Tarih:

Paylaş:

Türkiye’deki Suriyeli Mülteci Krizi ve Güvenli Bölge Tartışmaları

Benzer İçerikler

Güvenli bölge (safehaven), genel anlamıyla sivil halkı çatışmaların etkisinden veya bir devletin baskı, şiddet ve insan hakları ihlallerinden korumak; sivil halka insani yardımların kolay bir şekilde sağlanması amacıyla belirli alanları güvenlik altına almak anlamına gelmektedir. Güvenli bölgede amaç, sığınmacıları veya mültecileri ana yurtlarına yakın tutmak ve insan hakları ihlallerinden korumaktır.[i] Güvenli bölgeler askeri operasyonların devam ettiği alanlarda oluşturulmaktadır.[ii] Güvenli bölge kavramının pratikte ilk uygulaması, I. Körfez Savaşı’ndan sonra meydana gelen Iraklı Kürt sığınmacılar krizinde görülmüştür. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 688 sayılı kararına dayanılarak 17 Nisan 1991 tarihinde Türkiye’ye gelen Iraklı Kürt sığınmacılar için Zaho, Duhok ve Amediya üçgeninde güvenli bölge oluşturulmuştur. 1992 yılında ise, Bosnalı Müslümanları Sırpların insanlık dışı uygulamalarından korumak amacıyla güvenli bölgeler oluşturulmuştur. Yukarıda bahsedildiği üzere bir bölgenin “güvenli bölge” statüsü kazanması için BMGK’nin kararı gerekmektedir.

2010 yılında Ortadoğu’da başlayan isyanlar, 15 Mart 2011 tarihinde Suriye Arap Cumhuriyeti’ne yayılmıştır. Bu tarih itibariyle Suriye’deki isyanlar giderek şiddetlenmiştir. Özellikle Suriye rejiminin orduyu kullanarak isyanları bastırmaya çalışması, halkı silahlı direnişe sevk etmiştir. İlk etapta demokratik talepleri dile getiren gösteriler yerini sokak çatışmalarına bırakmıştır. Suriye rejiminin baskısı arttıkça olaylar da büyüyerek ülkenin birçok yerine yayılmış ve iç savaşa dönüşmüştür. Bu çatışmalardan en çok etkilenenler ise sivil halk olmuştur. Yaşanan iç çatışmalar neticesinde 400 binden fazla insan yaşamını yitirmiş, yaklaşık 5 milyon Suriyeli, başta Türkiye olmak üzere Lübnan, Ürdün, Irak, Mısır ve Libya gibi ülkelere göç etmiştir. Bu ülkelerin yanı sıra bir kısım Suriyeli de Avrupa’ya göç etmiştir.

Ülkeler Suriyeli Mülteci Sayısı
Türkiye 2,910,281
Lübnan 1,011,366
Avrupa Ülkeleri 884,461
Ürdün 657,000
Irak 233,224
Mısır 120,154
Libya 29,275
Toplam 4,961,300

Tablo 1: Suriyeli Mültecilerin Ülkelere Dağılımı[iii]

Suriye’deki olayların kısa sürede son bulacağına dair hâkim görüşün aksine, iç savaş beklenmedik biçimde uzun sürmüş ve Türkiye’deki mülteci sayısı giderek artmıştır.  23 Mart 2017 tarihli BM Mülteciler Yüksek Komiserliği verilerine göre, Türkiye’deki Suriyeli mülteci sayısı 2,910,281’dir.[iv] İlk başlarda misafir olarak görülen Suriyeli mülteciler zamanla Türkiye’nin bir gerçeği haline gelmiştir. Ayrıca Suriyeli mültecilerin Türkiye’de kalma eğilimleri gün geçtikçe artmaktadır. Mültecilere vatandaşlık hakkının tanınması halinde Suriyeliler Türk vatandaşlarının sahip olduğu bütün haklara sahip olacaklardır. Türkiye’deki Suriyeli mülteciler, bulundukları şehirlerde yabancı düşmanlığı, sosyal dışlanma, ayrımcılık gibi sorunlarla karşılaşmaktadır. Ayrıca Suriyeli mültecilerin tehdit olarak görülmesi toplumda güvensizlik hissi oluşturmaktadır. Bu bağlamda Suriyeli mültecilerin misafir mi yoksa kalıcı mı oldukları bilinmezliği toplumda tepkiye neden olduğu gibi, mültecilerin entegrasyonunu da geciktirmektedir.

Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye gelmesinden sonra bazı ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlar ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu süre zarfında Türkiye’nin güvenlik endişeleri de artmıştır. Türkiye’deki Suriyeli mülteci sayısının artmasına bağlı olarak ekonomik maliyetler de artmıştır. 20 Eylül 2016 tarihi itibariyle Türkiye, Suriyeli mülteciler için 25 milyar dolar harcamıştır. BM’nin mültecilere yaptığı yardımın miktarı ise 525 milyon dolardır.[v] AB adına insani yardımları yürüten İnsani Yardım ve Sivil Koruma Ofisi (ECHO) verilerine göre, Suriye Krizi’nin başlamasından bu yana AB’den Türkiye’ye Suriyeli mülteciler için 588 milyon avro gönderilmiştir.[vi] Suriyeli mültecilere yapılan yardımların miktarına bakıldığında, mültecilerin ekonomik maliyetinin büyük kısmının Türkiye tarafından karşılandığı görülmektedir. Uluslararası camia ise, Suriyeli mültecilere sınırlı yardımlarda bulunmuştur.

AFAD verilerine göre 23 Mart 2017 tarihi itibariyle Türkiye’deki barınma merkezlerinde bulunan Suriyeli mülteci sayısı 262,643’tür.[vii] Kamp dışında bulunan Suriyeli mülteciler, Türkiye’nin farklı kentlerine yerleşerek buralardaki sosyal ve kültürel yapı ile etkileşime girmiştir. Mültecilere yönelik olumsuz algıya rağmen, Türk toplumu misafirperverliğini en iyi şekilde ortaya koymuştur. Yerel halk ile Suriyeli mülteciler arasında bazen olaylar çıkmış, ancak gerekli önlemlerin zamanında alınması olayların büyümesini engellemiştir.

Suriyeli mülteciler Türkiye’ye geldikleri tarihten itibaren bazı güvenlik sorunları ortaya çıkmıştır. Özellikle Türkiye-Suriye sınır hattından kaçak girişlerin olması, mültecilerin yoğun olduğu dönemlerde aralarına IŞİD, PKK/PYD militanlarının karışması ve bunların sınırdan geçme ihtimallerinin bulunması, kampların yetersiz kalmasına bağlı olarak kamp dışında bulunan mültecilerin suça bulaşma ihtimali Türkiye’yi endişelendirmektedir. Türkiye’nin farklı noktalarında farklı zamanlarda bombalı eylemler yaşanmış ve bu eylemlerde birçok Türk vatandaşı hayatını kaybetmiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri, 24 Ağustos 2016 tarihinde Fırat Kalkanı Operasyonu’nu kapsamında Suriye’nin kuzeyine girmiştir. Bu operasyonun amacı, Türkiye-Suriye sınır hattına yerleşen IŞİD unsurlarını etkisiz hale getirerek sınır güvenliğini sağlamaktır. Ayrıca Türkiye, Suriye sınır hattı boyunca PKK/PYD’nin hâkimiyetinde kurulacak Kürt koridorunu engellemektir; bu bağlamda, Cerablus-Azez hattından kontrol sağlanarak Afrin kantonunun Cezire ve Kobani kantonlarıyla birleşmesi engellenmiştir.

Fırat Kalkanı Operasyonu çerçevesinde 24 Şubat 2017 tarihinde El Bab, Kabasin ve Baza kent merkezleri IŞİD unsurlarından temizlenerek kontrol sağlanmıştır.[viii] Bu tarih itibariyle 243 yerleşim yeri ve yaklaşık 2 bin kilometre karelik alan IŞİD ve PKK/PYD unsurlarından temizlenmiştir. Türkiye, Fırat Kalkanı Operasyonu kapsamında IŞID ve PKK/PYD unsurlarından temizlenen alanlarda yerel polis gücü oluşturduğu gibi üs bölgeleri ve karakollar da inşa etmektedir. Bu karakollara jandarma kolluk kuvvetleri yerleştirilerek bölgenin güvenliği sağlanmaktadır. Fırat Kalkanı Operasyonuyla güvenliği sağlanan bölgelere Suriyeliler yerleştirilmektedir. Operasyonun başladığı tarihten itibaren Türkiye’ye gelen Suriyeli mülteci sayısında ciddi düşüşler yaşanmıştır.

Tablo 2: Yıllara Göre Türkiye’deki Suriyeli Mültecilerin Sayısı[ix]
Türkiye güvenli bölgeye derinlik kazandırmak amacıyla Fırat Kalkanı Operasyonu’nun devamı yönünde karar almıştır. El Bab’ın alınmasıyla birlikte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamalara bakıldığında bölgede operasyonların devam edeceği, Rakka veya Menbiç’in terör unsurlarından temizleneceği ve güvenli bölge için yaklaşık 5 bin kilometre karelik alanın olacağını belirtmiştir. Bu noktada şunu belirtmekte fayda vardır: Fırat Kalkanı Operasyonu sona erdikten sonra IŞİD ve PKK/PYD unsurlarından temizlenen bölgelerde güvenli bölge ya da bölgeler oluşturulabilir mi? Yukarıda değinildiği gibi Türkiye, IŞİD ve PKK/PYD unsurlarından temizlenen bölgelerde de facto güvenli bölge oluşturmuştur. Ancak uluslararası camianın güvenli bölgeye desteğinin sağlanması ve uçuşa yasak bölge ilan edilmesi ile güvenli bölge uluslararası hukuk boyutuyla sağlam bir zemine kavuştuğu gibi uygulanabilirliği de olacaktır.

Türkiye’nin terör unsurlarından temizlediği bölgelerde de jure güvenli bölge oluşturması halinde atılacak muhtemel adımlara değinmekte fayda vardır. Türkiye’nin öncelikli amacı ülkedeki Suriyeli mültecilerin güvenli bölgeye gitmelerini teşvik etmek, bölgede konut inşaatına başlayarak bu konutlara savaş mağdurları yerleştirmek, bölgenin güvenliğini yerel halktan oluşan kolluk kuvvetleriyle sağlamaktır. Ayrıca Türkiye eğit-donat programıyla Suriyelilerden oluşan milli ordunun kurulmasını teşvik ederek askeri maliyetlerini de azaltacaktır.

Suriye’de güvenli bölgenin oluşturulması halinde, bu bölgeye Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin yerleştirilmesi meselesi önem kazanmaktadır. Bu çerçevede Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye sosyal, kültürel ve ekonomik etkileri azalacaktır. Ayrıca Türkiye’nin güvenlik endişeleri göz önünde bulundurulduğunda, bu endişelerin de giderileceği öngörüsü yapılabilir. Suriyeli mültecilerin kendi ülkelerinde güvenli bölgeye yerleşmesi, mültecilerin farklı bir toplumla sosyal uyum sorununu ortadan kaldıracaktır. Bu noktada dışlanmışlık hissi, ayrımcılık ve yabancı düşmanlığı gibi psikolojik baskılara da maruz kalmayacaklardır. Mültecilerin ülkelerine dönmeme eğilimi de göz önünde bulundurulmalıdır; Suriye iç savaşının sona ermesi halinde mültecilerin bir kısmı Türkiye’de kalabilir. Ancak güvenli bölgenin oluşturulması ve mültecilerin bu bölgeye geçmesiyle Türkiye’deki mülteci sayısı mutlaka azalacaktır.


[i] http://merkezstrateji.com/wp-content/uploads/2014/09/Tampon-Ara-G%C3%BCvenli-B%C3%B6lgeKavramlar%C4%B1_s4.pdf

[ii] A Safe Zone For Syria, https://www.foreignaffairs.com/articles/syria/2016-10-05/safe-zone-syria

[iii]  http://data.unhcr.org/syrianrefugees/regional.php , Erişim Tarihi 25 Mart 2017.

[iv] https://data.unhcr.org/syrianrefugees/country.php?id=224

[v] http://www.aksam.com.tr/guncel/erdoganmultecilericinverilensozlertutulmadi/haber550734

[vi] http://ec.europa.eu/echo/files/aid/countries/factsheets/turkey_syrian_crisis_en.pdf

[vii] https://www.afad.gov.tr/tr/2374/Barinma-Merkezlerinde-Son-Durum

[viii] Stratejik Ortak, Fırat Kalkanı Haritası: Menbiç’te Son Durum, Web: http://www.stratejikortak.com/2017/02/cerablus-haritasi.html, Erişim Tarihi: 22 Mart 2017.

[ix] Hanife Kutgi, Türkiye ve Avrupa’nın Suriyeli Sığınmacılara Karşı Yaklaşımı, Bilgi Analiz, Sayı 4, Haziran 2016, s. 3. Bu kaynaktaki tablo UNHRC ve Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nden alınan verilerle güncellenmiştir. Web: http://data.unhcr.org/syrianrefugees/regional.php, Erişim Tarihi 22 Mart 2017.

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.