Tarih:

Paylaş:

Suriye’de Güvenli Bölge Pazarlıkları

Benzer İçerikler

Türkiye-ABD ilişkilerinde uzun zamandır devam eden kriz, son zamanlarda S-400 meselesine kilitlenmiş durumdadır. Türkiye’nin Rusya’dan hava savunma sistemi satın almasını engellemek üzere, ABD baskısını artırmıştır. Ancak Suriye’de oluşturulması planlanan güvenli bölgenin mahiyeti, ABD’nin PYD/YPG’ye verdiği destek ve Suriye’den asker çekme planı ikili ilişkilerin en önemli sorunlarından biri olmayı sürdürmektedir. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in 1 Mayıs’ta Ankara’da yaptığı temasların gündemi de bu mesele olmuştur. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kara Harp Okulu’nda 8 Mayıs’ta düzenlenen iftar yemeğinde askerlere hitaben “En yakın zamanda Münbiç’i ve Fırat’ın doğusunda terör örgütlerini sizler temizleyeceksiniz.” şeklinde bir ifade kullanmıştır. Görüldüğü üzere Suriye’nin kuzeyine ilişkin müzakereler sürmektedir ve süreçte yeni gelişmelerin yaşanması muhtemeldir.

Güvenli bölge meselesi, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den asker çekme kararından sonra gündeme gelmiştir. Trump bu ani kararını, Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik bir operasyonun sinyallerini verdiği sırada ilan etmiştir. Bu gelişmenin ardından Türkiye, operasyonu ertelemiş ve iki ülke arasında görüşmeler başlamıştır. Güvenli bölgenin mahiyeti ve derinliği, operasyonel zorluklar vb. konular gündeme gelmiştir. Yapılan müzakereler Türkiye’nin Suriye’den kaynaklanan güvenlik sorunları bağlamında büyük önem taşımaktadır. Ancak Türkiye’nin meseleye verdiği değer bundan ibaret değildir. ABD’yle ilişkilerde sürekli krizler yaşansa da Türkiye diyalog kapısını her zaman açık tutmaya özen göstermiştir. Güvenli bölge müzakereleri Türk-Amerikan ilişkilerinde diplomasi masasını ayakta tutmaya yarayacak bir süreç olarak görülmüştür. Ayrıca, Suriye özelinde Rusya’yla yaşanan birtakım anlaşmazlıklar nedeniyle, ABD’yle ilişkilerin yumuşatılması Türkiye’ye zemin kazandıracak bir gelişmedir.

Bununla birlikte, güvenli bölge müzakerelerinde iki temel sorun dikkat çekmektedir. Birincisi, Amerikan yönetimi süreci uzatmaktadır ve buna paralel olarak Suriye’den asker çekme kararı giderek sulanmaktadır. Sürecin uzaması, ABD’nin ulaşmaya çalıştığı stratejik hedeflerin zorluğundan kaynaklanmaktadır. Öncelikle, Türkiye’nin Rusya ve İran’la kurduğu işbirliği zayıflatılmak istenmektedir. Bu hedef ABD’nin Ortadoğu politikası açısından önemlidir. Türkiye, bu işbirliğine büyük önem vermekte ama bu ülkeler karşısında manevra alanını genişletmek üzere ABD’yle ilişkilerini iyileştirmek istemektedir. Çünkü Suriye özelinde sürdürülen bu işbirliği, Suriye’nin geleceği konusunda derin görüş ayrılıklarına rağmen kurulmuştur. ABD’nin bir diğer hedefi Suriye’deki çıkarlarını korumak üzere PYD/YPG’ye desteğini kesmeden Türkiye’yi yanına çekebilmektir. Ankara’nın bu konudaki tavrı daha nettir ve ABD’nin hem Türkiye’yi hem de PYD/YPG’yi memnun edecek bir çözüm bulması çok zordur.

Güvenli bölge müzakerelerinde ikinci temel sorun, böyle bir bölgenin oluşturulmasında en belirleyici aktörün Rusya olmasıdır. Rusya’nın operasyonel desteği olmaksızın bu tarz bir güvenli bölgenin hayata geçirilmesi çok zordur. Rusya güvenli bölge düşüncesine sıcak bakmamaktadır. Bunun yerine, ABD’nin çekileceği bölgelerin Esad rejimine devredilmesini arzu etmektedir. PYD/YPG’yle yakın ilişkilerini sürdürmekte ve Fırat’ın doğusundaki sürece kendi çıkarları doğrultusunda yön vermek istemektedir. Rusya, güvenli bölgeye sıcak bakmadığı gibi, bu konuda Türkiye’nin ABD’yle pazarlık yapıyor olmasından da memnun değildir. Rusya’nın, Suriye’de kendisini dışarıda bırakan herhangi bir sürece destek vermemesi son derece doğaldır. Tüm bunların yanı sıra, NATO üyesi olan Türkiye’nin ABD’yle değil Rusya’yla birlikte hareket etmesi, Moskova’nın küresel politikası bakımından değerlidir.

Rusya, güvenli bölgeye karşı olsa da itirazlarını yüksek sesle dile getirmek yerine, bu tarz bir yapılanmaya ihtiyaç olmadığı konusunda Türkiye’yi ikna etmeye çalışmıştır. Türkiye’nin sınır güvenliğini sağlayacak bir mekanizmanın 1998 yılında imzalanan Adana Mutabakatıyla halihazırda kurulmuş olduğunu ileri sürmüştür. Suriye’ye terörle mücadele konusunda birtakım sorumluluklar yükleyen ve sınır güvenliğinde Türkiye’ye güvenceler sunan bu belge birkaç ay önce Rusya tarafından gündeme taşınmıştır. Temel hedefi ve işlevi Türkiye’yle Suriye arasında terörle mücadele konusunda işbirliği sağlamak olan bu belge, Fırat’ın doğusunda Türkiye’nin güvenlik kaygılarının giderilmesini sağlayacak bir formül olarak sunulmuştur. Ancak bu formül, Türkiye’nin Esad rejimiyle doğrudan temas kurmasını ve yeniden işbirliği yapmasını gerektirmektedir. Bu nedenle Türkiye, prensip olarak karşı çıkmadığı bu öneriyi hayata geçirmek için henüz güçlü bir adım atmamıştır.

Rusya’nın güvenli bölge huzursuzluğunu İdlib’de son zamanlarda yaşananlara bakıldığında görmek mümkündür. Rusya, Türkiye’yi İdlib’deki sorumluluklarını yerine getirmediği gerekçesiyle eleştirmektedir. Esad güçleriyse muhalifler üzerindeki baskısını artırmakta ve İdlib’de askeri gerginlik yükselmektedir. Rusya bir bakıma, İdlib üzerinden sert gücünü göstermektedir. Fırat’ın doğusunda arzu etmediği güvenli bölgeye, İdlib karşılığında yeşil ışık yakması muhtemeldir. Ancak İdlib’in Esad rejiminin eline geçmesi halinde Suriye iç savaşında Esad kesin bir zafere ulaşmış olacaktır. Bu durum diplomasi masasında da elinin güçlenmesini sağlayacaktır. Ayrıca, rejimin ülkenin neredeyse tamamında otoritesini yeniden kurması durumunda Şam ve Moskova yönetimleri, tüm yabancı güçleri Suriye’nin dışına itmek için daha fazla motivasyona ve olanağa sahip olacaklardır. Böylece Türkiye üzerinde, Esad rejimini tanıma ya da Suriye topraklarını terk etme yönündeki Rus baskısı artacaktır.

Güvenli bölge meselesi, Türkiye’nin ince bir diplomasi izlemesini gerektirmektedir. Görüldüğü üzere, sürecin iki belirleyici aktörü ABD ve Rusya kendi gündemlerini Türkiye’ye kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. Bir tarafta ABD, Türkiye ile PYD/YPG arasında dolaylı da olsa uzlaşı sağlanması için çabalamaktadır, diğer tarafta Rusya, Türkiye’nin Esad rejimini yeniden tanıması için uğraşmaktadır. ABD, S-400 meselesiyle Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak isterken, Rusya İdlib üzerinden Türkiye’ye baskısını artırmaktadır. Sorun çok boyutlu ve kapsamlıdır. Taraflar arasındaki pazarlıklar çok karmaşık şekilde iç içe geçmiş olan çok farklı meseleleri ilgilendirmektedir. Üstelik genel olarak Ortadoğu’da yaşanan sıcak gelişmeler her an için yeni değişkenlerin sürece dahil olabileceğini göstermektedir. Kısacası Suriye’nin kuzeyi çözülmesi zor bir düğüme benzemektedir.

Doç. Dr. Emre OZAN
Doç. Dr. Emre OZAN
Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde 2008 yılında tamamladı. Yüksek Lisans derecesini İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan 2010 yılında, Doktora derecesini ise 2015 yılında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalında aldı. 2011-2015 yılları arasında Gazi Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak görev yaptı. Ekim 2015’ten beri Kırklareli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Öğretim Üyesi olarak çalışmaya devam etmektedir. İlgi alanları güvenlik çalışmaları, Türk dış politikası, Türkiye’nin ulusal güvenlik politikaları ve uluslararası ilişkiler kuramlarıdır. Doç. Dr. Emre OZAN, iyi derecede İngilizce bilmektedir.