Tarih:

Paylaş:

Ruhani’nin Geleceği ve İran’ın Ortadoğu’daki Varlığı

Benzer İçerikler

Başlıktaki yargı, “İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin geleceği, Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ve onun milis güçlerinin Ortadoğu’daki faaliyetlerinin nasıl şekilleneceğine bağlıdır.” şeklinde de ifade edilebilir. Nitekim İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Suriye’de Fırat’ın doğusundaki Amerika Birleşik Devletleri (ABD) varlığına atıf yaparak “Bölgenin herhangi bir yerinde ABD kuvvetleriyle savaşmaya niyetimiz yok. ABD güçlerine saldırmak istemiyoruz. Washington ile gerginliği tırmandırmak istemiyoruz.”[1] ifadelerini kullanmış ve böylelikle Ruhani, Ortadoğu’daki savaşın (dolayısıyla DMO ve diğer milis güçlerin varlığının) sınırlandırılmasıyla birlikte giderek son bulmasına dair ümit ve isteğini göstermiştir.

Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse, ABD’li “NBC News” kanalına verdiği röportajda Ruhani, “Suriye’de teröristler yenilgiye uğratıldığında ve terörizm sona erdiğinde, Suriye hükümetinin bize ihtiyaç duymaması halinde, Suriye’deki varlığımızın hiçbir anlamı yok ve bu hiçbir amaca hizmet etmeyecektir.”[2] sözleriyle hükümetinin Ortadoğu’dan çekilme konusundaki niyetini bir kez daha göstermiştir. Dolayısıyla Ruhani, caydırıcı nitelikteki askeri savunma gücünün artırılması ve kışkırtıcılıktan uzak durulması gerektiğini açıkça ifade etmiştir.[3]

Ruhani ve reformist ekibi, şeffaf ve itidalli politikalarına rağmen, DMO ve muhafazakâr kesimlerin hükümeti yıpratmaya yönelik provakatif eylemlerinden büyük rahatsızlık duymaya devam etmektedir. Öyle ki 2017 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde Ruhani, muhafazakâr kanadı, “Nükleer anlaşmayı baltalamak için her şeyi yaptıklarını gördük. Füzelerin üzerine, asla faydasını göremeyeceğimiz (İsrail karşıtı) mesajlar yazdılar.”[4] sözleriyle açık bir şekilde eleştirerek aslında hükümetinin Ortadoğu’da söz sahibi olmadığını gözler önüne sermiştir. Hatta Ruhani’nin İran topraklarından Suriye’nin Deyrizor kentindeki DEAŞ mevzilerine gerçekleştirilen misilleme niteliğindeki füze saldırılarına de engel olamadığı ortaya çıkmıştır.[5]

Donald Trump başkanlığındaki ABD yönetiminin bahsi geçen yıkıcı eylemlerden dolayı “Kapsamlı Ortak Eylem Planı”ndan (KOEP) çekilmesi ve ülkenin petrol ihracatını sonlandırmayı öngören ağır yaptırım kararları alması, Ruhani yönetimini daha da baskı altına almıştır. Hükümet, muhafazakâr kesimler tarafından nükleer anlaşmanın başarısızlığından bizzat sorumlu tutulurken; buna karşılık, DMO’nun başta Ortadoğu’daki faaliyetlerinde kullanmak üzere bütçeden aldığı milyarlarca doların hesabı sorulmamıştır. Ülke ekonomisinin yüzde 50’sinden fazlasını elinde bulunduran yerleşik nizama ait şirketlerin ve bankaların sorumlu olduğu yolsuzluk ve kaçakçılık, oluşan gölge ekonomisi, örtülü ödenekten yerleşik nizamın faaliyetleri için ayrılan paralar, şeffaf olmayan bütçe, hiçbir hesap vermeden yurtdışında harcanan paralar, yine DMO’nun yurt dışına kaçırdığı milyarlarca dolar ve tüm bunların etkisiyle döviz kurunun tarihi zirvelere kadar yükselmesi gibi iddialar; kısacası ülkenin ekonomik faturası, Ruhani yönetimine kesilmiştir.

Bunların da ötesinde İran Parlamentosu, Ruhani’ye ekonomi ekibini değiştirme çağrısı yapmış ve Çalışma Bakanı Ali Rebii ile Ekonomi ve Maliye Bakanı Mesud Kerbasiyan’ı gensoru ile görevden almıştır. Dahası Ruhani, başarısız ekonomi yönetimi nedeniyle mecliste kendisi hakkında çıkartılan gensoruya verdiği cevaplarla milletvekillerini ikna edememiş ve azledilme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Neticede 2015 yazında nükleer anlaşmanın başarıya ulaşmasını ülkenin “Zafer Çağı’nın başlangıcı” veya “uzun süreli zafer” olarak nitelendiren Ruhani, aradan üç yıl geçmesinin ardından hem yerleşik nizam hem de parlamento tarafından söz konusu politikalar nedeniyle başarısızlıkla suçlanmıştır.

Tüm bu yaşananlar karşısında Ruhani, bölgeye yönelik politikalarında “barış ve istikrarın sağlanması”, “terörle mücadele edilmesi”, “İran’ın caydırıcı gücünün tesis edilmesi” ve “Körfez’de Bölgesel Diyalog Forumu’nun kurulması” söylemlerinden farklı olarak herhangi bir somut strateji açıklamamış; dolayısıyla DMO’nun söz sahibi olduğu Ortadoğu politikaları, Ruhani yönetiminin en fazla zorlandığı faktör olmuştur. Ayrıca bu durum, İran’ın kendi içerisinde bir ikilem yaşamasına da neden olmuştur.

Bu kapsamda Ruhani, nükleer görüşmeler esnasında kendisinin sorumlu olmadığı politika ve eylemlerden de sorumlu tutulmaya başlanmıştır. Bu sorumluluk ve Ruhani’nin sıkışmışlık durumu, Donald Trump’ın ABD Başkanı olması ve “İran’ın Ortadoğu’daki yayılmacılığının” dünya gündemine taşınmasıyla birlikte uluslararası bir mesele halini almıştır. Artık Ruhani yönetiminin bölge politikalarını sadece kendi halkına değil, uluslararası aktörlere de anlatması ve hatta onları ikna etmesi gerekmektedir. Tahran hükümeti ve yerleşik nizamın bölge politikalarından kendi halkına hesap vermediğini düşünürsek İran için asıl sorun bu noktadan sonra başlamaktadır.

Son dönemde hem İran Dışişleri Bakanlığı yetkilileri[6] hem de bizzat Cumhurbaşkanı Ruhani tarafından yapılan açıklamalarda, DMO ve onun milis güçlerinin Ortadoğu’daki varlıklarına atıf yapılarak bu güçlerin yakın zamanda buralardan çekilebileceklerine dair mesajlar verilmektedir. Bunun da ötesinde Tahran yönetimi, önümüzdeki kasım ayında uygulamaya girecek olan İran’ın petrol ihracatına yönelik yaptırımlardan sonra artık sahada uygulamaya geçerek “bölgedeki güçlerini geri çekmeye başlamak” durumunda kalabilir. Uluslararası baskı ve yaptırımların artması kendi içerisinde birtakım risk ve tehditleri barındırsa da bu durum, Ruhani ve ekibini Ortadoğu’dan çekilme konusunda bugüne kadar söz geçiremediği muhafazakâr ve yerleşik nizam karşında daha avantajlı bir konuma getirmektedir. Bu bağlamda Ruhani’nin geleceği, ekonomi politikalarından çok DMO’nun Ortadoğu’daki faaliyetlerini sınırlandırmasıyla doğrudan ilişkilidir, diyebiliriz.


[1] “Ruhani’den ‘ABD ile Savaş İstemiyoruz’ Açıklaması”, Habertürk, https://www.haberturk.com/ruhani-den-abd-ile-savas-istemiyoruz-aciklamasi-2157778, (Erişim Tarihi: 27.09.2018).

[2] “Iran President Says He Has No Plans To Meet Trump”, Irna, http://www.irna.ir/en/News/83043104, (Erişim Tarihi: 27.09.2018).

[3] “Rouhani: Iran to Overcome Enemy’s Economic War”, Farsnews, http://en.farsnews.com/newstext.aspx?nn=13970603000632, (Erişim Tarihi: 27.09.2018).

[4] “Ruhani Canlı Yayında Devrim Muhafızları’nı Eleştirdi: Sabote Ettiler”, Habertürk, https://www.haberturk.com/dunya/haber/1485651-ruhani-canli-yayinda-devrim-muhafizlarini-elestirdi-sabote-ettiler, (Erişim Tarihi: 27.09.2018).

[5] “Süleymani’den Ruhani’ye ‘Devrim Muhafızları’ Cevabı”, Eş Şark-El Avsat, https://turkish.aawsat.com/2017/07/article55351841/suleymaniden-ruhaniye-devrim-muhafizlari-cevabi, (Erişim Tarihi: 05.01.2018).

[6] “İran’dan Şaşırtan ‘Suriye’ Kararı!”, Haber 7, http://www.haber7.com/dunya/haber/2683704-irandan-sasirtan-suriye-karari, (Erişim Tarihi: 21.09.2018).

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.