Tarih:

Paylaş:

Trump’ın Suriye’de Güvenli Bölge Planı

Benzer İçerikler

Donald Trump, ABD Başkanı seçilmesinin ardından gerçekleştirdiği teşekkür mitinglerinden birinde Suriye’de güvenli bölgeler oluşturacağı ve parasını Körfez ülkelerine ödeteceği vaadinde bulunmuştu. Göreve geldikten yalnızca beş gün sonra ABC televizyonuna verdiği mülakatta konuyu yeniden gündeme getirerek, Suriye’de güvenli bölgeleri mutlaka kuracağını ifade etti. Ayrıca bu açıklamadan kısa bir süre önce “Yabancıların Terörist Saldırılarından Ülkeyi Korumak” başlıklı bir Başkanlık Kararı Taslağı basına sızdırıldı. Bu taslağın bir maddesinde Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarına Suriye’de ve komşu ülkelerde güvenli bölgeler oluşturulması için üç ay içerisinde bir plan hazırlanması emri veriliyordu. Bu gelişmelerle birlikte güvenli bölge meselesi sıcak bir tartışma konusu haline geldi.

Suriye’de güvenli bölge oluşturulması fikri, çatışmaların başladığı günden bu yana başta Türkiye olmak üzere çeşitli aktörler tarafından pek çok kez dile getirildi. Obama yönetimi ise bu taleplere ABD’yi çatışmanın içine çekebileceği gerekçesiyle karşı çıktı. Vekâlet savaşlarının yürütüldüğü bir ortamda bölgesel aktörlerin destek verdiği gruplarla ya da doğrudan bu ülkelerin askerleriyle karşı karşıya kalınabilirdi. Hatta bu ülkelerden biri Rusya da olabilirdi.

Bugün Suriye’de oluşan dengeler bu riskleri daha da artırmış durumda. Son bir yıl içerisinde Esad rejimi muhalifler karşısında birtakım askeri kazanımlar elde etti. İran destekli Şii milis grupları bu başarıda önemli bir rol oynadı. Rusya, Esad rejimine verdiği destekle bu başarıyı mümkün hale getirdi. Türkiye ise Rusya’yla ilişkilerini düzelterek ve sınır ötesi bir operasyon başlatarak sürece dâhil oldu. Dolayısıyla ABD’nin bu gelişmeleri göz ardı etmesi ve Suriye’de söz sahibi olan aktörlere danışmadan güvenli bölgeler oluşturması savaşı daha da içinden çıkılmaz bir hale getirebilir.

Peki, Trump bu riski göze alır mı yoksa güvenli bölgeleri sözü edilen aktörlerle koordinasyon içerisinde oluşturmayı mı tercih eder? Görünen o ki, Trump bir işbirliğine gitsin ya da gitmesin, başta Rusya ve Türkiye olmak üzere sahadaki aktörleri dikkate almak zorunda. Ancak bu iki ülke Trump’ın güvenli bölge önerisine olumlu ya da olumsuz bir yanıt vermek için bazı noktaların açıklığa kavuşturulmasını beklemeyi tercih ediyor. Son günlerde gerçekleştirilen görüşmeler taraflar arasında fikir paylaşımının başladığını gösteriyor ancak henüz netleşmiş ve kamuoyuyla paylaşılmış bir plan söz konusu değil.

Trump’ın açıklamalarına Rusya’nın verdiği tepki oldukça ihtiyatlı oldu. İlk olarak Kremlin Basın Sözcüsü Dimitry Peskov “güvenli bölge oluşturmanın olası tüm sonuçlarının iyi hesap edilmesi gerektiği” yönünde bir açıklama yaptı. Daha ayrıntılı açıklamalar ise Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’dan geldi. Lavrov güvenli bölge oluşturmanın Libya’da olumlu sonuçlar doğurmadığını hatırlattı ancak kapıyı tamamen kapatmadan Trump’ın planını detaylandırması gerektiğini ifade etti. Evinden olan insanların bir süreliğine güvende olabileceği yerler kastediliyorsa, böyle bir güvenli bölge planının kabul edilebileceğini ancak bu tarz bölgelerin BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ve diğer uluslararası kuruluşların koordinasyonuyla kurulabileceğini dile getirdi.

Bu açıklamalardan anlaşılıyor ki, Rusya Trump yönetimiyle Suriye konusunda belirli bir uzlaşı sağlanabileceği düşüncesiyle plana tamamen karşı çıkmıyor. Ancak güvenli bölgelerin insani amaçların dışına çıkmasına temkinli bakıyor ve devam eden ateşkesi ve diplomasi sürecini tehlikeye atacak bir girişimi kabul etmeyeceğini ima ediyor.

Türkiye ise Trump’ın önerisine mesafeli yaklaşıyor. Bazı temenni açıklamalarını saymazsak Türkiye’den üst düzeyde resmi bir açıklama henüz gelmedi. Sadece Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hüseyin Müftüoğlu, Türkiye’nin uzun süredir güvenli bölgeyi savunduğunu ve Trump’ın bu konudaki çalışmasının neticelerini görmek gerektiğini ifade etti. Müftüoğlu’nun açıklamasında asıl dikkat çeken ifade ise şu oldu: “Güvenli bölgelerin öneminin en güzel örneği, Cerablus harekâtı sonrasında güvenliğini sağladığınız bu bölgelere Suriyeli kardeşlerimizin binlerce, on binlercesinin geri dönmesi.” Bir başka deyişle Türkiye’nin güvenli bölge planına mesafeli olmasının nedeni Fırat Kalkanı Operasyonu’yla de facto bir güvenli bölgenin hâlihazırda hayata geçirilmiş olması.

Olası bir güvenli bölgenin belirleyici aktörleri olan Rusya ve Türkiye kesin bir tutum takınmak için önce Trump’ın planını görmek istiyor. Açıklığa kavuşması gereken pek çok konu var. Güvenli bölgelerin ne zaman oluşturulacağı ve ne kadar süreceği, Suriye’nin tam olarak neresinde olacağı, uçuşa kapalı bölgelerin olup olmayacağı, siyasi hedefin insani yardımla sınırlı kalıp kalmayacağı, uluslararası hukuk açısından nasıl bir zemine oturacağı, gerekli askeri desteğin hangi ülkeler tarafından sağlanacağı, maliyeti kimin karşılayacağı ve bunun gibi çok sayıda soru yanıt bekliyor. En az bu sorular kadar önemli bir başka soru, Suriye’de devam eden ateşkes ve diplomatik müzakereler açısından güvenli bölgelerin ne anlama geldiği sorusu. Bütün bunlar henüz netleşmiş değil ancak Trump’ın güvenli bölgeler oluşturarak hangi hedeflere ulaşmaya çalıştığı konusunda bazı tahminlerde bulunabiliriz.

Anlaşılıyor ki, Trump’ın güvenli bölgeler yoluyla ulaşmayı arzuladığı ilk hedef mültecileri ülkelerinde tutmak. Trump’ın güvenli bölge açıklamalarında mülteci sorununa ilişkin mesajlar da veriyor olması dikkat çekici. Örneğin, güvenli bölgeleri gündeme getirdiği televizyon mülâkatında Avrupalıların mültecileri kabul ederek hata yaptıklarını ifade etti. Diğer yandan güvenli bölge planının önerildiği Başkanlık Kararı Taslağı’nın “Yabancıların Terörist Saldırılarından Ülkeyi Korumak” başlığını taşıması, meselenin hangi çerçevede ele alındığını gösteriyor. Trump, mülteciler ile ülkesine yönelen tehditler arasında doğrudan bir bağ olduğunu düşünüyor. Göreve gelir gelmez, Suriye de dâhil olmak üzere, yedi Müslüman ülkenin vatandaşlarına vize sınırlaması getirmesi de Trump’ın konuya yaklaşımını gözler önüne seriyor.

Bu durumda nasıl bir güvenli bölge söz konusu olabilir? Trump’ın DAEŞ ve benzeri terör örgütleri ile mücadelede Rusya ve Türkiye’yle işbirliği yapma isteği dikkate alınırsa, bu iki ülkeyle koordinasyon halinde, insani yardım hedefiyle sınırlı bir güvenli bölge oluşturulması gündeme gelebilir. Böylece Rusya’nın başlattığı diplomasi süreci de zarar görmemiş olur. Bu senaryo ihtimal dışı değil ancak Trump’ın güvenli bölgeler ile ulaşmaya çalıştığı hedef mültecileri ülkelerinde tutmakla sınırlı değil.

Açıkça gözlemleyebildiğimiz ikinci hedef Suriye’de etkinliği giderek artan İran’ın dengelenmesi ve güvenli bölgeleri finanse etmeye hazır Körfez ülkelerinin yeniden oyuna dâhil edilmeleri. Bu hedef Trump’ın İran’a karşı saldırgan tutumu ile örtüşüyor. Suriye’deki pozisyonları iyice zayıflamış olan Suudi Arabistan ve Katar’ın sahada yeniden etkinlik kazanmaları ya da diplomasi masasına oturmaları, bölgede İran’ı dengeleyecek bir sonuç yaratabilir. Nitekim, Trump’ın Suudi Arabistan Kralı Selman Bin Abdulaziz ile telefonda görüştüğü ve Kral’ın güvenli bölgelere destek verdiği biliniyor.

Üçüncü muhtemel hedef ise, DAEŞ’le mücadelede PYD’ye desteğin devam ettirilmesi ve güvenli bölgelerin PYD’nin kontrolündeki yerlerde oluşturulması olabilir. Bu ihtimali gündeme getiren birinci unsur, ABD açısından Suriye’de güvenli bölge oluşturmaya en uygun sahanın PYD kontrolündeki coğrafya olması. İkinci unsur ise, Trump’ın PYD’ye yönelik söylemleri. Trump seçim çalışmaları sırasında New York Times’a verdiği bir röportajda “Kürt güçlerinin hayranıyım.” şeklinde bir ifade kullanmıştı. Türkiye’nin PYD’ye karşı tutumu hatırlatıldığında ise, en ideal çözümün bu iki aktörü bir araya getirmek olduğunu söylemişti. Dolayısıyla güvenli bölgeler açısından en kritik konu PYD’nin nasıl bir rol üstleneceği konusu.

PYD bugüne dek DAEŞ’e ve diğer radikal İslamcı gruplara karşı savaşarak ve seküler bir söylem kullanarak uluslararası toplumun desteğini elde etmeye çalışan bir örgüt oldu. Örgüt, İslam karşıtı bir söylem benimseyen Trump’ın hayranlığını da bu nedenle kazanmış durumda. Diğer yandan Suriye Krizi’nin çözümünde işi Rusya’ya bırakmış görünen ABD, DAEŞ’e karşı mücadelede sahadaki varlığını sürdürmek istiyor. Çünkü, bu konu Irak açısından da büyük önem taşıyor. ABD’nin sahadaki en yakın ortağı ise PYD. Ancak Türkiye’nin böyle bir senaryoyu kabul etmesi ve Trump’ın arzu ettiği gibi PYD ile bir araya gelmesi imkânsız görünüyor. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde Trump’la yaptığı telefon görüşmesi sonrasında dile getirdiği “terörden arındırılmış güvenli bölge” hedefi, muhtemelen PYD terör örgütünü içine alan bir bölge olmayacak. Erdoğan’ın güvenli bölge hedefinin Trump’ın planı ile ne kadar uyumlu olduğu ise henüz tam olarak bilinemiyor ancak son gelişmelere bakıldığında uyum sağlanması uzak bir ihtimal değil.

Trump yönetiminin kısa vadede PYD’ye desteğini keseceğini söylemek fazla iyimser olur; ancak DAEŞ’e karşı Türkiye’yle işbirliği arayışları da hızlanıyor. CIA Başkanı’nın ve sonrasında ABD Genelkurmay Başkanı’nın Türkiye ziyaretleri bu açıdan önemli. Bu görüşmeleri, Münih’te ABD İkinci Başkanı Mike Pence ile görüşen Başbakan Binali Yıldırım’ın ABD ile ilişkilere dair olumlu mesajlar vermesi ve Rakka Operasyonu’nda belirli bir uzlaşıya varıldığını açıklaması takip etti. Tüm bu gelişmeler iki ülke arasında, güvenli bölge de dahil olmak üzere, Suriye konusunda bir uzlaşı sağlanabileceğini gösteriyor ancak özellikle PYD meselesi yüzünden Türkiye’nin ihtiyatını koruduğu da unutulmamalı. Dolayısıyla, Trump’ın güvenli bölge önerisinde belirsizlik taşıyan pek çok ayrıntının netleşmesi bekleniyor olsa da açıklık kazanması gereken en önemli konu ABD’nin genel anlamda Ortadoğu politikasının ve bu bölgeden kaynaklanan güvenlik sorunlarına yönelik eylem planının nasıl oluşturulacağı. Bu konuda bazı ipuçları mevcut; bunlar bir başka yazının konusu olabilir ancak kesin şeyler söyleyebilmek için biraz daha zamana ihtiyaç var.

Doç. Dr. Emre OZAN
Doç. Dr. Emre OZAN
Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde 2008 yılında tamamladı. Yüksek Lisans derecesini İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan 2010 yılında, Doktora derecesini ise 2015 yılında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalında aldı. 2011-2015 yılları arasında Gazi Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak görev yaptı. Ekim 2015’ten beri Kırklareli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Öğretim Üyesi olarak çalışmaya devam etmektedir. İlgi alanları güvenlik çalışmaları, Türk dış politikası, Türkiye’nin ulusal güvenlik politikaları ve uluslararası ilişkiler kuramlarıdır. Doç. Dr. Emre OZAN, iyi derecede İngilizce bilmektedir.