Tarih:

Paylaş:

Suriye’de Türk-Rus İşbirliğinin Geleceği

Benzer İçerikler

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Moskova’ya yaptığı resmi ziyarette Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le bir araya gelmiştir. Görüşmede, giderek derinleşen ikili ilişkilerdeki pek çok farklı mesele gündeme gelmiş olsa da ABD’yle süren kriz nedeniyle S-400 meselesi öne çıkmıştır. Bu gelişmelerin de gösterdiği üzere Türkiye-Rusya ilişkileri son yıllarda çok güçlenmiştir ama sürekli bir sınamayla karşı karşıyadır. Taraflar, sık sık birtakım sorunların üstesinden gelmek durumunda kalmaktadır.

Bu durumun nedeni, iki ülkenin Suriye’de taban tabana zıt politikalar izlemelerine rağmen işbirliği yapma ihtiyacı duymaları ve 2016’dan itibaren gelişen birlikteliğin pragmatik bir doğaya sahip olmasıdır. Bu nedenle taraflar, Suriye özelinde süren işbirliğini kurumsallaştırmış olsalar da bu ilişkileri sürdürmek için özel bir çaba göstermek durumundadır. Dolayısıyla, Türkiye-Rusya ilişkilerinin geleceğini belirleyecek hususların başında Suriye’deki işbirliğinin başarısı gelmektedir.

Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler, 24 Kasım 2015 tarihinde, bir Rus savaş uçağının Türk jetleri tarafından düşürülmesi sonrasında ciddi bir krize sürüklenmesine rağmen iki ülke kısa bir süre içinde ilişkilerini normalleştirmeyi başarmıştır. 27 Kasım 2016 tarihinde başlayan normalleşme süreci, Suriye’de işbirliğini beraberinde getirmiştir. Bu alanda başarı elde edildikçe, Türk-Rus ilişkileri hem farklı boyutlar kazanmış hem de kurumsallık kazanmaya başlamıştır.

2016 öncesinde, iki ülkenin Suriye meselesinde birbirine zıt politikalar yürüttükleri düşünülürse, ortaya çıkan ileri düzeyde işbirliği fazlasıyla şaşırtıcıdır. Bu hayret verici dönüşümü mümkün kılan en önemli husus, Türkiye’nin başta ABD olmak üzere, Batılı müttefikleri tarafından yalnız bırakılmasıdır. Sadece Suriye politikasında değil, daha pek çok güvenlik sorununda ABD’nin desteğini alamayan Türkiye, Rusya’yla ilişkilerini iyileştirerek ABD’yi dengeleme yoluna gitmiştir.

Bu strateji başarılı olmuştur ama Türkiye ile Rusya arasında temel düzeydeki çıkar farklılıkları halen kendisini hissettirmektedir. Bu nedenle, ABD’nin Suriye’den askerlerini çekme kararı sonrasında ortaya çıkan yeni değişkenler, Türkiye ile Rusya arasındaki çıkar farklılıklarını yeniden gündemin üst sıralarına taşımıştır.

ABD’nin Suriye’deki yeni stratejisi, Rusya’nın hem operasyonel hem diplomatik olarak elini güçlendirecektir. Bu nedenle, ABD Başkanı Donald Trump’ın almış olduğu bu karar pek çok açıdan şaşırtıcı olmuştur. Ancak, Trump’ın, Suriye meselesinde fazla para harcamak yerine bu sorunun çözümünü Rusya’ya bırakmak ve Ortadoğu’daki daha geniş çıkarlara odaklanmak istediği anlaşılmaktadır.

Bu geniş çıkarların başındaysa İran karşıtı bir cephenin oluşturulması gelmektedir. Trump bu hamlesiyle, sahayı tamamen Rus askerlerine ve Esad rejimine bırakmaktadır. Fakat bu sayede Esad rejiminin kendisini konsolide etmesine alan açılmakta ve rejimin İran desteğine ihtiyacı azalmaktadır. Bu noktada, ABD’ye yakın Arap ülkelerinin Esad’la kurmaya çalıştığı ilişkiler hatırlanmalıdır. Ayrıca, İran’ın askeri ve siyasal desteğine Rusya’nın da ihtiyacı azalmaktadır.

Trump’ın hamlesi, Türkiye ile Rusya’yı da karşı karşıya getirmektedir. Bu karar, Fırat’ın doğusuna yönelik olarak Türkiye’nin bir operasyon hazırlığı içinde olduğu sırada alınmıştır. Dolayısıyla PYG/YPG, Rusya’yla ve rejimle yakınlaşma gerekliliği duymaktadır.  Bu sorun, son dönemde güçlenen Türkiye-Rusya işbirliğinin sınanacağı ilk husus olacaktır. Rusya, PYD/YPG’yi Suriye politikasında bir araç olarak kullanmaktan vazgeçmeyecektir. Nitekim, Esad rejimiyle PYD/YPG hiçbir zaman anlamlı bir çatışmaya girmemiştir. Bu iki aktörün yakınlaşması Esad’ın denetimindeki toprakları genişletecek ve ona daha geniş bir meşruiyet zemini sağlayacaktır. Bununla birlikte, Rusya PYD/YPG’yi kullanmanın getireceği avantajlar için Türkiye’yi küstürmek istemeyecektir. Çünkü Türkiye’yle kurulan işbirliği, Rusya’nın Suriye’de elde ettiği askeri kazanımların diplomatik bir başarıya dönüşmesine çok daha fazla katkı sağlayacaktır.

Türkiye ile Rusya arasındaki temel anlaşmazlıklardan bir diğeri, güvenli bölge meselesidir. Güvenli bölgenin inşası, Trump’ın asker çekme kararı sonrasında gündeme gelmiş olsa da bu konuda en belirleyici aktör Rusya olacaktır. Rusya’nın güvenli bölge hususunda istekli olduğunu söylemek çok zordur.

Rusya, Türkiye’nin Suriye’de yeni bir askeri operasyon yürütmesine sıcak bakmamaktadır. Bunun yerine, PYD/YPG’nin kontrol altına alınması ve Türkiye’ye karşı bir tehdit olmaktan çıkarılması şeklindeki senaryoları Türkiye’ye kabul ettirmeye çalışmaktadır. Bu senaryonun bir parçasını Türkiye’nin Esad rejimiyle ilişkilerini yeniden kurması oluşturmaktadır. 1998 tarihli Adana Mutabakatı bu bağlamda gündeme getirilmektedir.

Esad’la kurulacak dolaylı ya da doğrudan temasın dayanağı olması önerilen bu mutabakat metni terörle mücadele konusunda Türkiye’ye birtakım imkanlar sağlamakta ve aynı konuda Suriye hükümetine birtakım sorumluluklar yüklemektedir. Kısacası, Moskova yönetimi bir taşla birkaç kuş vurmaya çalışmakta, bir yandan Türkiye’nin olası bir askeri operasyonunun önüne geçmekte, diğer yandan Türkiye’nin Esad rejimiyle temas kurmasının zeminini hazırlamakta, ABD’nin çekilmesi sonrası doğacak güç boşluğunu doldurmakta, PYD’yi Esad rejimiyle işbirliğine zorlayarak kontrolü altına almaya çalışmaktadır.

Rusya’nın önem verdiği sorunlardan bir diğeri, İdlib’dir. Buraya yönelik bir askeri operasyon seçeneği, Türkiye ile Rusya arasındaki Soçi uzlaşısı sonrasında ertelenmiştir. Rusya, bu mutabakata önem verse de son dönemde Türkiye’nin sorumluluklarını tam olarak yerine getirmediği sık sık dile getirilmeye başlanmıştır. İdlib, muhalif grupların yoğunlaştıkları en önemli kent durumundadır ve Rusya’nın tüm ilgisi buraya yönelmiştir. Dolayısıyla İdlib’in, Türkiye’yle yapılacak bir pazarlığın konusu haline gelmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

Rusya ile Türkiye arasında, Suriye özelinde pek çok sorun yaşanmış ama bu sorunlar uzlaşıyla çözülmüştür. İki ülke de Astana Süreciyle birlikte kurdukları işbirliğine büyük önem vermektedir. Bu işbirliğinin ulaştığı düzey, ikili ilişkilerin birtakım gerginlikler nedeniyle kesintiye uğramasına izin vermeyecek düzeydedir.

Bununla birlikte, ABD’nin Suriye’de geliştirmeye çalıştığı yeni strateji, her ne kadar halen belirsizlikler taşısa da, Türkiye’yle daha fazla ortaklığa dayanmaktadır. Dolayısıyla ABD, bir yandan Türkiye’yi yanına çekmeye yönelik hamlelerde bulunmakta, diğer yandan ise S-400 alımı nedeniyle gündeme getirilen yaptırımlarla Türk-Rus yakınlaşmasına meydan okumaktadır. Bir başka deyişle, Türk-Rus ilişkilerinin yönünü belirleyecek unsurlardan biri, Türk-Amerikan ilişkilerinin kısa ve orta vadede alacağı biçimdir.

Bu noktada, Türkiye’nin Rusya’yla çok ağır bir kriz yaşadığı sırada nasıl olup da son derece derin bir işbirliğine yöneldiğini hatırlamakta yarar vardır. Türkiye’yi, Suriye politikasında kendisiyle taban tabana zıt bir pozisyona sahip olan Rusya’yla yakınlaştıran gelişme, Batılı müttefiklerinin kendisini yalnız bırakmasıdır. ABD ve Avrupa ülkeleriyle büyük sorunlar yaşayan Türkiye, aynı anda Rusya’yla da kriz yaşadığında, Türk dış politikasının tarih boyunca en temel düzenleyici ilkelerinden biri olan denge stratejisini ihlal etmiştir.

Aynı anda birden fazla büyük güçle çatışma halinde olmak, Türkiye’yi yeni bir denge stratejisine zorlamıştır. Ankara, Moskova’yla ilişkilerini hızla düzelterek, kendisini yalnız bırakan Batıya karşı bağımlılığını azaltmış ve Batıyı Rusya’yla dengelemiştir. Ancak, Türkiye, haklı olarak bu kez de Rusya’ya bağımlı bir dış politikanın sakıncalarından kaçınmak için Batıyla ilişkilerini normalleştirme gayretindedir. Türkiye’nin bu dengeyi başarılı bir şekilde kurması halinde, Türk-Rus ilişkileri sağlıklı bir zemine oturabilecektir.

Doç. Dr. Emre OZAN
Doç. Dr. Emre OZAN
Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde 2008 yılında tamamladı. Yüksek Lisans derecesini İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan 2010 yılında, Doktora derecesini ise 2015 yılında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalında aldı. 2011-2015 yılları arasında Gazi Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak görev yaptı. Ekim 2015’ten beri Kırklareli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Öğretim Üyesi olarak çalışmaya devam etmektedir. İlgi alanları güvenlik çalışmaları, Türk dış politikası, Türkiye’nin ulusal güvenlik politikaları ve uluslararası ilişkiler kuramlarıdır. Doç. Dr. Emre OZAN, iyi derecede İngilizce bilmektedir.