Tarih:

Paylaş:

Trans-Atlantik İlişkilerde Amerikan Liderliğine Karşı Almanya ve Fransa’nın Arayışları

Benzer İçerikler

This post is also available in: English Русский

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, iki ülke arasındaki münasebetleri onaran anlaşmanın 60. yıldönümü vesilesiyle düzenledikleri basın toplantısında güçlü bir Avrupa inşa etmek istediklerini ve bu nedenle de silahlı kuvvetlere ve savunma sanayisine daha fazla yatırım yapma arzusu içerisinde bulunduklarını dile getirmiştir.[1]

Bilindiği üzere iki ülke, tarih boyunca Alsas Loren Sorunu başta olmak üzere çeşitli nedenlerden ötürü savaşmıştır. Dolayısıyla Berlin ile Paris arasında Kıta Avrupası’nın liderliği noktasında ciddi bir rekabet söz konusudur. Aslında tarafları Avrupa Birliği (AB) çerçevesinde günümüzde bir araya getiren şey de Avrupa Kömür-Çelik Topluluğu ve Avrupa Ekonomi Topluluğu gibi girişimler vesilesiyle tarafların savaşmalarının önlenmesi arzusudur. Bu anlamda İkinci Dünya Savaşı’ndan ders çıkaran bu iki devlet, Avrupa kıtasının yeniden yıkıcı savaşlara tanıklık etmemesi maksadıyla birlikte hareket etmeyi öğrenmiştir.

Bununla birlikte Avrupa’nın birlikteliğinin en temelde “Sovyet tehdidi” algısı üzerinden Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) çerçevesinde Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) liderliğinde geliştiğini vurgulamak gerekmektedir. Kıta Avrupası, her ne kadar dönem dönem stratejik özekliğini tartışsa ve özellikle de Charles De Gaulle’ün Fransa Cumhurbaşkanı olduğu zaman dilimindeki gibi ABD’nin liderliğini sorgulasa da krizler, Washington yönetiminin Avrupa üzerindeki hegemonyasını sürdürmesini sağlamıştır.

Trans-Atlantik ilişkilerdeki çatlağın belirginleşerek Avrupa’nın stratejik özerkliğinin ve bu bağlamda “Avrupa Ordusu” fikrinin tartışıldığı en kritik dönemlerden biri de önceki ABD Başkanı Donald Trump dönemi olmuştur. Trump’ın Avrupa’nın savunma maliyetini tartışmaya açması ve bir anlamda ABD’nin yükünün paylaşılmasını talep etmesi, Almanya ve Fransa başta olmak üzere çeşitli aktörler tarafından kibirli bir yaklaşım olarak görülmüştür. Bahse konu olan süreçte Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti.” şeklinde konuştuğu da hatırlanmaktadır.[2]

Bu anlamda Avrupa’nın çok kutuplu dünyada bir kutup olarak konumlanmasına dönük ciddi bir çaba ve arayışın ön plana çıktığı görülmüştür. Zaten Avrupa Ordusu (PESCO) tartışmaları da bunun bir parçası olarak gündeme gelmiştir. Lakin Rusya-Ukrayna Savaşı, Avrupa’nın geleneksel ötekisi olan “Rus tehdidi”ne yönelik algıları canlandırmış ve ABD’nin liderliğindeki NATO ülkeleri arasındaki dayanışma duygusu artmıştır. Bu noktada Ukranya’nın desteklenmesi, otokrasilere karşı demokrasilerin savunulması gibi değerler çerçevesinde tanımlanmış ve AB, Moskova yönetimini hedef alan yaptırımlar noktasında bazı çatlak seslere rağmen yekpare bir tavır sergilemiştir. Bu da ABD’yi ve dolayısıyla NATO’yu merkeze alan Avrupa güvenlik mimarisinin devam edeceği izlenimi oluşmuştur. Aynı zamanda söz konusu durum, Amerikan hegemonyasının ve dolayısıyla tek kutuplu dünya düzeninin uzun süre devam edeceği şeklinde yorumlanmıştır.

Öte yandan savaş uzadıkça ABD ve İngiltere’nin kazanımları artarken; karşılıklı bağımlılık ilişkilerinin de etkisiyle Avrupa ülkelerinin zararları ön plana çıkmakta ve Kıta Avrupası, farklı arayışları gündeme taşımaktadır. Özellikle de enerji faktörünün bu konuda belirleyici rol oynadığı söylenebilir.

Bahsi geçen durum, savaşın sona ermesine dönük arayışlar ve Ukrayna’ya yönelik yardımlar noktasında kendisini net bir şekilde göstermekte ve Kıta Avrupası’nın İngiltere-ABD ikilisinden ayrıştığı açıkça görülmektedir. Zira Almanya ve Fransa, bir yandan savaşın sona ermesine dönük ateşkes arayışlarını dile getirirken; diğer taraftan da Ukrayna’ya yapılan yardımlar esnasında savaşın akıbetini değiştirecek ağır silahlar göndermekten ve dolayısıyla Rusya’nın tepkisini çekecek adımlar atmaktan imtina etmektedir.

Böylesi bir ortamda Scholz ve Macron’un Avrupa güvenliği bağlamında savunmaya önem verilmesine ve buna yönelik yatırımlar yapılmasına ilişkin açıklamaları oldukça mühimdir. Bu açıklamaları iki çerçevede yorumlamak mümkündür. Öncelikle, Avrupa Birliği’nin (AB) stratejik özerkliğine ve PESCO gibi yapılara ilişkin arayışların yeniden artacağı ve dolayısıyla AB’nin çok kutuplu dünyada bir kutup olmaya yöneleceği öne sürülebilir. Nitekim Almanya Şansölyesi’nin Pekin ziyareti esnasında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’den Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin üzerindeki nüfuzunu kullanmasını ve ateşkes için çalışmasını istemesi ve Berlin’in Washington’dan gelen baskılara rağmen Çin’le olan ekonomik münasebetleri sürdürme iradesi bunu teyit eder mahiyettedir. Benzer bir biçimde Macron’un da savaşı sona erdirerek Rusya’nın da enerji bağlamında dahil olacağı bir Avrupa güvenlik mimarisi inşa etmek için arabuluculuk yapmaya istekli olduğu bilinmektedir. Tüm bunlar ise ABD’nin savaşın uzamasına ilişkin beklentileriyle çelişmektedir.

İkinci olarak mevzubahis savunma harcamalarının devletlerin ulusal hırslarını perçinleyeceği ve dolayısıyla Avrupalı devletler arasındaki tarihsel husumetlerin uzun yıllar sonra yeniden ortaya çıkabileceği ifade edilebilir. Bu da Avrupa’nın yekpare bir aktör olmanın aksine çok daha parçalı bir yapıya bürünmesini beraberinde getirebilir.

Sonuç olarak Kıta Avrupası, uzun yıllardır stratejik özerkliğini arttırarak çok kutuplu dünyada kutup olarak konumlanmak istemektedir. Her ne kadar Rusya-Ukrayna Savaşı, Trans-Atlantik ilişkilerdeki çatlağı onararak Avrupa’nın bu hedefini sekteye uğratsa da savaş uzadıkça Almanya ve Fransa liderliğindeki AB’nin itirazları da gündem gelmeye başlamıştır. Bu anlamda ikili, Rusya ve Çin’le işbirliğine soğuk bakmamakta ve bu yüzden de savaşın bir an önce sona ermesini istemektedir. Liderlerin savunma harcamaları noktasındaki mesajları ise Avrupa Ordusu tartışmalarının dirileceğine işaret etmektedir. Bu da AB’nin ABD’ye rağmen çok kutuplu dünyada bir kutup olarak konumlanma arzusuyla ilişkilidir. Fakat Kıta Avrupası’ndaki silahlanma girişimlerinin Avrupa içindeki çelişkileri ve bölünmüşlükleri tetiklemesi de olasılık dahilindedir.


[1] “Macron y Scholz defienden que la construcción de una Europa ‘fuerte’ pasa por invertir más en Defensa”, La Razion, https://www.la-razon.com/mundo/2023/01/20/macron-y-scholz-defienden-que-la-construccion-de-una-europa-fuerte-pasa-por-invertir-mas-en-defensa/, (Erişim Tarihi: 20.01.2023).

[2] “Fransa Cumhurbaşkanı Macron: NATO’nun Beyin Ölümü Gerçekleşti”, BBC Türkçe, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50342428, (Erişim Tarihi: 21.01.2023).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.