Orta Asya devletlerinin sınır sorunları uzun yıllardan beri devam etmektedir. Bu meseleler de sınır belirsizliklerini, anklavları, su sorunlarını ve silahlı çatışmaları beraberinde getirmektedir. İhtilafların karmaşık yapısı ise uzlaşı sağlanmasını zorlaştırmaktadır. Buna rağmen çatışan devletler, son dönemde uzlaşan ülkeler haline gelmek maksadıyla ikili görüşmeler yapmakta ve hatta çeşitli anlaşmalar imzalamaktadır. Kempir-Abad Bölgesi konusundaki uzlaşı bunun en iyi örneklerinden biridir. Zira taraf devletler, ikili ilişkilerini iyileştirmelerinin yanı sıra sorunu, Türk Devletleri Teşkilatı gibi ortak platformlara da taşıyarak çözüm yanlısı bir duruş sergilemektedir. Ayrıca bu ülkelerin enerji temelli büyük projelerde işbirliği yapmaları da karşılıklı bağımlılığı artırarak çatışma riskini azaltmaktadır.
Bu kapsamda Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Orta Asya devletlerinin sınır sorunlarını değerlendirmek üzere Birleşik Krallık merkezli St. Andrew Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Filippo Costa Buranelli’nin görüşlerini dikkatinize sunmaktadır.
1. Kırgızistan ile Özbekistan arasında Kempir-Abad Bölgesi hakkında varılan uzlaşıyı sürdürülebilir ve uygulanabilir buluyor musunuz?
Burada etkili olan iki dinamiği görmek oldukça önemlidir. Bunlardan ilki, devletler arasında; diğeri ise devletler ile Kırgız toplumu arasındadır. Kırgızistan ve Özbekistan gibi aktörler arasındaki dinamiğe bakarsak, Kempir-Abad Su Rezervuarı hakkındaki anlaşma hem uygulanabilirdir hem de zamanlaması itibarıyla sürdürülebilirdir. Geçtiğimiz günlerde Başbakan Abdulla Aripov’un da savunduğu gibi Kırgızistan için avantajlı ve Özbekistan için de stratejik olan bu anlaşma, iki ülke arasındaki son ihtilafları netleştirme potansiyeline sahiptir.
Nihayetinde iki hükümetin bu anlaşmadaki sözlerini yerine getirmek, su rezervuarını şeffaf ve karşılıklı yarar sağlayacak şekilde paylaşmak ve sınır anlaşmasının yasal hükümlerine saygı duymak için gerekli tüm düzenlemeleri yapacağına inanıyorum. Özellikle de Bişkek ile Taşkent arasındaki bağları onarmak için bu kadar çok diplomatik ve beşerî sermaye harcandıktan sonra tarafların hiçbiri Kırgız-Tacik senaryosunun tekrarını görmek istemeyecektir. Özbekistan Cumhurbaşkanı Sayın Şevket Mirziyoyev’in planlanan Kırgızistan ziyaretinde yapılan bazı duyurular, en azından bu başarı için övgü hak ediyor.
2. Orta Asya devletlerinin aralarındaki sınır çatışmalarında sizce Birleşmiş Milletler (BM) nasıl bir rol oynuyor?
BM’nin rolü hakkında en kısa şekilde “yeterli değil” cevabı verilebilir. Aslında BM, özellikle de Türkmenistan’daki Bölgesel Önleyici Diplomasi Merkezi aracılığıyla Orta Asya’daki sınır meselelerine tutarlı bir ilgi göstermiş, ihtilafların siyasi ve diplomatik çözümlerini savunmuştur. Ancak buna rağmen BM pek bir şey yapamaz. BM’nin bu konudaki herhangi bir eylemi, Rusya’nın bölgeye müdahaleye müsamaha göstereceği BM Güvenlik Konseyi’nin onayını gerektirecektir. Sınır bölgelerinde yaşayan sınır toplulukları için devletler arası düzen ve adalet noktasında karşılıklı olarak kabul edilebilir bir çözüm bulmak, nihayetinde tarafların siyasi iradesine bağlıdır.
3. Kuşak-Yol Projesi, TAPI ve Türk Devletleri Teşkilatı gibi girişimlerin bölge barışına katkı sağlayacağını düşünüyor musunuz?
Bu girişimlerin tümü diyaloğu, fikir birliğini, ortak anlayışı ve işbirliği için fırsatlar yaratmayı teşvik etmektedir. Bunların hepsi iyidir. Bunun bir örneği, Çin-Kırgızistan-Özbekistan Demiryolu’nun gerçekleştirilmesine ilişkin gelişmelerin iki Orta Asya ülkesi arasındaki sınır çözümünü hızlandırmasıdır. Ancak daha önce de belirtildiği gibi bu gelişme, olayları sadece ikili meseleler olarak değil; daha çok sistemik öneme sahip konular olarak görme kapasitesine ve siyasi iradeye bağlıdır. Sınır meseleleri, sadece ilgili taraflar için değil; tüm bölge açısından mühimdir. Dolayısıyla bahsedilen girişimler, doğru yöne işaret etmektedir ama tek başına barış ve istikrarı sağlamayacaktır.
4. Fergana Vadisi’ndeki anklavlara ilişkin nasıl bir çözüm önerisi sunulabilir?
Hem kolonyal keyfi toprak paylaşımından hem de günümüzün aşırı güvenlikleştirilmesinden kaynaklanan bu çok karmaşık sorunun çözümüne yönelik bir adım atmak için önce meselenin temellerine bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu kapsamda öncelikle menşei devletlerdeki anklavlar ile diğer devletteki anklavlar arasında ekonomik, insani ve tıbbi bağlantı işlevi gören yollarla erişimin güvence altına alınması gerekmektedir. İkinci olarak, bu yollar ortaklaşa inşa edilebilir, yönetilebilir ve söz konusu yollarda devriye faaliyeti gerçekleştirilebilir. Üçüncü aşamada, mevzubahis bölgelerin tamamen silahsızlandırılması konusunda bir anlaşma müzakere edilebilir. Dördüncüsü, bu anklavlar ve bunların etrafındaki alanlar, sanki özel ekonomik bölgelermiş gibi özel mali, bürokratik ve ekonomik statüler verilerek bunun avantajlarından yararlanabilir. Son olarak kültürel diplomasi, topluluk oluşturma ve yaşlıların, sınır temsilcilerinin, gençlerin ve diğer paydaşların katılımına odaklanan daha fazla etkinlik yapılarak bölücü kimlikler yerine bölgeyi ve sahayı güvenlik dışı hale getirmek için tutarlı adımlar atılabilir. Ulus-devletlerin kurulmasından önce yüzyıllarca göçebe ve yerleşik topluluklar bu alanlarda yaşamıştır. Bu nedenle geçmişteki güven ve diyalog seviyesinin günümüzde tekrarlanmaması için hiçbir neden yoktur.
5. Bölgedeki sorunların giderilmesinde herhangi bir devletin ara bulucu olması mümkün müdür?
Bunun hakkında çok düşündüm ve bunu Orta Asya’daki meslektaşlarım ve arkadaşlarımla birkaç kez tartıştım. Halihazırda güçlü etno-milliyetçi nüanslar içeren çok katı bir egemenlik anlayışı, herhangi bir üçüncü tarafın arabuluculuk yapmasını engellemektedir. Kırgızistan, Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nü (KGAÖ) ve hatta sadece Rusya’yı böyle bir arabulucu olarak kabul edebileceğinden bahsetmiştir. Ancak Tacikistan, bu çözüm yolunu destekledikleri yönünde herhangi bir yorumda bulunmamıştır. Görünen o ki; demografik ve askeri avantajlar nedeniyle Tacikistan, bununla ikili olarak ilgilenmeye devam etmek isteyebilir. Ancak sınır belirleme sürecini sonuçlandırmak için ciddi bir siyasi irade olmadan çok az şey başarılabilir.
Liderler, iç meseleler nedeniyle tavizsiz ve sert görünmek istemektedir ve herhangi bir küçük tavizin daha büyük bir yenilgiye doğru atılan adım olarak okunabileceğinden korkmaktadır. Türkmenistan, Kazakistan ve Özbekistan potansiyel arabulucular olabilir. Aşkabat yönetimi, daimi tarafsızlık statüsü nedeniyle, Kazakistan, bölgedeki konumu ve her iki aktörle çok iyi ilişkilere sahip olması sebebiyle ve Özbekistan da diplomasiden çok iyi anlaması hasebiyle arabuluculuk yapabilir. Aslında bu devletler, sınır çatışmalarını çözmeye yardımcı olacak tarihsel deneyime sahip değildir. Yine de bu üç devletten herhangi biri, bu konularda sistemik ve bölgeselci bir bakış açısı benimsemeyi başarırsa, anlaşmazlıkların barışçıl çözümü için özgün bir Orta Asya mekanizmasını geliştirebilir. Bu da büyük güçlere ihtiyaç duymaksızın bölgesel düzenin tesisi anlamına gelecek ve memnuniyetle karşılanacaktır.[1]
Dr. Filippo Costa Buranelli

London School of Economics and Political Science’dan master derecesini alan Dr. Filippo Costa Buranelli, King’s College London’da doktorasını tamamlamıştır. Halihazırda St. Andrews Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi olan Buranelli; Avrasya ve Orta Asya bölgeleriyle ilgili çalışmalar yapmaktadır.