Tarih:

Paylaş:

Rusya’nın İsveç ve Finlandiya’nın NATO Üyeliklerine İtirazı: Mesele Sadece Baltıklar mı?

Benzer İçerikler

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

16 Ağustos 2022 tarihinde düzenlenen Moskova Uluslararası Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmada Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, ülkesinin Baltıklar ve Kuzey Kutbu’ndaki topraklarını savunma noktasındaki yeteneklerini yeniden gözden geçireceklerini açıklamıştır.[1] 18 Ağustos 2022 tarihinde ise Moskova yönetimi, “Kinjal” hipersonik füzelerini taşıyan üç savaş uçağını stratejik caydırıcılık önlemlerinin parçası olarak Rusya’nın Avrupa’daki tek toprak parçası olan Kaliningrad’a konuşlandırdıklarını duyurmuştur.[2] Şüphesiz bu durum, Baltıklar’da tansiyonun daha da yükseleceğine işaret etmektedir.

Bilindiği üzere, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik müdahalesinin ardından İsveç ve Finlandiya, uzun yıllar boyunca yürüttükleri tarafsızlık politikasından vazgeçerek Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) üyelik başvurusu yapmıştır. Bu anlamda Stockholm ve Helsinki yönetimlerinin NATO üyeliğine dair yürütülen süreç, Rusya’nın tehdit algılamalarının derinleşmesine sebebiyet vermektedir. Zira Rusya, zaten mevcut durumda NATO’nun kendisini Karadeniz üzerinden kuşatmaya çalıştığını düşünmektedir.

Bu anlamda 2007 yılında Romanya ve Bulgaristan’ın NATO’ya üye olarak kabul edilmesinin Moskova açısından jeopolitik bir travma yarattığı ifade edilebilir. Nitekim bahse konu olan üyeliklerle birlikte Kremlin, NATO’nun eski Doğu Bloku ülkelerinde ilerleyebileceği son sınıra ulaştığı kanaatine varmıştır. Bu nedenle de Moskova yönetimi, NATO’nun Rus yakın çevresindeki genişleme hamlelerini “savaş sebebi” şeklinde nitelendirmektedir. Bu yüzden de Rusya, 2008 senesinde Gürcistan’a ve 2014 ile 2022 yıllarında da Ukrayna’ya müdahale etmiştir.

Bahsi geçen ülkeler üzerinden yaşanan tartışmalar daha ziyade geniş Karadeniz jeopolitiğiyle ilişkili olsa da Kremlin yönetimi, İsveç ve Finlandiya’nın üyelikleri vesilesiyle söz konusu kuşatmanın Baltıklar coğrafyasını da içerecek bir biçimde genişletileceği kaygısına kapılmıştır. Zira zikredilen devletlerin NATO üyesi olması, bu ülkelerde NATO üslerinin kurulması ihtimalini barındırmaktadır. Bu da Batı’nın Baltık Denizi’nde faaliyet göstermesi anlamına gelecektir. Kuşkusuz bu olasılıklar, Rusya açısından son derece rahatsız edicidir.

Vurgulamak gerekir ki; bölgede bir güvenlik ikilemi meydana gelmektedir. Çünkü İsveç ve Finlandiya’nın Atlantik İttifakı’na yönelmelerinin temelinde bu devletlerin Rusya’ya ilişkin tehdit algılamaları belirleyici olmaktadır. Ukrayna’daki savaşın ardından Rusya’nın saldırılarının bir sonraki hedefi olabileceğini düşünen devletler, NATO’ya üye olmaya çalışırken; Moskova da söz konusu ülkelerin üyelik ihtimalini kendisine uygulanan kuşatmanın genişletilmesi şeklinde değerlendirmektedir.

Üstelik mesele bundan ibaret değildir. Zira güvenlik ikileminin bir parçası olarak Baltık coğrafyasının militarize olma ihtimali vardır. Bu konuyu açmak gerekirse, NATO üyeliğinin akabinde bahsi geçen ülkelerde kurulacak üslere yanıt olarak Rusya’nın Baltık Denizi’nin kıyısında yer alan topraklarına; yani Kaliningrad’a nükleer silahlar konuşlandırarak militarize etme olasılığı göz ardı edilemeyecek bir senaryodur. Nitekim 2022 yılının Mayıs ayında Kaliningrad’da düzenlediği tatbikat esnasında Rusya, nükleer saldırı simülasyonu kullanarak buna yönelik bir mesaj vermiştir.[3] Dahası Kremlin yönetimi, zaten halihazırda bölgeye hipersonik füzeler taşıyabilen savaş uçakları konuşlandırmıştır. Bu da bölgede bir silahlanma yarışının başladığını ortaya koymakta ve söz konusu yarışın kontrolden çıkabileceğine işaret etmektedir. Yani Baltık coğrafyasında kırılgan bir güvenlik zemini vardır. Bu kırılganlık ise çatışma riskini beraberinde getirmektedir.

Dahası Moskova yönetimi, NATO’nun İsveç ve Finlandiya’nı üyeliklerine sıcak bakmasını, Arktik boyutuyla birlikte düşünmekte ve Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) ittifak üzerinden “Arktik Açılımı” gerçekleştirmeye çalıştığına inanmaktadır. Zira küresel ısınmaya paralel olarak yeni su yollarının oluşması ve zengin doğal kaynakları hasebiyle Washington yönetiminin Arktik bölgesindeki etkisini arttırmaya dönük birtakım hamleler yapması, şaşırtıcı olmayan ve hatta beklenen bir durumdur. Bu ise Rusya’nın yeni deniz doktrininde de yoğun bir şekilde vurguladığı Arktik jeopolitiğindeki ulusal çıkarlarını tehdit edecek mahiyettedir.

Mevzubahis doktrine göre Rusya, Arktik jeopolitiğini ulusal denizcilik politikasının öncelikli alanlarından biri olarak nitelendirmektedir Bölgenin zengin yeraltı kaynaklarının yanı sıra Kuzey Deniz Rotası da Moskova’nın önemsediği hususlardandır. Çünkü bu rota, ulaştırma maliyetlerini ve süresini kısaltacak olması sebebiyle küresel aktörlerin ilgisini cezbetmektedir. Bu nedenle de büyük bir deniz gücü olmak isteyen Moskova yönetimi, su yollarının kontrolüne büyük önem vermektedir.

Su yollarının kontrolü bağlamında ABD ve dolayısıyla NATO’nun Arktik’teki etkisinin asgari düzeyde kalmasını savunan Moskova, bölgedeki çıkarları hasebiyle münhasır ekonomik bölge ve kıta sahanlığı tartışmalarıyla da bölgede varlık göstermeye çalışmaktadır. Nitekim Rusya’nın yeni deniz doktrininde Spitsbergen, Franz Josef Land ve Novaya Zemlya takımadaları ve Wrangel Adası gibi Arktik’e yakın alanlarda yer alan kara parçalarındaki deniz faaliyetlerini arttırma amacını vurgulaması dikkat çekicidir. Zikredilen adalar arasında Spitsbergen gibi Norveç’in egemenliğinde bulunan yerlerin bulunması da göz ardı edilemeyecek bir husustur. Norveç’in bir NATO üyesi olması göz önünde bulundurulduğunda, İsveç ve Finlandiya’nın üyeliklerine ilişkin yürütülen sürecin Rusya’da yarattığı rahatsızlık çok daha iyi anlaşılmaktadır.

Kısacası Kremlin yönetimi, bu ülkelerin üyeliği vesilesiyle NATO’nun ve dolayısıyla ABD’nin Arktik coğrafyasındaki nüfuzunun artmasından kaygı duymakta ve kendi ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak değerlendirmektedir.

Sonuç olarak İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üye olmalarına ilişkin yürütülen süreç üzerinden yaşanan gelişmelerin Arktik coğrafyasındaki güç dengelerini etkilemesi ve Kuzey Deniz Rotası başta olmak üzere yeni su yolları boyutunu barındırması hasebiyle Moskova yönetimi, Helsinki ve Stockholm’ün jeopolitik tercihlerinden son derece rahatsızdır. Bu nedenle de Şoygu’nun da işaret ettiği üzere, Baltıklar ve Kuzey Kutbu’ndaki topraklarını savunma olasılığını yeniden gözden geçirmeye hazırlanmaktadır. Rusya Savunma Bakanı’nın açıklamasında Kuzey Kutbu vurgusunun yer aldığı da düşünüldüğünde, Arktik jeopolitiğinin küresel güç mücadelesinin yeni oyun sahası haline geldiği söylenebilir. Yani meselenin Baltıklardan ibaret olmadığı öne sürülebilir.


[1] “Россия пересмотрит условия безопасности на Балтике”, Lenta, https://m.lenta.ru/news/2022/08/16/gffgu/amp/, (Erişim Tarihi: 18.08.2022).

[2] “Rusya, Stratejik Caydırıcılık İçin “Kinjal” Füzelerini Uçaklarla Kaliningrad’a Gönderdi”, Anadolu Ajansı, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/rusya-stratejik-caydiricilik-icin-kinjal-fuzelerini-ucaklarla-kaliningrada-gonderdi/2664046, (Erişim Tarihi: 18.08.2022).

[3] Köksal Akpınar, “Avrupa’nın Ortasında Rus Toprağı: Kaliningrad”, TRT Haber, https://www.trthaber.com/haber/dunya/avrupanin-ortasinda-rus-topragi-kaliningrad-678442.html, (Erişim Tarihi: 18.08.2022).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.