Tarih:

Paylaş:

Washington-Tahran Hattında Savaşın Ayak Sesleri: Zarif’e Yönelik Yaptırım Kararı

Benzer İçerikler

31 Temmuz 2019 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi, İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’i İran Dini Rehberi Ayetullah Ali Hamaney’e hizmet ettiği gerekçesiyle yaptırım listesine eklemiş ve bu gelişme, uluslararası kamuoyunun en çok tartıştığı konu başlıklarından biri olmuştur.

Mevzubahis karar, Zarif’in ABD’deki varlıklarının dondurulmasını ve İran Dışişleri Bakanı’na seyahat kısıtlaması getirilmesini öngörmektedir. Kararın ardından sosyal medya ağı Twitter üzerinden açıklama yapan Zarif ise “Ben ve ailem üzerinde hiçbir etkisi olmayacak. Çünkü İran dışında hiçbir mülküm ve varlığım yok.”[1] diyerek kendisine uygulanacak yaptırımın mühim bir olay olmadığını dile getirmiştir. Ancak yaşanan gelişmenin Washington-Tahran hattındaki krizde yeni bir aşamaya geçildiğini gösterdiği de ortadadır. Dolayısıyla Zarif’e yönelik yaptırım kararı, uluslararası siyaset açısından oldukça önemli bir olaydır.

İran Dışişleri Bakanı’nın ülkesinin idari yapısının başında bulunan isme çalıştığı gerekçesiyle yaptırım listesine eklenmesi absürt bir durum gibi görünse de kararın asıl amacı, İran’ın diplomatik anlamda ABD tarafından muhatap alınmayacağının ortaya konulmasıdır. Zira bu kararla Trump yönetimi, İran politikasında değişikliğe gittiğini ve geçmişe kıyasla çok daha sert bir dönemin başladığını net bir şekilde gözler önüne sermiştir.

Bilindiği gibi ABD, İran’a yaptırım uygulamaya başladığı 5 Kasım 2018 tarihinden itibaren söz konusu ülkeye yönelik baskıyı artırmış ve bu kapsamda daha çok İslam Devrimi sonrasında teşkil edilen stratejik kurumları hedef almıştır. Nitekim Washington, 8 Nisan 2019 tarihinde İslam Devrimi sonrasında İran’ın en önemli hedefi olan “rejim ihracı” politikasının uygulayıcısı konumundaki Devrim Muhafızları Ordusu’nu (DMO) terör örgütü ilan etmiş ve sonrasında da 24 Haziran 2019 tarihinde Dini Rehberlik makamında bulunan Hamaney’i yaptırım listesine eklemiştir. Görüldüğü üzere Trump yönetimi, ilk aşamada İran’daki rejime egemen olan muhafazakârları hedef haline getirmiş ve onların ülke üzerindeki etkisini kırmaya çalışmıştır. ABD’nin bu politikasının amacının muhafazakârlar ile reformistler arasındaki farklılıkları kullanarak rejim içi hesaplaşma yoluyla İran’ı yıkmak olduğu öne sürülebilir. Zira ABD, rejim içi hesaplaşmayı tetikleyerek yaptırım baskısı nedeniyle ekonomik tablonun ağırlaştığı ülkede, halk ayaklanması yaşanabileceğini düşünmüştür. Bu nedenle de Washington yönetimi, bir anlamda “kaleyi içten fethetmek” için muhafazkarlar ile reformistleri ayrıştırmaya çalışmıştır. Ancak Zarif’in yaptırım listesine eklenmesi bu durumu değiştirmiş ve ABD’nin stratejisini güncelleyerek bu aşamadan sonra İran’ın devlet yapısını topyekûn hedef alacağını göstermiştir.

Kısaca hatırlatmak gerekirse Trump, 8 Mayıs 2018 tarihinde İran’ın terörü finanse ettiği gerekçesiyle Kapsamlı Ortak Eylem Planı’ndan (KOEP) ülkesini çekmiş ve ardından Barack Obama döneminde imzalanan bu anlaşmanın İran’ı “ehlileştirmek” için yetersiz bir anlaşma olduğunu belirtmiştir. Daha sonra da Beyaz Saray’dan yapılan açıklamalarda ABD, İran’ın Suriye ve Irak’taki varlığını sonlandırmasını talep etmiş ve söz konusu ülkenin balistik füze programını da sınırlandırmayı öngören yeni bir anlaşma yapmak için müzakerede bulunmak istediğini duyurmuştur. Zarif’e yönelik yaptırım kararına kadar Trump’ın İran politikasındaki amacının Obama’dan “daha iyi bir anlaşma yapmak” olduğu iddia edilmiştir. Ancak ABD, bahsi geçen kararla birlikte diplomasiyi arka plana itmiştir. Aslında Trump, diplomasiyi arka plana iteceğinin mesajını, Zarif’e yönelik yaptırım kararından iki gün önce sosyal medya sitesi Twitter’daki hesabından yaptığı açıklamayla üstü kapalı olarak vermiştir. Çünkü Trump, 29 Temmuz 2019 tarihinde yazdığı iletide, “Unutmayın, İranlılar hiç savaş kazanmamıştır; ancak hiçbir müzakereyi de kaybetmemiştir.”[2] diyerek İran’la müzakere girişiminde bulunma sürecinin sonlanacağına işaret etmiştir. Dolayısıyla Zarif’e yönelik yaptırım kararı, beklenmeyen bir gelişme değildir. Ancak ABD’nin İran konusunda böylesi bir strareji değişikliğine gitmesinin nedenleri de merak konusudur. Bu değişikliğin sebebini ise son bir hafta içerisinde medyaya düşen iki farklı haberden anlamak mümkündür.

Bunlardan ilki Zarif’in Temmuz ayı içerisinde Beyaz Saray’a davet edildiği iddiasıdır. Bu iddiaya göre Zarif, 15 Temmuz 2019 tarihinde Cumhuriyetçi Parti Senatörü Rand Paul’la buluşmuş ve Paul tarafından Trump’la görüşmek üzere Beyaz Saray’a davet edilmiştir. Ancak Tahran yönetimi, bu görüşmeye izin vermemiştir.[3] Medyada yer alan ikinci haber ise 29 Temmuz 2019 tarihinde basına yansıyan ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun İran’ı ziyaret etmek istediği; lakin Tahran’ın bunu da reddettiği iddiasıdır.[4] Bu iki gelişmenin ardından ABD, İran’la müzakere etmeye çalışmanın beyhude bir çaba olduğunu düşünerek İran stratejisinde değişikliğe gitmiş olabilir. Öte yandan Tahran’a gitmesi durumunda Pompeo, televizyon programına katılarak İran halkına seslenmek istemiştir. Bu talep de Washington’un Tahran’la iletişimi sürdürmek istediği şeklinde yorumlanamaz. Belki de ABD, İran’la müzakere yapmak istediğini dile getirerek; ancak somut çözümler için de adım atmayarak İranlıları uzlaşmaz taraf olarak göstermek istemiştir. Tüm bu gelişmeler ışığında, İran’da rejime egemen olan ve müzakerelere karşı çıkan muhafazakârların savaş istediği öne sürülebilir. Reformistler ise ülkenin dış politikasını yönlendirebilecek güçte değildir. Bu nedenle de ABD, reformistlerin iktidar olmalarına rağmen muktedir olamadıklarını görmüş ve İran stratejisinde yeni bir aşamaya geçmiştir.

Yeni stratejiyle birlikte artık ABD’nin de savaş seçeneğini daha yüksek sesle tartışmaya başlayacağı iddia edilebilir. Zira İranlı eski Büyükelçi Afşar Süleymani’nin de “Bir ülke ile müzakere yapmak istiyorsanız şunu bilirsiniz: Diplomasi kurumunun başında dışişleri bakanı vardır ve müzakereyi o yapar.”[5] sözleriyle vurguladığı üzere, gelinen noktada ABD’nin İran’la müzakere etmek gibi bir beklentisi kalmamıştır. Bu nedenle de Washington ile Tahran arasındaki gerilimin daha da artacağı öne sürülebilir.

Tüm bu tespitler ışığında iki ülke arasındaki ilişkilerde yaşanabilecek gelişmelere değinmek gerekirse, İran’ın aşamalı olarak KOEP’teki taahhütlerinden vazgeçmeye devam edeceği ve nihayetinde bahse konu anlaşmadan çekilebileceği ifade edilebilir. ABD ise İran karşısında İngiltere ve Körfez’deki Arap ülkelerinden oluşan ittifakı sağlamlaştırmaya ve İran karşıtı cepheye Kıta Avrupası’nı da dahil etmeye çalışacaktır. Cephenin genişlemesi, Washington’un olası savaşı meşrulaştırmasını da sağlayabilir. Savaş olasılığı karşısında Tahran ise son dönemde Abu Dabi’yle olan yakınlaşmasındaki gibi, Washington’un müttefikleriyle iletişim kurarak söz konusu ittifaka dahil olan aktörleri ayrıştırmaya çalışacak ve Avrupalı devletlerin diplomatik desteğini sürdümesine yönelik çeşitli girişimlerde bulunacaktır.


[1] “Muhammed Cevad Zarif Yaptırım Listesinde-İran: ABD Çocuk Gibi Davranıyor, Rasyonel Düşünme Gücünü Kaybetti”, BBC Türkçe, https://www.bbc.com/turkce/49184571, (Erişim Tarihi: 03.08.2019).

[2] @realDonaldTrump, “Just Remember, the Iranians never Won A War, but never Lost A Negotiation!”, Twitter, https://twitter.com/realDonaldTrump/status/1155941248705761280, (Erişim Tarihi: 03.08.2019).

[3] Ahmet Dursun, “Zarif Trump’la görüşmek için Beyaz Saray’a davet edildi”, Anadolu Ajansı, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/zarif-trumpla-gorusmek-icin-beyaz-saraya-davet-edildi/1548536, (Erişim Tarihi: 03.08.2019).

[4] “Pompeo: İran Halkının, Hamaney Rejimi Hakkinda Gerçekleri Duymasindan Endişe Ediyorlar”, Şarkul Avsat, https://aawsat.com/turkish/home/article/1834361/pompeo-iran-halk%C4%B1n%C4%B1n-hamaney-rejimi-hakk%C4%B1nda-ger%C3%A7ekleri-duymas%C4%B1ndan-endi%C5%9Fe, (Erişim Tarihi: 03.08.2019).

[5] “İranlı Uzmanlara Göre Washington Tahran’la Tüm Köprüleri Attı”, Yeni Şafak, https://www.yenisafak.com/dunya/iranli-uzmanlara-gore-washington-tahranla-tum-kopruleri-atti-3500806, (Erişim Tarihi: 03.08.2019).

Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN
Dr. Doğacan BAŞARAN, 2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ‘’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.