Genişletilmiş Ortadoğu Altıgeni” ya da “altılısı” olarak da ifade edilebilir.

“S-400 Türkiye’yi Deliye Karşı Koruyacak”

Öncelikle belirtmekte fayda var; ikinci habere esas teşkil eden yukarıdaki ara başlık benim değil, NATO’nun Türkiye ile Rusya arasındaki S-400 anlaşmasına ilişkin açıklamasını değerlendirmelerde bulunan Rus askeri uzman Aleksandr Jilin’e ait.

NATO’nun tepkisini histerik olarak nitelendiren Rus askeri uzman, Türkiye’nin Rus hava savunma sistemi S-400’leri satın alması durumunda “kaçınılmaz sonuçlarla” karşı karşıya kalacağını iddia ediyor. Zira S-400’ler sadece bir silah sistemi ya da Türkiye’nin dış politikada bir eksen tercihi değil; tehdit algısını, asıl tehdidin yönünü ortaya koyan önemli bir göstergedir. Ve bu tehdit, mevcut politikalarını devam ettirmesi halinde Türkiye’yi tamamen kaybedeceğini artık net bir şekilde anlamış durumda.

NATO’nun bugün herkesin tek patron Washington’a boyun eğdiği sıkıyönetim kampı olduğuna işaret eden Rus uzman da analizinde bu tespitimize dikkatleri çekiyor ve aynen şu ifadeleri kullanıyor:

 

“Bu patron, silahın kimden ve ne kadar alınacağını dikte ediyor. Bu ‘elebaşı’ bu kamptaki etkisini kaybetmek istemiyor. Bu yüzden bu kadar sert tepki veriyor. Peki, aslında ne baş verdi? Şu baş verdi ki, S-400’ler alınırsa gerçekten Türkiye’yi koruyacak. Bir deli, baş eğmeyen Türkiye’yi cezalandırmaya karar verirse, ona karşı da koruyacak. Bu sistem, başta sivilleri vurmayı seven Amerikan savaş uçaklarının yolunu kesecek. Rakka ve diğer kentlerde nelerin yaşandığını hatırlayalım. NATO histerik bir tepki veriyor. Ama belli bir bağımsızlık düzeyine sahip Türkiye’nin, diğer NATO ülkelerinden farklı olarak patrona yaranmayı değil kendi güvenliğini düşünüyor.”

“Deli”den Farklı Mesaj!

Rus askeri uzman Aleksandr Jilin’in Türkiye’yi cezalandıracak dediği “elebaşı” ya da “deli”den çok farklı bir mesaj geldi; hem de bir sürpriz mahiyetinde. Bununla ilgili olarak basına düşen haberlerde uzun yıllar sonra ABD’den başkan düzeyinde ilk kez bir Cumhuriyet Bayramı mesajının 29 Ekim resepsiyona gönderildiğinden bahsediliyor. Nasıl bir mesaj mı? Öncelikle Trump tarafından gönderilen mesaja bir bakalım.

Söz konusu mesaj kısmen şöyle: “Türkiye Cumhuriyeti›nin kuruluşunun 94. yıldönümü sebebiyle Amerikan halkı adına Türk halkına en iyi dileklerimi sunmak istiyorum. 60 yılı aşkın bir süredir iki yakın NATO müttefiki yan yana durmaktadır. ABD, Türkiye’nin demokratik kurumlarına olan sarsılmaz desteğinin altını bir kez daha çizmekte, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimini kınadığını yeniden vurgulamaktadır. …Bu yıl, Türkiye’nin ABD’ye ilk büyükelçiyi göndermesinin 150. yılıdır. Bu da birbirini destekleyen iki ülkenin ne kadar uzun bir mazisi olduğunu gösteriyor.”

Bu mesajın öz Türkçesine gelince, Trump aslında şu mesajı veriyor: 1) Türkiye ile müttefiklik ilişkisi vazgeçilmezdir ve bunun adresi NATO’dur; 2) ABD Türkiye ile olan gerginliği azaltmak ve yeni bir dönem başlatmak istemektedir (burada “birbirini destekleyen iki ülke” ifadesi fazlasıyla bilinçli seçilmiş, kafa karıştırıcı bir nitelendirme olarak karşımıza çıkıyor); 3) Bu kapsamda özellikle 15 Temmuz’da suçüstü olduğu ve Türkiye’nin kendisine karşı kullandığı bu durumu örtbas etmeye çalışmaktadır.

Anlaşılan o ki; başta Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) olmak üzere, yakın çevresinden başlamak üzere, dünyanın birçok yerinde ABD projelerini akamete uğratan, kendisi ile sıcak savaş dâhil her türlü olasılığı göz önünde bulunduran ve buna göre bir hazırlık içerisinde bulunan Yeni Türkiye’yi yumuşatmak ve onunla yeni bir süreci başlatmak istiyor.

Peki, ABD nasıl bir işbirliği başlatmak istiyor? Bu açıklama zamanlama itibarıyla neyi hedefliyor? Hedef, “Türkiye-Rusya-İran Üçlüsü” mü? “Paylaşılamayan aktör Yeni Türkiye”nin buna cevabı nasıl olur? Özellikle bu son soruya verilecek cevap çok önemli; sadece ABD açısından değil elbette…

Ve son soru: Şimdi “paylaşılamayan aktör” ile ne demek istediğimi anladınız mı?

Türkiye açısından gerçekten zor bir dönem söz konusu, çünkü tüm taraflar artık dananın kuyruğu kopsun, oyunun adı konulsun diyor. Peki, bu durumda Türkiye ne yapacak ya da yapmalı?

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROLhttps://www.ankasam.org/author/mse/?lang=en
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında Arayış, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yaptı. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan; Avrasya Dosyası, Stratejik Analiz, Stratejik Düşünce, Gazi Bölgesel Çalışmalar, The Journal of SSPS, Karadeniz Araştırmaları, gibi akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, Bölgesel Araştırmalar, Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları, Gazi Akademik Bakış, Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri, Demokrasi Platformu dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmektedir. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.