Tarih:

Paylaş:

Ukrayna Savaşı’nın Suriye’ye Etkisi: Oyunun Kuralları Değişir mi?

Benzer İçerikler

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Ukrayna’da yaşanan savaşın olası etkileri tartışılırken; bir başka çatışma sahası olan Suriye’nin de bu süreçten etkilenip etkilenmeyeceği veya etkilenirse nasıl bir durum ortaya çıkacağı soruları gündeme gelmektedir. Öncelikle Ukrayna’daki gidişatın Suriye’deki durumu belirsizleştirmesi muhtemeldir. Bu belirsizlik özellikle ekonomik anlamda öne çıkmakla birlikte, güvenlik noktasında da kendini hissettirmektedir. Bu çerçevede Ukrayna’daki savaşın gidişatıyla Suriye’deki aktörlerin davranışları arasında bir etkileşim olduğu ifade edilebilir.

İlk olarak ekonomik yansımalara bakıldığında, Ukrayna Savaşı’ndan önce de Suriye halkının büyük bir çoğunluğunun yoksulluk içerisinde yaşadığı, insani yardıma bağımlı olduğu ve dahası gıda güvenliğinden yoksun bir yaşam sürdüğü bilinmektedir. Bu koşullar altında, Ukrayna’da yaşanan savaşın tarım ve sanayi faaliyetlerine yönelik girdilerde azalmaya yol açması beklenen bir durumdur. Söz konusu durum, Suriye’nin savaştan etkilenmesine ve dolayısıyla Suriye halkının koşullarının daha da olumsuzlaşmasına neden olacaktır.

Bu ortamın Karadeniz üzerinden yapılan sevkiyatları sekteye uğratması, gemilerin hareket kabiliyetlerini azaltması ve sigorta maliyetlerinin artması gibi meseleler, Suriye’yi olumsuz etkileyecektir. Ayrıca savaş, tarım ve sanayi ürünlerinin fiyatlarını arttıracak ve Suriye’deki insani ihtiyaçların daha da genişlemesine neden olacaktır. Böyle olası bir insani kriz durumunda ise her ne kadar yönetimler alternatif yollar bulmaya gayret etse de aşırı yoksulluk ve kitlesel işsizliğin yaşanma olasılığı artmakta ve nihayetinde bölgenin istikrarsızlaşması kaçınılmaz hale gelebilmektedir.

Ukrayna’daki savaşın uzaması, piyasaları da etkilemektedir. Bu yüzden emtia ve enerji fiyatlarının yüksek seyretmesi, tedarik zincirlerinin aksaması, güvenilir alternatif kaynakların bulunmasının zorlaşması ve enflasyonist dalgaların tetiklenmesi küresel ölçekte beklenen bir durumdur. Dolayısıyla savaşın uzun süreli olması ve bunun piyasalara etkisi, Suriye gibi kriz bölgelerine daha az mali yardım sağlanması sonucunu gündeme getirmektedir.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2585 sayılı kararının 2022 yılının Temmuz ayında oybirliğiyle kabul edilmesinin ardından 6 ay boyunca Türkiye-Suriye arasındaki Bab al-Hawa hava sınır kapısının kullanılması kararlaştırılmıştır. Bu da daha az mali yardım sağlanmasının söz konusu olmadığını göstermektedir. Ayrıca arz kaybı, artan fiyatlar ve ihtiyaç duyan insan sayısındaki artış gibi hususların varlığını koruması, Suriye özelinde bölgeye temin edilen fon seviyelerinin zamanla etkilenecek olması beklenen bir gelişmedir. Nitekim Suriye’deki insani ihtiyaçların boyutunun genişliği düşünüldüğünde, mevcut durumda dahi taahhüt edilen fon seviyelerinin ihtiyaçları karşılamaya yetmediği bir gerçektir. Bu çerçevede Ukrayna’daki savaşın etkisiyle birlikte, ihtiyaç açığının büyümesi ve Suriye’de yatırımlar için henüz elverişli bir ortam oluşmaması, ekonomik alanda iyileşmenin muhtemel olamayacağına işaret etmektedir.

Öte yandan Suriye Hükümeti’nin en önemli destekçisi olan Moskova’nın ekonomik yaptırımlara maruz kalması ve söz konusu yaptırımların şiddetinin gelecekte daha da artma ihtimali, Rusya ekonomisinin olumsuz etkileneceğinin habercisidir. Bu da Suriye’ye yönelik ekonomik desteğin azalması olasılığını gündeme getirmektedir. Mevzubahis durum, yeniden inşa süreci de dahil olmak üzere, Suriye’nin ekonomik kalkınmasını yavaşlatabilir. Dolayısıyla Ukrayna’yla olan savaş hem Rusya’nın Suriye’ye yönelik mevcut kapasitesinin azalması hem de Suriye’deki insani krizin derinleşmesi ihtimalini arttırmaktadır.

İkinci olarak, Ukrayna’daki savaşın Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığını kısa vadede etkilemesi olası gözükmemektedir. Daha açık bir ifadeyle, Moskova’nın Suriye’deki askeri varlığını azaltma ve/veya dikkatini ve kaynaklarını bu bölgeden Ukrayna cephesine yöneltme gibi bir hamlede bulunması en azından yakın gelecekte beklenmemektedir. Her ne kadar 23 Nisan 2022 tarihinden bu yana Türkiye’nin Suriye’ye asker taşıyan sivil ve askeri tüm uçaklara hava sahasını kapatması, Rusya’nın Suriye’ye yönelik tedarikini yavaşlatsa da Moskova’nın bunu tamamen durdurmadığı bilinmektedir. Nihayetinde Rusya’nın bölgedeki hava ve deniz üsleri, stratejik önemini korumakta; diğer bir ifadeyle bölgedeki askeri varlığının temelini oluşturmaktadır.

Rusya’nın Suriye’deki askeri varlıklarla ilgili yaklaşımı daha çok Suriye askerleri, milis güçler, özel askeri şirketler ve Rusya askerlerin rotasyonu çerçevesinde gündeme gelmektedir. Bu açıdan ele alındığında Moskova yönetimi, bölgedeki askeri gücünü çekmekten ziyade “gönüllüler” olarak tanımlayabileceği Suriye askerleri, milis güçler ve özel askeri şirketlerden oluşan grupların Ukrayna’ya konuşlanmasına imkân verebilir. Henüz bu türden bir konuşlanma olduğuna dair somut veriler bulunmasa da savaşın uzaması halinde böyle bir senaryonun gündeme gelmesi mümkündür.

Ukrayna’daki savaş uzadıkça Suriye’deki Rusya birlikleriyle Ukrayna’daki birlikler arasında rotasyon yapılması da gündeme gelebilir. Ancak bu türden bir rotasyonun Rusya birlikleri arasında dikkat dağınıklığına yol açması da olasıdır. Böyle bir dikkat dağınıklığının, Suriye’de boşluk oluşturacağı ve bu güç boşluğundan özellikle de Devletü’l Irak ve’ş Şam (DEAŞ) gibi terör örgütlerinin yararlanacağı öngörülebilir. Dahası, bölgede zaten var olan insani krizin Ukrayna Savaşı’nın yarattığı piyasa etkisiyle derinleşmesi beklenmektedir. Bu da bölgesel istikrarsızlıkları tetikleyecektir. Böylesi bir ortamda oluşabilecek herhangi bir güç boşluğu, terör örgütü DEAŞ’ın yeniden canlanmasını mümkün hale getirebilir.

Bu bağlamda Moskova yönetiminin Ukrayna’yla olan savaşının varoluşsal bir önem taşıdığı ve Suriye’nin Ukrayna Savaşı’na nazaran arka planda kaldığı görülmektedir. Ne var ki buradan Rusya’nın Suriye’ye yönelik politikasını ihmal ettiği sonucu çıkarılmamalıdır. Nihayetinde Moskova’nın Suriye politikasında başarısızlığı göze alamayacağı bir gerçektir. Her ne kadar Kremlin, Ukrayna’daki savaşa ağırlık verse de Suriye’deki çıkarlarını koruyan hamlelerini sürdürecektir. Ancak Rusya’nın kısa vadede Suriye’de silahlı çatışmaları tetikleyecek ve/veya bölgede var olan Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başta olmak üzere diğer aktörlerle ilişkilerinde gerilimi tırmandıracak faaliyetlerden kaçınması beklenmektedir. Ayrıca Rusya’nın bölgesel aktörlerle Şam yönetiminin ilişkilerini normalleştirmeye yönelik girişimlerde bulunması ve bu sayede Esad rejiminin konumunu güçlendirmeye çalışması ihtimal dahilindedir.

Kremlin, kendi rejiminin güvenliğine yönelik bir tehdit algılaması halinde ise Suriye politikasında değişikliğe gidebilir. Örneğin hem Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyesi ülkeleri taviz vermeye zorlamak ve/veya dikkatleri Ukrayna’dan başka yöne çevirmek amacıyla Suriye’de kendi kontrolü altındaki bölgelerde çeşitli eylemlerde bulunabilir.

Bu noktada Suriye’de Rusya kaynaklı oluşabilecek bir güç boşluğunun İran’ın bölge üzerindeki nüfuzunu genişletmesine vesile olabileceği de vurgulanmalıdır. Yalnızca askeri rotasyon bağlamında değil; Rusya’nın Suriye’deki birliklerinin büyük bir kısmını veya tamamını Ukrayna’ya sevk etmesi de bölgedeki stratejik noktalarının güvenliğini sağlama konusunda risk oluşturabilir. Böyle bir ortam ise Tahran’ın Suriye üzerindeki güvenlik ve ekonomik faaliyetlerinin genişlemesine imkân yaratacaktır. Nitekim Ukrayna’daki savaşın başlamasından beri İran ve İran’ın etkisi altındaki grupların bölgedeki faaliyetlerinde dikkat çekici bir artış vardır. Her ne kadar Moskova’nın bölgedeki en yakın müttefiki Tahran olsa da Rusya’nın Ukrayna’ya öncelik vermesi, Tahran’ın Suriye’deki etkisini yeni koşullara uyarlamaya çalışmasını gündeme getirmektedir. Daha açık bir ifadeyle, Rusya’nın Suriye’deki baskın varlığı, İran’ın bölgedeki faaliyetlerini kısıtlayan bir durumdur. Bu anlamda Moskova’nın Ukrayna’ya odaklanması, İran’ın özellikle de Suriye’nin doğusunda ve güneyinde nüfuzunu arttırmaya yönelmesiyle neticelenebilir. Dolayısıyla ABD’nin bölgedeki varlığını sona erdirme ve İsrail sınırında etkili olma hedefleri bulunan İran’ın bölgede nüfuzunu genişletmeye dönük faaliyetlerde bulunması azımsanmayacak bir olasılıktır.

Ayrıca İran’ın bölgedeki tavrının aynı zamanda nükleer müzakerelerin akıbetiyle de yakından ilgili olduğu unutulmamalıdır. Bilindiği üzere, dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’ın nükleer faaliyetlerinin sınırlandırılmasını içeren Kapsamlı Ortak Eylem Planı’ndan (KOEP) 2018 yılında çekilmesi ve İran’a yönelik yaptırımları yeniden uygulanmaya koymasıyla Tahran, uranyum zenginleştirmesi faaliyetlerine ağırlık vermiş; Rusya ve Çin ise İran’ın nükleer faaliyetlerine desteğini sürdürmüştür.

Joe Biden’ın ABD Başkanı seçilmesinin ardından Washington yönetimi, Tahran’la yeniden müzakerelere dönülebileceğine yönelik açıklamalarda bulunmuştur. Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in konuya ilişkin görüşmeler yapmak üzere İran’a gitmesinin ardından nükleer müzakerelerin Doha’da sürdürülmesi kararlaştırılmış; ancak ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada Tahran yönetiminin talepleri nedeniyle müzakerelerin gerçekleşmeyeceği duyurulmuştur.

Şimdilik nükleer müzakerelerin seyri belirsizliğini korusa da bu konuda yaşanacak gelişmelerin İran’ın Suriye’deki faaliyetlerini etkilemesi mümkündür. Buna göre, İran’la nükleer anlaşmaya dönülmesi ve bu ülkeye yönelik yaptırımların askıya alınması, Tahran yönetiminin desteklediği grupların, Suriye’deki ABD etkisini kırmaya yönelik faaliyetlerinin azalmasına neden olabilir. Diğer bir ifadeyle, nükleer müzakerelerin başarılı olması ve anlaşmanın restorasyonu, Suriye’deki gerilimin tırmanmasını engelleyecek bir etki yaratabilir. Buna karşılık Tahran’la yapılacak nükleer müzakerelerin başarısız olması, gerilimin tırmanmasına ve Rusya’nın Ukrayna’daki savaşa ağırlık vermesi halinde İran’ın Suriye’deki nüfuzunun artmasına yol açabilir.

27 Şubat 2022 tarihinde Beşar Esad’ın güvenlik danışmanlarından Ali Memluk’ün Tahran’da üst düzey yetkililerle görüşmesi ve 23 Mart 2022 tarihinde İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın Suriye’yi ziyaret etmesi dikkat çekici gelişmelerdir. Dolayısıyla Rusya ve İran gibi küresel ve bölgesel aktörlerin Suriye’ye olan ilgileri devam etse de Ukrayna Savaşı nedeniyle bu aktörlerin öncelikleri yaklaşımları ve kapasiteleri değişebilir. Ancak buradaki olası değişiklikleri kapsamı da savaşın süresi ve gelişimiyle yakından ilgilidir.

Washington yönetiminin çıkar ve kapasitesinin ise Suriye özelinde şu an için değişmediği söylenebilir. Diğer bir ifadeyle Ukrayna’daki savaş, henüz ABD’nin Suriye’deki önceliklerini değiştirecek bir etkiye sahip değildir. ABD’nin mevcut politikasında bir değişim yaşanması, ancak Ukrayna’daki savaşın uzaması veya domino etkisi yaratarak yayılması halinde gündeme gelebilir. Örneğin, Ukrayna Savaşı sebebiyle uluslararası finansman konusunda Suriye’ye yönelik yardımların istikrarsızlaşması, Şam yönetiminin kontrolü dışındaki bölgelere BMGK’nın 2285 sayılı kararı çerçevesinde yapılan yardımların Rusya tarafından boykot edilmesi veya oluşabilecek bir boşlukta terör örgütü DEAŞ’ın yeniden canlanması, ABD’nin mevcut stratejisinde bir değişikliğe sebep olacaktır.

Sonuç olarak, Ukrayna’da yaşanan savaşın Suriye’yle kesişmesi kalkınma programından askeri varlığa kadar bir dizi durumu olumsuz etkileyebilir. Ukrayna Savaşı’nın sınırlı bir seviyede seyretmesinin ve süresinin çok uzamamasının Suriye’deki durumun negatif yönde ilerlemesine yol açmayacağı açıktır. Bilindiği üzere, herhangi bir aktörün statükoya meydan okuması için maliyet-fayda analizi sonucunun tatmin edici düzeyde olması önemli bir etkendir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, Rusya ve ABD gibi aktörlerin Suriye’deki statükoyu korumak istedikleri ve dahası maliyeti yüksek faaliyetlerden kaçındıkları gözlenmemektedir. Ancak savaşın seyri, “uzun süreli bir çatışmanın ardından artan şiddet dalgası ve sonrasında düşük seviyeli çatışmayla çeşitli alanlarda oluşan donmuş cepheler” şeklinde tezahür edebilir.

Rusya’ya yönelik yaptırımların ise devam etmesi muhtemeldir. Bununla birlikte söz konusu yaptırımların dozunun daha da artması olasılık dahilindedir. Bu nedenle Rusya tarafından Suriye’ye sağlanan destekte birtakım aksaklıkların yaşanması mümkündür. Ancak bu gelişmelerin Rusya’nın bölgedeki etkisinin azalmasına sebebiyet vermeyeceği söylenebilir. Rusya’nın Ukrayna Savaşı’na dikkatini vermesi nedeniyle Suriye’yi öncelikli gündem maddelerinden çıkarması ise İran’ın bölgedeki nüfuzunu arttırabilir. Bu durum, özellikle de ABD ve İsrail’i tedirgin edecektir. Bu nedenle Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Ürdün gibi kimi müttefik bölge ülkeleri, İran’ı dengelemek adına Esad yönetimiyle ilişkilerini geliştirebilir. Tüm bu olasılıklar varlığını göz ardı edilmeyecek meseleler olsa da Ukrayna Savaşı’nın Suriye’ye ilişkin en önemli yansımasının insani kriz boyutunda yaşanacağı söylenebilir.

Doç. Dr. Fatma Anıl ÖZTOP
Doç. Dr. Fatma Anıl ÖZTOP
Doç. Dr. Fatma Anıl Öztop Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir. Doktorasını “Karar Birimlerinin Dış Politika Yapım Sürecinin İşleyişine Etkileri: Türk Dış Politikası Örneği” adlı çalışmasıyla Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan, yüksek lisans derecesini Türkiye Cumhuriyeti Tarihi üzerine “Türk-İngiliz İlişkileri (1939-1945)” isimli çalışmasıyla Fırat Üniversitesi’nden, lisans eğitimini ise uluslararası ilişkiler üzerine Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden almıştır. Çalışmalarını terörizm, devlet-içi çatışmalar ve dış politika üzerine yoğunlaştıran Dr. Öztop’un Terrorism and Political Violence, Middle Eastern Studies gibi çeşitli dergilerde yayınlanmış makaleleri, kitap bölümleri ve “Terörizm ve Kadın: Fail mi Kurban mı? (2022)”, “Türk Dış Politikası Yapım Sürecinde Karar Birimlerinin Etkileri (2016)” ve “Dış Politika Analizi Üzerine Okumalar (E. Efegil ve R. Kalaycı ile birlikte, 2020)” adlı kitapları mevcuttur. 2011 yılında Fırat Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Uzman olarak göreve başlayan Öztop, bu görevini 2016 yılına kadar sürdürmüştür. 2016 yılından itibaren Kocaeli Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmaya devam eden Dr. Öztop, evli ve iki çocuk annesidir.