Tarih:

Paylaş:

Sonu Gelmeyen Süreç: Batı Balkanlar ve Avrupa Birliği

Benzer İçerikler

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Batı Balkan coğrafyası, konumu itibarıyla ekonomik, güvenlik, enerji ve ulaşım yolları açısından önem taşımaktadır. Özellikle de Avrupa Birliği (AB) ülkelerine yakınlığı ve bir koridor görevi görmesi sebebiyle çok yönlü stratejik öneme sahiptir. Bu çerçevede Batı Balkan coğrafyasının Avrupa’ya enerji akışının sağlanmasında geçiş noktasında yer alması, enerji güvenliği bakımından önem taşımaktadır. Bulunduğu konum, özellikle de Rus doğalgazın Avrupa’ya ulaştırılması ve alternatif enerji rotalarının hayata geçirilmesi hususunda bölge devletlerinin vazgeçilmez aktörler olarak kabul edilmesini sağlamaktadır.

Öte yandan, ticari ulaşım yollarının tamamlayıcısı olması da bölgeyi farklı bir rekabet alanı olarak ön plana çıkarmaktadır. Bu bağlamda Batı Balkan coğrafyasında farklı aktörlerin rekabet içerisine girdiği görülmektedir. Bununla birlikte, bölge birçok sınamayı da beraberinde getirmektedir. Batı Balkan coğrafyasının farklı etnik ve dini kesimleri bir arada bulundurması çeşitli gerilimlerin yaşanmasına sebebiyet vermektedir. Zira Yugoslavya’nın dağılmasındaki en önemli etkenlerden biri, söz konusu etnik ve dini çeşitlilikten çıkan anlaşmazlıklar olmuştur. Her ne kadar anlaşmazlıkların bazıları çözüme kavuşturulsa da gelinen noktada bölgenin tam anlamıyla istikrara kavuştuğu söylenemez.

Yukarıda ifade edildiği gibi bölge, AB için birçok fırsatı barındırmaktadır. Çünkü Avrupa’nın güvenliği, bölgenin istikrarıyla yakından ilişkilidir. Zira bu kadar yakınında bulunan komşu ülkelerde yaşanan herhangi bir problemin domino etkisi yaratarak birlik ülkelerine ulaşması mümkündür.

Bu kapsamda AB, genişleme politikası çerçevesinde bölge ülkelerinin AB üyesi olmaları için bir gündem takip etmektedir. Birliğin Hırvatistan, Slovenya, Sırbistan, Bosna-Hersek, Karadağ, Kuzey Makedonya, Arnavutluk ve Kosova üzerinden uyguladığı politika oldukça mühimdir. Bu ülkeler arasından Slovenya, 2004 yılında; Hırvatistan ise 2013 senesinde AB üyesi olmuştur. İki ülkenin Yugoslavya’dan görece daha kolay kopması ve sonrasında daha hızlı toparlanması, üyeliklerin neticelenmesinde belirleyici olmuştur.

AB’ye katılım açısından en çok çabayı gösteren ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyelerinden olan Karadağ’ın 2006 yılında bağımsızlığını ilan ettikten sonra, AB’yle uyum sürecine yöneldiği bilinmektedir. Özellikle de diğer Batı Balkan ülkelerine kıyasla etnik çatışmadan uzak olması ve daha homojen bir yapısının bulunması, Karadağ’a AB yolunda avantaj sağlamıştır. Bu noktada Podgorica yönetiminin pek çok konuda Zagreb’i örnek aldığını ifade ettiği hatırlatılmalıdır. Elbette bu durum, AB’yle ilişkilerde kritik bir rol oynamıştır.[1]

Karadağ, 2008 yılında AB’ye üyelik başvurusunda bulunmuş, 2010 senesinde ise aday ülke statüsü elde etmiştir. Halihazırda müzakereler devam etse de ülkedeki siyasi istikrarsızlık, artan yolsuzluk ve son dönemde Sırbistan ile Sırp Ortodoks Kilisesi arasında yaşanan gerginlikler, üyelik sürecini sekteye uğratmıştır.

Adaylığa en yakın görülen ülkelerden biri de Sırbistan’dır. Özellikle de 1990’lı yılların kanlı çatışmaları, ülkenin kötü yönetilmesi, yolsuzluk, suç örgütlerindeki artış vb. etkenler Sırbistan’ın AB’yle münasebetlerinde çeşitli sorunlar yaşamasına sebebiyet vermiştir. Ancak 2007 yılından Sırbistan hükümetinde yaşanan değişikliğin ardından AB üyeliği bir hedef olarak belirlenmiştir. Bu çerçevede ülke içerisinde olumlu adımlar atılmış ve nihayetinde 2012 yılında adaylık statüsü elde edilmiştir. Ancak mevcut durumda Sırbistan-AB ilişkileri olduğu yerde saymaktadır. Zira Kosova’yla yaşanan gerilim ve Belgrad yönetiminin Moskova ve Pekin’le yakın münasebetler geliştirmesi, birlikle ilişkilerini zorlaştırmaktadır. Sırbistan’ın uyguladığı denge siyaseti Belgrad’ın AB’ye dönük bir ülke izlenimi edinmesine neden olmuşsa da Rusya-Ukrayna Savaşı’ndaki tutumu, AB’nin tepkisini çekmiştir. Kosova’yla ilişkilerde artan gerilim ise meseleyi çok daha çetrefilli bir hale getirmiştir.

AB yetkilileri tarafından yapılan son açıklamalarda, Sırbistan’a Kosova’nın bağımsızlığının tanınmasının şart koşulduğu görülmektedir. Belgrad ise bunu reddetmektedir.[2] Diğer taraftan Sırbistan halkında AB’ye duyulan katılım isteğinde de düşüş gözlemlenmektedir. Bunda ise Ukrayna Krizi’nin etkili olduğu belirtilmektedir.[3]

AB’nin Arnavutluk’la olan ilişkilerine bakıldığında ise ülkenin 2014 yılında adaylık statüsü elde ettiği ve katılım müzakerelerinin 2020 yılında başlanmasına karar verildiği görülmektedir. Ancak Arnavutluk’un siyasi istikrarsızlık, demokratik işleyişteki sorunlar ve yolsuzluklar sebebiyle uyum sürecinde geride kaldığı anlaşılmaktadır.

Kuzey Makedonya’nın AB serüveninde ise son derece sıkıntılı bir süreçten bahsedilebilir. Her ne kadar 2005 gibi görece erken bir dönemde aday ülke statüsü elde etse de komşu ülkeler Yunanistan ve Bulgaristan’la yaşanan ihtilaflar ülkenin üyelik sürecini baltalamaktadır.

Bonsa-Hersek’te ise ülkede uygulanan karmaşık siyasi sistem ve bu sistemin getirdiği siyasi dengesizlik, uyum sürecinde en büyük engeli oluşturmaktadır. Özellikle de karar alma sürecinde yaşanan tıkanıklıklar, uyum sürecine bağlı olarak gerçekleştirilecek reformların önünü kesmektedir.

Öte yandan ülkenin hala etnik olarak bölünmüş bir atmosfere ev sahipliği yapması, AB’nin arzu ettiği sürdürülebilir istikrarı olanaksız kılmaktadır. Bosna-Hersek, her ne kadar 2016 yılında aday ülke statüsü için başvuruda bulunmuşsa da hala potansiyel aday ülke olarak nitelendirilmektedir. Fakat son dönemde AB tarafından Bosna-Hersek’e aday ülke statüsü verilmesi gündeme gelmiştir. Bu, olumlu bir gelişmedir; lakin siyasi krizlerin gölgesinde bunun nasıl gerçekleşeceği ciddi bir tartışma konusudur.

AB’nin Kosova’yla olan ilişkilerine bakıldığında ise ülkenin bölgede bağımsızlığını ilan eden son devlet olması ve bu konuda yaşanan sıkıntılar, mühim zorluklara yol açmaktadır. Zira birçok ülke, Kosova’nın resmi olarak tanınmasında çekimserdir. Ayrıca Kosova, siyasi açıdan ve güvenlik bakımından istikrardan çok uzaktır. Bu nedenle AB’yle ilişkilerinde Sırbistan’la uzun vadeli bir anlaşma yapması gerektiği dile getirilmektedir.

Yukarıdaki gelişmelere bakıldığında, birliğin bölgeye reformlar ve kalkınma çerçevesinde yaklaştığı; ancak bu politikanın yavaş yavaş terk edildiği söylenebilir. Bunun en önemli örneklerinden biri de 2014 senesinde başlayan ve sonu getirilemeyen Berlin Süreci’dir. Bahse konu olan süreç, Almanya’nın girişimleriyle AB’nin Batı Balkanlar bölgesine genişlemesine yönelik bir adım olarak atılmıştır. Berlin’de düzenlenen konferansta Batı Balkan ülkelerine yönelik enerji güvenliği, işsizlik ve ticari alanlarda birçok karar alınmıştır. Özellikle de bölgenin AB’yle entegrasyonunu hızlandıracak kararlar alınmış; lakin bunların çoğu yerine getirilememiştir. Bunun arkasında ise AB’nin isteksizliği ve bölge ülkelerinin uyum sürecinin gerektirdiklerinin aksi bir yolu seçmesi yatmaktadır.

Anlaşılacağı üzere, bölge ülkeleri arasındaki anlaşmazlıklar, bölge genelinde demokratik liderlerin sayısının azalması ve etnik ve dini anlaşmazlıklardan kaynaklanan gelişmeler uyum sürecini etkileyen faktörler arasında sayılabilir.[4] Bununla birlikte AB’nin Kosova-Sırbistan geriliminde görünürlüğünü arttırmasından yola çıkarak Batı Balkanlar politikasında olumlu yönde bir değişikliğe gittiğini söylemek de mümkündür.

Birliğin geçmiş dönemlerde Kopenhag Kriterleri çerçevesinde üyelik süreçlerini değerlendirdiği bilinmektedir. Ancak son dönemde bunun değişim gösterdiği ve AB’nin bölgeye yaklaşımında ağırlıklı olarak güvenlik ve ekonomik boyutları göz önünde bulundurduğu söylenebilir. Böyle bir dönüşümün yaşanmasında ise Rusya-Ukrayna Savaşı’nın etkili olduğu değerlendirmesi yapılabilir. Zira savaş sebebiyle AB; enerji krizi, güvenlik açıkları ve ticari aksaklıklarla karşı karşıya kalmıştır. Bölgenin potansiyelinin farkında olan birlik, tutum değişikliğine gitmektedir.

Sonuç olarak AB’nin son dönemde bölgeyle ilişkilerini gözden geçirerek yeni bir strateji geliştirmesi beklenmektedir. Bunda Batı Balkan ülkelerinin uzayan süreçlere tepki göstermesi ve AB’nin bunu bir güvenlik tehdidi olarak algılaması etkili olmaktadır. Çünkü küresel ve bölgesel krizlerle karşı karşıya kalan birliğin güvenilirliği ve itibarı, uzayan süreçler nedeniyle zedelenmektedir. Enerji güvenliği ve Rusya’dan kaynaklanan tehditler gibi birçok unsur, AB’nin bölgeye yaklaşımını yeniden ele almasına yol açmaktadır. Bu bağlamda AB’nin ilerleyen süreçte bölgeye daha kucaklayıcı yaklaşacağı ve uzun yıllardır devam eden birçok sürecin olumlu tamamlanacağı öngörülebilir. Birlikte yapılan açıklamalar da buna işaret etmektedir.


[1] Gamze Armişen-Volkan Tatar, “Batı Balkan Devletleri ve Avrupa Birliği Genişlemesine Etkisi, Kırklareli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 11(1), 2022, s. 221.

[2] “Vulin: Nećemo priznati Kosovo, napustiti RS, uvesti sankcije Rusiji”, N1 Info, https://ba.n1info.com/regija/vulin-necemo-priznati-kosovo-napustiti-rs-uvedesti-sankcije-rusiji/ , (Erişim Tarihi: 20.10.2022).

[3] “Srbija i entuzijazam za EU – gde smo danas, a kako je bilo na početku puta”, N1 Info, https://rs.n1info.com/vesti/srbija-i-entuzijazam-za-eu-gde-smo-danas-a-kako-je-bilo-na-pocetku-puta/ , (Erişim Tarihi: 20.10.2022).

[4] Dimitar Bechev, “What Has Stopped EU Enlargement in the Western Balkans?” , Carnegie Europe, https://carnegieeurope.eu/2022/06/20/what-has-stopped-eu-enlargement-in-western-balkans-pub-87348#:~:text=Lack%20of%20Commitment&text=As%20a%20rule%2C%20the%20EU%27s,disrupt%20or%20threaten%20the%20EU. , (Erişim Tarihi: 20.10.2022).

Mustafa ÇUHADAR
Mustafa ÇUHADAR
Mustafa Çuhadar, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunudur. Lisans döneminde disiplinlerarası çalışmalarına ağırlık veren Çuhadar'ın başlıca çalışma alanları, Balkanlar ve İstihbarat çalışmalarıdır. 2021 yılında Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde yüksek lisans eğitimine başlayan Çuhadar, halihazırda Bosna Hersek’teki siyasi partileri inceleyen yüksek lisans tezini hazırlamaktadır. Çuhadar, iyi derecede İngilizce, Boşnakça, Hırvatça ve Sırpça ve temel seviyede Almanca bilmektedir.