Tarih:

Paylaş:

Türk Akımı Projesi ve Putin’in Türkiye Ziyareti: Yeni Bir Jeopolitik Hat İnşası mı?

Benzer İçerikler

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 19 Kasım 2018 tarihinde TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesi’nin (Türk Akımı) denizden geçen kısmının tamamlanması nedeniyle yapılacak olan tören için İstanbul’a gelecek. Küresel jeoekonomik rekabetteki dengeleri ciddi anlamda değiştirecek olan bu projenin iki ülke arasındaki siyasi ilişkilere de büyük katkı yapması bekleniyor.

Bu bağlamda Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), Ankara-Moskova ilişkilerinin geleceğini ve bu ilişkilerin Ortadoğu merkezli gelişmelere etkisini alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinin görüşleriyle dikkatlerinize sunmaktadır.

Prof. Sencer İMER (ANKASAM Başdanışmanı)

Prof. Dr. Sencer İmer, Putin’in Türkiye ziyareti hakkında yaptığı değerlendirmede, Türkiye ve Rusya’nın birbirlerini partner olarak gördüklerini söyleyerek Suriye’de kalıcı barışın tesis edilmesi amacıyla iki ülkenin yaptığı işbirliğine dikkat çekti. Söz konusu aktörlerin benzer yaklaşımlara sahip olduklarını dile getiren İmer, “Ankara ve Moskova, Karadeniz’i paylaşan iki komşu ülkedir. Bu iki ülke arasındaki enerji ilişkileri bağlamında Türk Akımı önemli bir projedir. Zira Türk Akımı’yla oluşturulan hat, Yunanistan sınırına kadar uzanıp İtalya’ya bağlanacaktır. Eğer Rusya, Türkiye’ye güvenmemiş olsaydı böyle bir adım atmazdı.” diyerek Ankara-Moskova ilişkilerinde güven probleminin bulunmadığını söyledi. İki ülke arasındaki ilişkilerin sadece enerji konusunda değil; nükleer santral, hava savunma sistemleri, turizm, inşaat ve ticaret gibi alanlarda da geliştiğini belirten İmer, Rusya’da Türkiye’ye sempatiyle bakan “Avrasyacı” bir yaklaşımın olduğunu hatırlatarak iki ülkenin öncülüğünde Orta Asya ve İran’ı da kapsayacak uzun vadeli bir işbirliğinin gerçekleşebileceği öngörüsünde bulundu.

İran’a uygulanan yaptırımlar nedeniyle enerji piyasasında oluşabilecek boşluğun Rusya tarafından doldurulması ihtimalini de ele alan İmer, Rusya’nın fırsatçılık yapmadığını dile getirdi. Bu doğrultuda İmer, Rusya’nın İran’a yönelik yaptırımlara karşı çıktığını ve İran’ın petrol satışının Rusya üzerinden gerçekleştirilmesini bile kabul ettiğini ifade ederek “Moskova’nın en önemli ihraç kalemleri petrol ve doğalgazdır. Bu nedenle de petrol fiyatlarının yükselmesi Moskova’nın çıkarınadır. Ancak buna rağmen Rusya, petrol fiyatlarındaki makul ölçüyü koruyacaktır. Çünkü fiyatların kontrolsüz bir biçimde yükselmesi, uzun vadede Rusya’ya zarar verebilir.” dedi. Diğer yandan İran-Rusya ilişkilerindeki olumlu havanın sürdürülmesinin Moskova için önemli olduğunu vurgulayan İmer, “Özellikle Rusya’nın Hint Okyanusu’na açılması açısından bu ilişki önemlidir. Üstelik Türkiye ile Rusya’nın yakınlaşması, İran ile Rusya’nın uzaklaşması anlamına da gelmemektedir. Aynı şekilde bu durum, Ankara ile Tahran’ın yakınlaşmasına da engel değildir. Tam tersine Ankara, Moskova ve Tahran arasındaki işbirliği, Suriye’de kalıcı barışın temini ve Ortadoğu’da istikrarın sağlanması bakımından oldukça önemlidir.” açıklamasında bulundu.

Prof. Dr. İlyas KEMALOĞLU (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi-Tarih)

Türk Akımı’nın önemiyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu, projenin iki ülke arasındaki ilişkilere katkı sağlayacağını dile getirdi. Kemaloğlu, “Rusya hem Avrupa ülkelerinin Ukrayna’ya olan bağlılığını azaltarak onlarla yakınlaşmak hem de ABD’nin Avrupa ülkeleriyle yaşadığı sorunları fırsata çevirmek istiyor. Bu nedenle de Türkiye’nin ve Güney Avrupa’nın doğalgaz ihtiyacını karşılayacak iki hat inşa ediliyor.” diyerek bahsi geçen projenin güzergâhına dikkat çekti. Bu noktada Kemaloğlu, Rusya ve Ukrayna arasında oluşabilecek krizlerin bile, söz konusu projenin rotası nedeniyle Avrupa’ya ulaştırılan gazı etkilemeyeceğini belirterek “Şimdi bu sorunların yavaş yavaş ortadan kalkacağını söyleyebiliriz. Zaten batı hattından gaz alan ülkeler, bu projeden de gaz alacaklarını bildirdiler. Dolayısıyla Moskova’nın ve aynı zamanda Ankara’nın projeden büyük faydalar elde edeceğini öngörebiliriz. Çünkü Türkiye hem transit geçişlerden gelir elde edecek hem de Doğu-Batı arasında bir enerji hattı haline gelecektir.” sözlerini sarf etti. Kemaloğlu, Türkiye’nin Rusya’dan aldığı gaz neticesinde İran’la ithalatını azaltabileceğini de vurgulayarak bu durumun İran yaptırımları hususunda Ankara’ya baskı yapılmasını önleyeceği iddiasında bulundu. Ayrıca Moskova’nın Tahran’a göre daha güvenilir bir ortak olduğunu dile getiren Kemaloğlu, enerji ve nükleer gibi alanlarda yapılacak işbirliğinin diğer alanlardaki ilişkilere de olumlu etkide bulunacağını sözlerine ekledi. Kemaloğlu, Türkiye’nin Rusya’ya bağımlı olması noktasında yapılan eleştirileri de değerlendirerek “Mavi Akım ve Türk Akımı’yla birlikte söz konusu bağımlılık, iki taraflı bir boyut kazanmıştır.

Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin geleceği ve bu ilişkilerin İran boyutu hakkında da tahminlerde bulunan Kemaloğlu, “Moskova’nın Tahran’la ilişkilerindeki anlaşmazlık noktaları belirginleştikçe, Ankara’yla olan işbirliği daha da artacaktır. Çünkü Arap Baharı’yla birlikte bölgedeki yönetimler değişmiş ve Rusya’nın çok fazla dayanağı kalmamıştır. Zira bölgedeki ülkelerin yönetimlerine Batı yanlısı kişiler gelmiştir.” diye konuştu. Kemaloğlu, Türkiye’nin Afrin ve İdlib’de gerçekleştirdiği harekâtlara Moskova’nın ses çıkarmamasının da bu durumla ilişkili olduğunu ifade etti.

Prof. Dr. Toğrul İSMAYIL (Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi-Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler)

Prof. Dr. Toğrul İsmayıl, Suriye meselesinde İran, Rusya ve Türkiye’nin yürüttüğü ortaklığın taktiksel olduğunu ve bu işbirliği için “stratejik ortaklık” kavramının kullanılmasının doğru olmadığını vurguladı. İsmayıl, “Her devlet, Suriye’de kendi çıkarlarına ulaşmak istiyor. Türkiye ve Rusya’nın çıkarları da örtüşüyor; çünkü ikisi de din ve mezhep üzerinden şekillenen bir siyaset uygulamıyor. Ancak İran, açık bir şekilde Şiilik üzerinden hareket ediyor. Bu sebeple Moskova da Tahran’ın tutumundan rahatsızlık duyuyor.” sözleriyle Moskova’nın bölgede Ankara’yla yakınlaşmasının daha tutarlı olduğuna işaret etti.

Rusya’nın bölgede güvenebileceği tek ortak olması sebebiyle Türkiye’ye ihtiyaç duyduğunu dile getiren İsmayıl, ABD’nin baskılarının iki ülkeyi birbirine daha da yaklaştırdığını vurguladı. Ayrıca Rusya’nın İran’ın tutumundan duyduğu rahatsızlığın, İran’dan tamamen vazgeçmesi anlamına gelmediğini de belirten İsmayıl, “Rusya, İran’dan tamamen uzaklaşmamıştır; ancak Türkiye’yle yakınlaşması kendi yararınadır.” yorumunda bulundu. Türk Akımı’na Türkiye’nin ekonomik açıdan, Rusya’nın ise jeopolitik açıdan baktığını öne süren İsmayıl, bu tür ilişkilerin karşılıklı işbirliği çerçevesinde olumlu olduğunu söyledi.

Halil AKINCI (Emekli Büyükelçi)

Emekli Büyükelçi Halil Akıncı, Rusya’nın hem bölge politikalarını hem de Türkiye’yle olan ilişkilerini değerlendirerek Moskova’nın şartlara uyum sağlamayı hedefleyen bir politika uyguladığını ifade etti. Akıncı, “Moskova, kendi çıkarına uygun olan konularda müttefiklerinin aleyhine sayılabilecek hareketlerde bulunmaktan sakınmaz.” diye konuştu. Ankara ve Moskova’nın Suriye’deki çıkarlarının örtüştüğünü belirten Akıncı, bu ortaklığın kalıcı olup olmadığı noktasında kesin bir şey söylemenin mümkün olmayacağının altını çizdi. Bu bağlamda Esad’ın geleceğine ilişkin Moskova’nın tutumunu hatırlatan Akıncı, “Günün birinde Rusya’yla fikir ayrılığına düştüğümüzde ne olacak?” sorusunu sorarak atılacak adımların önemine dikkat çekti. Ayrıca ABD’nin PKK/PYD terör örgütüne yönelik tutumunu da dile getiren Akıncı, “Bu gelişmeler nedeniyle Türkiye, bütün ihtimalleri göz önünde bulunduran bir esneklik içinde olmalıdır. Ankara’nın elindeki kozları akıllıca kullanması gerekiyor.” sözlerini kaydetti.

Akıncı, Rusya’yla dostluğun ve iyi ilişkiler kurmanın dış politika açısından önemli olduğunu da belirterek tarafların hangi gerekçeler üzerinden hareket ettiğinin akılda tutulması gerektiğini söyledi. Öte yandan Türk Akımı’nın İran gazına alternatif olmadığına da vurgu yapan Akıncı, “İran’dan zaten belirli bir seviyede gaz almamız gerekiyor.” açıklamasında bulundu.

Cenk BAŞLAMIŞ (Gazeteci-Yazar)

Gazeteci Cenk Başlamış, Putin’in İstanbul’a yapacağı ziyareti değerlendirirken geçtiğimiz yıllarda yaşanan Uçak Krizi’ne vurgu yaptı. Başlamış, 2015 yılında bir Rus uçağının Türkiye hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle Türk jetleri tarafından düşürüldüğünü hatırlatarak tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bu krizin iki ülke ilişkileri açısından dönüm noktası olduğunu belirtti. Uçak Krizi sonrasında Suriye’de tarafların birlikte hareket ettiğine dikkat çeken Başlamış, “Uçak Krizi, iki ülkeye de Suriye sahasında birbirlerine ihtiyaç duyduklarını gösterdi.” dedi. Başlamış, “İran’ın da dahil olduğu bu işbirliği, bölgede değişik hesapları olan üç ülkenin de çıkarınaydı. Moskova ve Tahran’ın çıkarı, Suriye İç Savaşı’nın başından beri Esad’ın devrilmesi için uğraşan Türkiye’yi nispeten tarafsız bir konuma çekmek ve dolayısıyla mevcut rejimin sahada güçlenmesini sağlamaktı. Ankara’nın çıkarı ise ulusal güvenliği açısından stratejik önem taşıyan “Fırat Kalkanı Harekâtı” ve “Zeytin Dalı Harekâtı” gibi operasyonları herhangi bir engelle karşılaşmadan yapabilmesiydi. Üstelik Türkiye, üçlü işbirliğini ABD’ye karşı koz olarak kullanabilme olanağını da elde etmişti.” sözlerini sarf etti.

Moskova-Ankara yakınlaşmasının sadece Suriye’yle sınırlı olmadığına da dikkat çeken Başlamış, Rusya’dan Türkiye’ye doğalgaz getirecek “Türk Akımı” projesinin gelecek yıl devreye gireceğini ve Akkuyu Nükleer Santrali’nde de çalışmaların devam ettiğini hatırlatarak; bu tablo üzerinden “‘Rusya’nın Ortadoğu’daki partneri artık Türkiye’dir.’ diyebilir miyiz; yoksa Rusya, Türkiye’yle taktiksel nedenlerle mi işbirliği yapıyor?” sorusuna dikkat çekti. Başlamış, Türkiye ve Rusya’nın bölgesel liderlik konusunda rekabet içinde olduklarını, dolayısıyla bu iki ülke arasındaki yakınlaşmanın geçici olma ihtimalinin daha yüksek göründüğünü söyledi. Sözlerinin devamında Başlamış, “Bugün Rusya ve Türkiye’nin çıkarları örtüşüyor. Bu da tarafları ortak hareket etmeye zorluyor. Ancak orta vadede bu durumun değişme olasılığı da var. Dolayısıyla her şeye hazırlıklı olmak gerekir.” diyerek Türkiye’nin temkinli bir politika üretmesi gerektiğini belirtti.