Tarih:

Paylaş:

Türkiye’nin Yeni Güvenlik Yaklaşımı Bağlamında DEAŞ’la Mücadele

Benzer İçerikler

Birinci Dünya Savaşı sonrası tasfiye edilen Osmanlı İmparatorluğu’nun ardılı olan Türkiye’nin miras olarak aldığı sorunlardan biri de terördür. Söz konusu sorun, Millî Mücadele sonrası kimi zaman etkisini yitirse de genel itibarıyla bir yandan devlet sistematiğini diğer yandan toplumsal yapıyı rahatsız etmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönem ise terör sorununun gerek dünya gerekse Türkiye ölçeğinde tırmanışa geçtiği bir evredir. Bunun temel nedeni ise; İkinci Dünya Savaşı sonrası tesis edilen uluslararası sistemin yapısal kurgusudur. Bahsedilen sistem iki kutuplu bir yapı olarak inşa edilmiş olup; blok liderleri ve bloklar arasında doğrudan bir müdahaleden ziyade, dolaylı ve keskin bir mücadele ile çatışma yaşanmıştır. Söz konusu çatışmada kullanılabilecek vekil aktörler olarak da terör örgütleri tercih edilmiştir.

1960’lardan itibaren ideolojik ve etnik temelli terör örgütleriyle mücadele eden Türkiye, güvenlik yaklaşımını NATO stratejileri üzerinden inşa etmiştir. Bu noktada hem siyasi karar alıcılar hem de güvenlik bürokrasisi ve birimleri terörle mücadelede geleneksel araçlar ile argümanlar üzerinden bir yaklaşım benimsemiş ve terör faaliyetlerinin başladığı süreçten sonrasını planlayan bir yöntemle mesele ele alınmıştır. 2017 itibarıyla ise bu yaklaşımdan vazgeçildiği görülmektedir.

Bu bağlamda gerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları gerekse Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ve Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) kararları göz önüne alındığında terörle mücadelede “önleyici müdahale konsepti”ne geçildiği anlaşılmaktadır. Önleyici Müdahale Konsepti, terör örgütleri veya unsurlarının faaliyete geçmeden veya eylem gerçekleştirmeden önleyici faaliyetler aracılığıyla etkisizleştirilmesidir.

Türkiye’nin yeni güvenlik yaklaşımının bir diğer ayağını ise güvenlik algısı ve güvenliğin sınırları oluşturmaktadır. Yukarıda daha öncede değinilen MGK ve YAŞ kararlarıyla, karar alıcıların açıklamaları ve güvenlik birimlerin faaliyetleri üzerinden bir okuma yapıldığında Ankara; güvenliğini sınırlarının ötesinde tanımlamaktadır. Geleneksel güvenlik anlayışında sınırların hem doğal hem de psikolojik olarak bir koruma sağlamasından ötürü tehditler, iç ve dış tehdit olarak ikiye ayrılmakta ve aktörler doğrudan kendilerine yönelmeyen tehditleri dikkate almamaktalardır.

Oysa ki, günümüzde uluslararası sistemin deviniminin yanı sıra bölgesel ve küresel dinamiklerin dönüşümüyle birlikte değişen güvenlik anlayışı bağlamında, yeni tehdit algıları ve güvenlik konseptleri söz konusu olmuştur. Bu bağlamda sınırların ötesinde doğrudan kendisine yönelmeyen tehditler de devletler için güvenlik sorunu kapsamında ele alınmakta ve önleyici müdahale gerçekleştirilmektedir. Bu yaklaşımın en belirgin ve somut örneği ise 11 Eylül Saldırıları sonrası ABD’nin yeni güvenlik yaklaşımı ve bu çerçevede değerlendirilen Irak Operasyonu’dur.

2003 yılında Irak’ın işgaliyle başlayan Ortadoğu’nun yeniden inşa edilme sürecini hızlandıran Arap Baharı ve ardından meydana gelen kimi gelişmeler, vekil ve hibrit savaş olgusuna bağlı olarak terör örgütlerini sistemin önemli olgusu ve aktörü haline getirmiştir. Söz konusu savaş ve aktörler bağlamında en fazla tehdit edilen ülkelerin başında ise Türkiye gelmektedir. Ankara hükümeti, hem doğrudan bu aktörlerin saldırıları üzerinden bir tehdit algılamakta hem de gerek sınırları içerisinde gerekse dışarısında vuku bulan gelişmelerden dolayı ulusal ve üniter bütünlüğünün muhafazasına yönelik tehditlere maruz kalmaktadır. Bahsedilen tehdidin aktörleri olarak PKK, PYD-YPG ve DEAŞ terör örgütleri ön plana çıkmaktadır. Türkiye, PKK’yla sınırları içerisinde etkin ve keskin bir mücadele sürdürürken, sınırları dışında sahada aktif olan YPG-PYD ve DEAŞ’a karşı da çeşitli enstrümanlarla savaşım vermektedir.

Yukarıda tanımlanan yeni güvenlik yaklaşımı ve tehditler bağlamında mücadelelerin yürütüldüğü terör örgütü olarak ise DEAŞ karşımıza çıkmaktadır. 2013 yılında DEAŞ’ı terör örgütleri listesine alan ve 2015 Ağustos’unda DEAŞ karşıtı koalisyona katılan Türkiye, son dönemde hem Suriye hem de Irak’ta gerçekleştirilen operasyonlarla saha hakimiyetini kaybeden söz konusu terör örgütünden kaynaklı yeni tehdit algılamasına sahiptir. Bu bağlamda otorite tesis ettiği alanların muhafazası ve yeni alanlar açma stratejisinden uzaklaşan DEAŞ, klasik terör saldırıları ve uyuyan hücrelerin bireysel eylemler yapması yönünde karar almıştır. Buna ek olarak; DEAŞ hala güçlü olduğu mesajı vermek adına Türkiye’de eylem gerçekleştirebilir. Daha da önemlisi son dönemde Irak ve Suriye politikaları bağlamında, Batı ile Ankara yönetiminin ayrışmasının dikkate alınması gerekir.

Bu tür ayrışmaların yaşandığı dönemlerde çeşitli terör örgütleri vekil aktör olarak kullanılmış ve Türkiye’de terör eylemleri gerçekleştirilmiştir. Ankara yönetimi ise özellikle Suriye sınırındaki geçişlerden kaynaklı sızmalar ve Batı ile Ortadoğu arasında DEAŞ terör örgütünün militan transferine ek olarak adam devşirme uygulamalarını engellemeye çalışmaktadır. Ayrıca, bahsedilen devlet yeni güvenlik anlayışı çerçevesinde tehditleri önceden önleme ve etkisizleştirme stratejisine geçmiştir. Gerek Türkiye’nin yeni tehdit algılaması gerekse yeni güvenlik konsepti son dönem operasyonlarının altında yatan temel nedenler olarak ele alınabilir.

Bu noktada belirtilmesinde yarar olan önemli bir diğer husus da devletin, uluslararası ve(ya) bölgesel barışı tehdit eden terörizmle mücadelesinin uluslararası kamuoyuna da verilmek istenen bir mesaj olarak yorumlanması gerektiğidir. Batı’nın terörizmle mücadelede ikircikli duruşuna rağmen Türkiye hem kendisi hem bölge hem de Batı için önemli bir tehdit oluşturan söz konusu örgütle mücadeleye hız vermektedir. Etnik terör sorunuyla mücadele eden Ankara hükümeti, dini argümanları kullanan yeni bir terör yapılanmasının ülke sınırlarında etkin hale gelmesini istememektedir.

Dr. Kadir Ertaç ÇELİK
Dr. Kadir Ertaç ÇELİK
ANKASAM Uluslararası İlişkiler Danışmanı Dr. Kadir Ertaç ÇELİK, lisans eğitimini Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde, yüksek lisans ve doktora eğitimini ise Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda tamamlamıştır. Günümüzde Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi olan Çelik’in başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, Türk Dünyası, güvenlik ve stratejidir.