Tarih:

Paylaş:

Sincar’ın İkinci Kandil Olma İhtimali

Benzer İçerikler

Sincar kenti Irak’ın kuzeybatısında ve Musul’un güneyinde yer alır. Musul’un merkezinden 120 kilometre ve Suriye sınırından yaklaşık 50 kilometre uzaklığında bulunmaktadır. Sincar 1928’de ilçe olarak ilan edilerek Musul iline bağlanmıştır. Sincar Dağı da bu ilçeye bağlıdır ve stratejik bir konuma sahiptir. Sincar dağı yaklaşık 1400 metre yüksekliğindedir, uzunluğu 75 kilometre ve genişliği de 8 kilometredir. Sincar Dağı’nın bu özellikleri stratejik konumunu daha da artmıştır. Çünkü bu özellikleri sayesinde ve Irak ile Suriye’yi buluşturan bir noktada yer aldığından tarih boyunca ticari bakımdan ticari kervanların buluşma noktası haline gelmiştir. Ayrıca askeri bakımdan da ordugâhların kurulması için de elverişlidir. Böylece Sincar Dağı’nda durum müsait olunca silahlı güçlerin yerleşip barınabilecekleri bir iklim ve fiziki özelliğe sahiptir.

Sincar ilçesi Cezire ikliminde yer alan tarihi bir ilçedir. Sincar Nüfusunun çoğunluğu Yezidilerden oluşmaktadır. Çünkü bu bölgede çok sayıda Yezidilerce kutsal sayılan mekanlar mevcuttur. Krsi gibi turistik alanları da barındırmaktadır. Ama gündemi oluşturan Musul operasyonu bakımından Türkmen kent olan Telafer ile sınırı mevcuttur. Bu da Telafer’i kontrol etmek açısından stratejik değerinin daha da artmasına neden olmuştur. Bu yüzden Sincar üzerinde bir yandan DAEŞ militanları diğer yandan Iraklı Şiiler ile Kürtler arasında ciddi bir rekabet yaşanmaktadır. DAEŞ, Sincar’ın sahip olduğu stratejik konumdan yararlanmayı hedeflemektedir. Çünkü DAEŞ Irak ile Suriye arasındaki iletişim ve ulaşımın kopmaması için bütün imkanlarını seferber etmektedir. Diğer yandan Kürtlerle Şii milis ve gruplar arasında Sincar üzerinde ciddi rekabet yaşanmaktadır. 2014’ten bu yana DAEŞ’in bu bölgeye saldırmasından önce Barzani’nin bölgede üstünlüğü bariz bir şekilde ön plana çıkmıştır. Bu yüzden Şii gruplar Haşdi Şabi milislerini Sincar’daki Kürtler tarafından kurma girişimlerinde bulunmuşlardır. Haşdi Şabi bu planını gerçekleştirmek amacıyla Sincarlı ve Yezidi olan Haydar Şaşşo isimli biri liderliğinde kendine bağlı milis güçlerini kurmaya başlamıştır. Haşdi Şabi’nin bu girişimleri 2015 yılının Ocak ayından itibaren başlamıştır. Şaşşo bu bağlamda hem maddi hem de manevi yönden Haşdi Şabi tarafından doğrudan desteklenmiştir. Fakat Barzani, bu gelişmelere sert tepki göstererek Şubat 2015’te Şaşşo’ya iki ay süre vererek oluşturduğu milis güçleri derhal fesih etmesini istedi. Şaşşo, Barzani ve yerel Kürt hükümetin uyarılarını dikkate almayarak faaliyetlerine devam etmiştir. Bunun üzerine Barzani ve yerel Kürt hükümetine bağlı emniyet güçleri Şaşşo ile beraberindeki arkadaşlarını Nisan 2015’te tutukladı. Bu gelişmeler çerçevesinde yerel Kürt hükümeti sözcüsü Ümit Sabah konu hakkında açıklamalarda bulundu. Sabah, hiçbir şekilde yerel Kürt hükümetin denetim ve kontrolünde olmayan bir silahlı yapılanmaya izin vermeyeceklerinin altını çizmiştir. Bundan dolayı da Şaşşo, yerel Kürt hükümeti tarafından tutuklandığını duyurmuştu. 13 Nisan 2015’te ise yerel Kürt hükümeti Haydar Şaşşo’yu serbest bıraktı ve serbest bırakılmasının ardından Şaşşo bir basın toplantısı düzenleyerek kurduğu silahlı güçleri doğrudan Peşmerge güçlerine bağlayacağını ilan ederek Bağdat merkez hükümetle o tarihten sonra hiçbir şekilde bağlantı kurmayacağını duyurmuştur. Böylece Haşdi Şabi’nin Haydar Şaşşo aracılığıyla Sincar’da kurmayı planladığı silahlı milislerin zor da olsa önüne geçilmiştir. Bu da Sincar üzerindeki Kürt – Şii rekabetin bununla sona ermeyeceği anlamına gelmektedir. Tam tersine yaşanan rekabet farklı boyutlar kazanacağı olasılıkları mevcuttur. Bütün bu çekişmeler sonucunda Sincar nüfusu olumsuz yönde etkilenmiştir. Özellikle DAEŞ’in Sincar’da ve Sincar dışında yer bulunan Yezidilere karşı uyguladığı insancıl olmayan tutumları çok sayıda Yezidinin vahşice ölümüne neden olmuş ve kalan kız ve kadınlara ise köle muamelesi yapılmıştır. Hatta Yezidi kız ve kadınlar pazarlarda bile İslam’a aykırı ve insanlığın ruhuna aykırı şekilde satışa sunulmuşlardır.

Sincar’da yaşanan bütün bu olumsuzluklara rağmen, Sincar büyük tartışmalar ve çok sert çatışmaların ardından DAEŞ’ten temizlenmiştir. Çünkü DAEŞ, Sincar’ı Ağustos 2014’te işgal etmişti. Bunun üzerine koalisyon güçlerin sağladığı destek sonucu Peşmerge güçleri Sincar’ı Kasım 2015’te tamamen kontrol etmiştir. Fakat Sincar’ın kontrolü sırasında Türkiye bakımından olumsuz olan tehlikeli bir gelişme yaşanmıştır. Sincar’a gerçekleşen operasyon sırasında PKK’ye mensup silahlı gruplar katılmıştır. PKK terör örgütü Sincar’ın Sınunu bölgesinde ‘Bucak’ kamp kurmuştur. PKK’nın buralarda yerleşmesinin temelinde ileride Sincar ve Sincar dağında kamp kurarak bu önemli stratejik bölgeyi ele geçirmeyi hedeflemektedir. Çünkü Sincar dağı Irak ile Suriye arasında buluşma noktasıdır. Bu bölgeyi kontrol eden taraf Suriye’deki gelişmeleri doğrudan etkileyebilme avantajını elde edecektir. Bu bağlamda Kasım 2015’te Sincar operasyonu sırasında PKK terör örgütüne mensup militanlar da katılmıştır. Bu bilgiler hem PKK terör örgütü tarafından teyit edilmiş hem de KYB kaynaklarından doğrulanmıştır. PKK terör örgütü doğrudan kendi ismiyle katılmamışsa dahi farklı isimlerle bu katılımını gerçekleştirdiğine kesin gözüyle bakılıyor. Böylece PKK, Sincar’da iki önemli adım atmıştır. Birincisi; Sınunu bölgesinde kamp kurarak Sincar’a yerleşmiştir. İkincisi ise Sincar operasyonuna katılarak kendine burada bazı imtiyazlar elde etmek istemiş ve bu girişiminde de büyük ölçüde başarılı olmuştur. PKK’nin son hedefi de Sincar dağını ikinci Kandil yapmak olduğu açıktır.

Sincar’ın sahip olduğu coğrafi konum ve stratejik öneminden dolayı ikinci Kandil olma potansiyeline gebe bir bölgedir. Hatta yukarıda da işaret ettiğimiz gibi bu yönde ciddi çalışmaların yapıldığını da görüyoruz. Buna karşı Türkiye, Kandil’e ara sıra havadan saldırmaktadır. Ama buna benzer hava saldırılarını Sincar’a yapması çok zordur. Zorluk teknik açıdan değil tam tersine Türkiye’nin teknik bakımından bu tür saldırıları düzenleme yetenekleri bulunmaktadır. Fakat zorluklar ABD ile Irak hükümeti tarafından kaynaklıdır. ABD, Türkiye’nin Sincar’a saldırmasına izin vermeyeceği açıktır, ayrıca Irak merkez hükümeti de böyle bir saldırıya sessiz kalmayacaktır. Irak, hükümetinin sessiz kalmamasından kast edilen Türkiye’ye karşılık vermesi bakımından değil, fakat Irak hükümeti İran’ın da desteğiyle Şii halk arasında Türkiye’ye karşı karalama propagandasına zaten hazır durumda beklemektedir. Özellikle son dönemlerde Türkiye’nin imajını zedelemek amacıyla Şii kaynaklı bir anti Türkiye hamlesinin başlatıldığını görüyoruz. Bu bakımdan Türkiye’nin Sincar’a veya Sincar dağına terör yuvalarına düzenleyeceği saldırıların Kandil’e oranla daha zor olacaktır. Türkiye Sincar’da mevcut teröristlerin bir an önce Sincar’ı terk etmelerini sağlamalıdır. Bu çerçevede Irak merkez hükümetiyle diyalog yöntemiyle durumun Türkiye güvenliğini tehdit ettiğini ikna etmek bu çabaların başında yer almalıdır. Türkiye ayrıca uluslararası düzeyde de bu bağlamda ciddi bir çalışma yürütmelidir. ABD ile diğer batılı ülkelere teröristlerin Sincar’da yuvalandıklarını kanıtlayan belgeleri sunmalıdır. BM nezdinde de bazı girişimde bulunmalıdır. Çünkü PKK terör örgütü birçok ülke tarafından terör örgütü olarak tanınmaktadır. Bu konu iyi bir şekilde değerlendirilmelidir. Böylece Türkiye ilk aşamada tempolu ve yoğun biçimde Sincar’da yaşananları önlemelidir. Eğer sorun diplomatik yöntemler ve diyalog aracılığıyla çözülmezse güç kullanarak askeri seçeneğe başvurmalıdır. Ama güç kullanma yöntemi bölgeye asker sevk etmekle olmamalıdır. Etkili hava saldırıları güç kullanmanın ana aracı olmalıdır. Bunun yanında Türkiye Irak’ta kamuoyuyla farklı basın ve iletişim araçlarıyla sağlam temas kurarak Türkiye’nin bu konuda gerçekten de haklı olduğunu kanıtlayan belgeleri iletmelidir. Eğer Türkiye bu adımları kararlı ve azimli bir şekilde atarsa o zaman büyük ölçüde Sincar’ın ikinci Kandil olmasını en az zararla önleyecektir.

Dr. Muwafaq Adil OMAR
Dr. Muwafaq Adil OMAR
Lisans (2005) ve Yüksek lisans ( 2008) eğitimini ‘Saddam Sonrası Irak’ta Şiilerin Yeni Konumları ve Körfez Ülkeleri Üzerindeki Olası Siyasal Etkileri’ başlıklı tezi vererek Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamlayan Muwafaq Adil OMAR doktora programına Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası ana bilim dalında Doktora öğrencisi olarak halen devam etmektedir. Orta Doğu, Irak, Suriye, İran, Türkiye, Arap ülkeler ve Demokratikleşme üzerinde çalışmakta ve Arapça, Türkçe, Sorani Kürtçesi ile İngilizce dillerini bilmektedir. 2010-2012 yılları arasında Irak’ın Erbil kentinde bulunan Selahaddin Üniversitesi, Hukuk ve Siyaset Bilgiler fakültesinde öğretim görevlisi olarak Siyaset bilimler bölümünde; uluslararası teoriler, uluslararası ilişkilere giriş, siyaset bilimine giriş, siyasi tarih, siyasal sistemler ve hukuka giriş derslerini vermiştir.