Soğuk Savaş sonrası dönemde Batı’yla yakınlaşma sürecine giren Rusya, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) doğuya doğru genişlemesini kendisine yönelik bir tehdit olarak algılamış ve bunun neticesinde zaman içerisinde reaksiyon göstermeye başlamıştır. Bu konudaki en önemli tepkisini ise 2008 yılındaki Rusya-Gürcistan Savaşı’nda göstermiştir. Söz konusu dönemde Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığını tanıyarak Gürcistan’ın Batı’yla yakınlaşmasını cezalandırmaya çalışmıştır.
Rusya’nın söz konusu politikasını etkileyen en önemli husus Yakın Çevre Doktrini’dir. Bahse konu doktrin, Moskova yönetiminin post-Sovyet alandaki nüfuzunu sürdürmesini esas almakta ve eski Sovyet coğrafyası ülkelerinin Batı yönelimlerini engelleme hedefini barındırmaktadır. Lakin bu doktrine rağmen NATO ile Ukrayna yakınlaşma sürecine girmiştir. Ancak Moskova yönetimi, bahsi konu olan politikaya sert bir tepki göstermiş ve 2014 yılında Kırım’ı uluslararası hukuka aykırı bir biçimde ilhak etmiştir. Daha sonra da Kremlin yönetimi, Donbas bölgesindeki Rusya yanlısı ayrılıkçı grupları desteklemeye başlamıştır. 2022 yılına gelindiğinde ise bölgedeki tansiyonun yükselmesiyle Rusya, batı sınırlarındaki askeri faaliyetlerini yoğunlaştırmış ve neticede bölgedeki askeri sayısını 200 bine çıkarmıştır.
Söz konusu gelişmelerin ardından Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 21 Şubat 2022 tarihinde yaptığı açıklamalarda Donetsk ve Luhansk bölgelerinin sözde bağımsızlık ilanını tanıma kararı aldıklarını dile getirmiştir. Putin’in yaptığı açıklamalarda dikkati çeken en önemli nokta ise Rusya’nın güvenlik merkezli yaklaşımı olmuştur.
Moskova yönetimi, güvenlik kaygılarını önceleyen yaklaşımlarının yanı sıra Luhansk ve Donetsk’in güvenliğini sağlama taahhüdünde bulunan işbirliği anlaşmaları da imzalamıştır. Bu bağlamda Ukrayna’nın vereceği en önemli tepkinin toprak bütünlüğünü sağlamak amacıyla iki bölgeyi yeniden egemenliği altına almak olduğu söylenebilir. Fakat Rusya, bu yapıları tanırken imzaladığı anlaşmalar çerçevesinde Donbas bölgesine asker göndermiştir.
Dahası 23 Şubat 2022’yi 24 Şubat 2022 tarihine bağlayan gece Rus Ordusu, Ukrayna’ya karşı askeri operasyon başlatmıştır. Bölgede Ukrayna’nın bir askeri operasyon başlatması beklenirken; Rusya’dan gelen söz konusu adım, Moskova’nın nihai hedefinin tartışılmasına yol açmıştır. Peki, Rusya’nın amacı nedir?
Rus Ordusu’nun Ukrayna’ya düzenlediği operasyonlara bakıldığında, Ukrayna’nın askeri altyapısının hedef alındığı görülmektedir. Bu sayede Ukrayna Ordusu’nun savaşma kapasitesini zayıflatmayı planlayan Moskova, Donetsk ve Luhansk’a karşı muhtemel bir askeri harekat ihtimalini zayıflatmaktadır. Nitekim Putin’in ayrılıkçı yapıları tanıma kararı alırken kullandığı “Kiev’deki yönetim saldırgandır.” sözleri, Rusya’nın Ukrayna tarafından bölgeye bir askeri operasyon düzenlenmesini istemediğinin göstergesidir. Ayrıca Ukrayna Ordusu’nun yapacağı bir askeri harekat, Rusya’yı kapsamlı bir savaşın içine çekme potansiyeline sahiptir.
Buna ek olarak Putin, yaptığı konuşmada Ukrayna’nın nükleer silah elde edebileceğini dile getirmiştir. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarına bakıldığında, nükleer santralleri ele geçirmeye çalıştığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Rusya, Ukrayna’nın nükleer silah elde etme ihtimalini ortadan kaldırarak karşısında nükleer silaha sahip bir ülke görme ihtimalini bertaraf etmeye çalışmaktadır. Batı Dünyası’na seslendiği çeşitli konuşmalarda elindeki nükleer silahlar üzerinden mesaj veren Rusya Devlet Başkanı’nın Ukrayna’nın sahip olacağı nükleer silahların Moskova’nın manevra alanını kısıtlayacağını düşündüğünü söylemek mümkündür.
Ayrıca Putin, Ukrayna’nın dış güçlerin kontrolünde olduğunu ve NATO’nun Ukrayna’yla çeşitli askeri tatbikatlar düzenlediğini dile getirmiştir. Rusya, söz konusu adımıyla Batı tarafından desteklenmenin Ukrayna için bir kazanım ve garanti olmadığı mesajını vermek istemiştir. Zaten şimdiye kadar Kiev yönetimi, Batı’dan beklediği desteği alamamıştır. Söylemsel destek açıklamaları ise caydırıcılıktan uzak kalmıştır. Dolayısıyla Moskova hem Kiev hem de Batı Dünyası karşısında psikolojik üstünlüğü ele geçirmeye çalışmaktadır.
Son olarak, Putin’in iç kamuoyuna da mesaj vermeye çalıştığı söylenebilir. Zira sözde Donetsk ve Luhansk devletlerini tanımasının ardından Batı Dünyası’nın çeşitli yaptırımlarda bulunacağı tahmin edilmekteydi. Bu bağlamda örneğin Almanya’nın Kuzey Akım 2 Projesi’ni askıya alması, Rus ekonomisini olumsuz etkileyecektir. Rus Ordusu’nun Ukrayna’ya düzenlediği harekat, Rus kamuoyunda “savaş” düşüncesini güçlendireceği için ekonomik yaptırımlara ve ardından yaşanacak sorunlara rağmen Putin’in arkasındaki halk desteğinin devamını sağlayacaktır.
Neticede Ukrayna’da bir işgal durumu olduğundan bahsetmek en azından mevcut konjonktürde doğru olmayacaktır. Zira Rusya, nokta operasyonlar gerçekleştirerek Ukrayna Ordusu’nun karşı koyma ve dolayısıyla ayrılıkçı yapılara operasyon yapma kapasitesini kırmaya çalışmaktadır. Resmi veriler ve son gelişmeler incelendiğinde, Ukrayna Ordusu’nun Rus Ordusu’na karşı koyma kapasitesinin olmadığı söylenebilir. Lakin Moskova, işini şansa bırakmamakta ve batı sınırlarında NATO’yla yakınlaşsa bile, zayıf bir Ukrayna devleti görmek istemektedir. Bu sayede Donetsk ve Luhansk’ın güvenliğini de sağlayabilecektir. Fakat Kremlin’in Ukrayna’ya yönelik saldırılarının Birleşmiş Milletler (BM) Şartı’nın ve dolayısıyla uluslararası hukukun ihlali olduğu da aşikardır. Zira Rusya, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini ihlal etmektedir. BM ise bir kez daha başarısız bir sınav vermektedir.