Tarih:

Paylaş:

Rusya’nın Referandum Hamlesi: “Savaş İlanı”nın Habercisi mi?

Benzer İçerikler

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 21 Eylül 2022 tarihinde yaptığı açıklamayla ülkesinde “kısmi seferberlik” ilan edildiğini duyurmuştur. Bu karar, Ukrayna’daki savaşın Moskova’nın beklediği kadar başarılı gitmediğini göstermesi bakımından büyük önem arz etmektedir.[1] Zira Kremlin, söz konusu kararla birlikte Ukrayna’ya daha fazla asker göndereceğini açıklamış ve böylelikle halihazırda asker temini noktasında ciddi bir sıkıntı yaşadığını örtülü bir şekilde de olsa itiraf etmek durumunda kalmıştır.

Öte yandan Putin’in “kısmi seferberlik” kararı kadar önemsenmesi gereken bir diğer açıklaması da Ukrayna’nın doğusundaki Luhansk ve Donetsk ile ülkenin güneyindeki Zaporijya ve Herson’da referandum düzenleneceğini açıklamasıdır. Açıklamanın hemen akabinde Moskova yönetimi, hiç vakit kaybetmeden söz konusu bölgelerdeki referandum sürecini başlatmıştır.[2] Bu referandumların 27 Eylül 2022 tarihine kadar tamamlanmasının planlandığı düşünüldüğünde,[3] Kremlin’in Ukrayna politikasında birtakım oldu-bittiler yapmaya ve savaşı yeni bir aşamaya taşımaya hazırlandığı öne sürülebilir.

Hatırlatmak gerekirse Rusya, 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna’ya yönelik başlattığı askeri müdahaleyi “Özel Operasyon” şeklinde nitelendirmiş ve savaşın ilk döneminde söz konusu ülkenin askeri altyapısını yok etmeye dönük adımlar atmıştır. Ayrıca bu süreçte Ukrayna’nın stratejik noktalarını hedef alan hamlelerde bulunmuştur. Ardından 2022 yılının Nisan ayında Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, savaşın ikinci evresine geçildiğini belirtmiştir.[4]

İkinci evreye geçişle birlikte Rus Ordusu, Ukrayna’nın doğusundaki şehirlere yönelmiş ve savaş, ağırlıklı olarak Ukrayna’nın Karadeniz’e çıkışını engellemek suretiyle söz konusu ülkenin bir kara devletine dönüştürülmesi hedefi doğrultusunda işleyen bir sürece sahne olmuştur. Fakat zaman içerisinde Ukrayna Ordusu’nun kendisini toparladığı görülmüştür.

Elbette Kiev yönetiminin direnme kapasitesinin artmasında Batı’dan gelen askeri ve mali yardımların etkisi yadsınamaz. Ayrıca çeşitli yerlerde Ukrayna’nın taarruza geçtiği de görülmektedir. Rus kuvvetleri ise bazı noktalardan çekilmek zorunda kalmıştır. Esasen “kısmi seferberlik” kararı da bu gelişmeler üzerine yapılmış bir hamledir. Bu kararla Putin, Ukrayna’daki savaşı tırmandıracağı mesajını vermiş ve Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, 300.000 kişinin silah altına alınacağını dile getirmiştir.[5] Bu gelişme, referandum adımıyla beraber düşünüldüğünde ise savaşın “üçüncü evresine” geçileceğine işaret etmesi bakımından oldukça mühimdir. Zira düzenlenmekte olan referandumlar, Rusya’nın resmen Ukrayna’ya “savaş ilan etmeye” hazırlandığının habercisidir.

Öncelikle Rusya, referandum kararı vesilesiyle Ukrayna’da 2014 yılında Kırım’da uyguladığı modeli hayata geçireceğini net bir şekilde gözler önüne sermiştir. Bu da mevzubahis süreçte olduğu gibi, Ukrayna’nın topraklarında Rus askeri varlığının gölgesinde düzenlenecek referandumlar yoluyla ülkenin çeşitli bölgelerin uluslararası hukuka aykırı bir biçimde ilhak edileceği anlamını taşımaktadır. Nitekim bunun ilk adımı da Luhansk, Donetsk, Zaporijya ve Herson’daki referandumlardır. İlerleyen dönemlerde referandum yapılan yerlerin sayısının artması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.

Referandumlar vesilesiyle ilgili bölgelerdeki ayrılıkçı yapıların Rusya’ya bağlanma kararı alacağı açıktır. Öyle anlaşılıyor ki; Moskova yönetimi de referandum kararlarını hızlı bir şekilde tanıyacaktır. Bu da Moskova’nın sahada işlerin kötü gittiği bir dönemde kendi halkına “toprak kazandığını” göstererek zafer olarak sunabileceği bir şeyler elde etmesine imkân sağlayacaktır.

Elbette bu yeni statükonun en az Kırım’daki statüko kadar uluslararası hukuka aykırı olacağı aşikardır. Fakat Rusya’nın bu durumu kullanabileceği öngörülebilir. Bu noktada Putin’in “kısmi seferberlik” kararı esnasında kullandığı şu ifadeleri hatırlatmak gerekmektedir:[6]

“Ülkemizin toprak bütünlüğü tehdit edildiğinde, Rusya’yı ve halkımızı korumak için kesinlikle elimizden gelen tüm araçları kullanacağız. Bu bir blöf değil.”

Rus liderin kullandığı ifadeler, Ukrayna Ordusu’nun ülkenin toprak bütünlüğünü sağlamak maksadıyla ilhak edilecek yerlere düzenleyeceği operasyonlar karşısında Rusya’nın ilgili harekatları Rusya topraklarına yapılan saldırı şeklinde nitelendireceğine işaret etmektedir. Böylece Rusya, kapsamlı bir taarruza hazırlanan Ukrayna’ya karşı hem ön alıcı bir hamle yapacak hem de görece kendi eylemlerini meşru bir zemine oturtmaya çalışacaktır. Bu anlamda uluslararası hukuk bakımından işin kılıfına uydurulmaya çalışılacağı söylenebilir.

Öte yandan Rusya’nın referandum düzenlenen bölgeleri ilhak etme girişiminin uluslararası toplum tarafından tanınmayacağını da vurgulamak gerekmektedir. Nitekim Batı’dan gelen açıklamalar da Ukrayna’nın kendi toprak bütünlüğünü sağlamaya dönük operasyonlarını sürdürmesinin destekleneceği ve Rusya’nın ilhaklarının tanınmayacağı yönündedir. Dolayısıyla bu hamle, savaşın alanını genişletmenin ötesinde herhangi bir işe yaramayacaktır. Savaşın alanının genişlemesi ise en temelde Rusya’nın Avrupa’ya yönelttiği bir tehdit olarak yorumlanabilir. Bu kapsamda Sırbistan Cumhurbaşkanı Alexandar Vucic’in dünya genelinde çatışmalar yaşanabileceği şeklindeki açıklaması,[7] en temelde Rusya’nın çatışmaları ve istikrarsızlıkları Balkanlara taşıyabileceği ve Belgrad’ın da bu riski gördüğü şeklinde değerlendirilebilir.

Halihazırda Avrupalı devletler, enerji krizinin de etkisiyle savaşın en kısa sürede sona ermesini istemektedir. Lakin referandumlar, söz konusu beklentiyi engelleyecek bir ortam yaratmaktadır. Bu yüzden de Rusya, enerji kartı üzerinden Batı üzerindeki baskıyı arttırmaya ve böylece Avrupa’daki ayrışmaları hızlandırmaya çalışsa da “Rus tehdidi” algısı, Trans-Atlantik ilişkilerdeki kolektif davranma refleksini kuvvetlendirmeye devam edecektir. Böylesi bir senaryoda, savaşın başından itibaren çeşitli eleştirilere maruz kalan Macaristan’ın bile ulusal çıkarları gereği ortaya koyduğu çekinceleri bir kenara bırakarak Batı’nın yekpare bir tavır geliştirmesine katkı sağlayacak aktöre dönüşmesi olasıdır.

Dahası referandumlar, Rusya’nın beklediği gibi Avrupa içerisindeki çatlak sesleri derinleştirmek bir yana; Moskova’nın Pekin ve Yeni Delhi gibi müttefikleriyle ilişkilerindeki ihtilafları ön plana çıkarabilir. Zira 15-16 Eylül 2022 tarihinde Semerkant’ta düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Liderler Zirvesi’nde Çin ve Hindistan başta olmak üzere ŞİÖ üyeleri, savaşın en kısa sürede sona ermesini istediklerini dile getirmiştir. Putin ise savaşı sona erdirmek bir yana tırmandırma tercihinde bulunmuştur. Nitekim savaşın başından beri Rusya’ya beklenildiği kadar net bir destek vermeyen Pekin’in Batılı devletlerle olan ticari ilişkilerini göz önünde bulundurarak Moskova’yla arasına mesafe koyması söz konusu olabilir.

Ayrıca referandumlar, QUAD gibi platformlarda Amerika Birleşik Devletleri’yle (ABD) birlikte hareket eden Hindistan’ın da tercih yapmaya zorlanmasını beraberinde getirebilir. Her ne kadar Hindistan, ŞİÖ ve BRICS gibi organizasyonlarda yer alarak “bağlantısızlık” geleneğine uygun bir şekilde mevcut dış politikasını çok yönlülük anlayışı doğrultusunda sürdürmeye çalışsa da Putin’in hamlesinin Yeni Delhi’nin üzerindeki baskıyı arttıracağı ve bu durumun Hindistan’ı ABD’ye yakınlaştıracağı öngörülebilir.

Diğer taraftan Kremlin’in referandum düzenlenen yerlere Ukrayna Ordusu’nun düzenleyeceği operasyonları, “Rus topraklarına” yapılan bir saldırı şeklinde nitelendireceği söylenebilir. Bu çerçevede Rusya’nın Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’ne (KGAÖ) başvurması muhtemeldir. Zaten Kazakistan ve Belarus liderlerinin savaşın büyümesine ilişkin yaptığı uyarılar da bu ihtimalden kaynaklanmaktadır.[8] Çünkü Moskova, KGAÖ’yü savaşa dahil etmek isteyerek örgüt üyeleri üzerindeki baskıyı arttırmaya çalışabilir. Ancak bu da Batı tarafından izole edilen Moskova’nın müttefikleri nezdinde de aradığını bulamamasıyla neticelenebilir. Yani böylesi bir adım atması halinde Rusya, KGAÖ üyelerinden aradığını bulamayacaktır. Zira referandumların üye devletler tarafından tanınmayacağını öngörmek mümkündür.

Anlaşılacağı gibi, Moskova’nın KGAÖ’ye yapacağı çağrı, üye devletler tarafından savaşın “Rusya topraklarında cereyan etmediği” şeklinde yanıtlanarak reddedilecektir. Bu da Rusya’nın başat aktörü olduğu güvenlik örgütünü dahi devreye sokamadığı bir durum ortaya çıkaracaktır.

Neticede Putin, 21 Eylül 2022 tarihinde “kısmi seferberlik” kararı alarak ve Ukrayna’nın dört bölgesinde referandumlar düzenleneceğini duyurarak savaşı tırmandıracağını göstermiştir. Bu hamlesiyle Rusya, savaşın alanının genişleyeceği mesajını vermiş ve Batı içerisindeki farklılıkları belirginleştirmeyi hedeflemiştir. Fakat Moskova’nın Çin, Hindistan ve KGAÖ üyeleri başta olmak üzere kendi müttefiklerini kaybedeceği bir süreç yaşanabilir. Yani referandumlar, Rusya’nın daha da yalnızlaştığı bir süreci beraberinde getirebilir.


[1]  “Putin Declares ‘Partial’ Mobilization Amid Ukraine Losses, Warns West of Nuclear Response”, The Moskow Times, https://www.themoscowtimes.com/2022/09/21/putin-declares-partial-mobilization-amid-ukraine-losses-warns-west-of-nuclear-response-a78850, (Erişim Tarihi: 21.09.2022).

[2] “Ukrayna Savaşı: İşgal Altındaki Dört Bölge Rusya’ya Katılmak İçin Referandum Düzenleyecek”, BBC Türkçe, https://www.bbc.com/turkce/articles/cg318q3wrvvo, (Erişim Tarihi: 23.09.2022).

[3] Aynı yer.

[4] Elena Teslova, “2nd Phase of Ukraine ‘Special Military Operation’ Has Started: Russia”, Anadolu Agency, https://www.aa.com.tr/en/russia-ukraine-war/2nd-phase-of-ukraine-special-military-operation-has-started-russia/2567594, (Erişim Tarihi: 23.09.2022).

[5] “Putin Declares…”, a.g.m.

[6] Aynı yer.

[7] Hüseyin Yeltin, “Will Russia Be the Loser of the War in Ukraine?”, ANKASAM, https://www.ankasam.org/will-russia-be-the-loser-of-the-war-in-ukraine/?lang=en, (Erişim Tarihi: 24.09.2022).

[8] Aynı yer.

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.