Tarih:

Paylaş:

Yemen’de Kararlı Fırtına Koalisyonundan Sonra Sudan – İran İlişkileri

Benzer İçerikler

2010 yılında Tunus’ta başlayan Arap Baharı’ndan sonra Arap ülkeleri, günümüzde halen gündem konusu olmaya devam etmektedir. Yemen, bu ülkelerden sadece biridir. 33 yıldır ülkeyi yöneten Ali Abdallah Saleh halk ayaklanmasıyla 2012 yılında devrildikten sonra, ülkede sürekli kaosun hakim olduğu bir yapı ortaya çıkmıştır. Saleh’in yönetimden çekilmesiyle, yardımcısı olan Abdurabu Mansour Hadi Devlet Başkanı olmuştur. Fakat Saleh’in etkisinin halâ devam ettiği yönündeki tartışmalar sürmekte ve ülkenin birçok şehrinde Hadi’nin yönetimine karşı protestolar gerçekleşmektedir. 

Önümüzdeki tabloyu doğru değerlendirebilmek adına Hadi’nin, Saleh’ten istikrarsız bir ülke teslim aldığını söylemek yerinde olacaktır. Ülkenin doğusunda, terör örgütü Al-Qaeda/ El-Kaide bazı bölgeler üzerinde hakimiyet kurmuş durumdadır. Kuzeyde ise daha geniş bir alanda Husiler’in kontrolü söz konusudur. Güç ve otorite boşluğundan doğan hareket alanında mücadele içerisinde olan gruplar, yalnız bunlarla sınırlı değildir. Bunun yanında Saleh’in destekçileri  başkent Sana’da pasif de olsa direniş faaliyetlerinde bulunmaktadırlar. Görüldüğü üzere bütün gruplar, ülkenin iç savaşa sürüklenmesi riskine rağmen, kendi hakimiyetlerini kurmak adına  mücadele etmeye devam etmekten geri durmamaktadırlar. 

Öte yandan devam eden bu iç çekişmenin faturası gittikçe ağırlaşmakta ve nihayetinde ülkenin uzun yıllar tadil edemeyeceği olumsuz sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Örneğin Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre; iç savaşın başlamasından bu yana koalisyon uçaklarının müdahalesiyle 1 milyondan fazla insan evsiz kalmıştır. Bunun yanında, yaklaşık 2280 insan hayatını kaybetmiş ve 10 binin üzerinde insan yaralanmıştır. Yemen’in içerisinde bulunduğu ekonomik ve toplumsal durum göz önüne alındığında, Yemen’deki kriz bugün çözülse dahi, toplumsal travmanın atlatılabilmesinin uzun yıllar alacağı söylenebilmektedir. 

Husi grubu, İran’ın desteğiyle Sana’yı ele geçirerek, Hadi’yi Sana’yı terk etmeye zorlamıştır. İran’ın Suriye’de oynadığı rolden rahatsızlık duyan Suudi Arabistan, ev sahipliğini kendisinin yaptığı bir toplantıyla, Arap Dünyası’na tabiri caizse “abilik” yapmak istemiştir. Ayrıca Suudi Arabistan, oluşturmaya çalıştığı koalisyonun kapasitesini ve meşruluğunu artırmak adına Haremeyn Şerif’in (Mekke ve Medine toprakları) İran’ın tehdidi alında bulunduğunu kamuoyuna lanse etmiştir. Ayrıca Yemen’de seçimle gelmiş meşru hükümeti isyanla devirerek ele geçiren Husiler’e karşı da, Hadi’nin çağrısı üzerine koalisyonu konumlandırarak, oturduğu zemini genişletmiştir.

Sudan’ın Katılması ve İran ile İlişkileri Kesmesi 

Sudan, Suudi Arabistan’ın koalisyon çağırısına ilk cevap veren ülkelerden biridir. Hartum rejimini, kendisini 1990’lı yılların başından beri destekleyen Tahran rejimiyle ilişkilerini sekteye uğratmak pahasına Suudi Arabistan’ın yanında yer almaya iten bazı ekonomik, askeri ve siyasi sebepler mevcuttur. 

Konu siyasi açıdan ele alındığında, Sudan’da bazı baskı gruplarının Hartum hükümetinin dış politikasından memnun olmadığı görülmektedir. Aynı zamanda, İran’ın ülkede uzun yıllardır devam eden nüfuzundan rahatsız olan gruplar da vardır. Bu gruplar, hükümeti İran’ın kültür merkezlerini kapatmaya ve İran ile ilişkileri kesmeye zorlamışlardır. 3 Eylül 2014 tarihinde de, sarsıcı bir şekilde İran’ın bütün kültür merkezleri kapatılmış ve İran ile ilişkiler kesilmiştir.i

Askeri sebeplerin başında ise Sudan ve İran’ı ortak noktada buluşturan hususlar; ABD düşmanlığı ve Hamas’a finans ve silah desteği sağlanması noktasıdır. Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan, bu ilişkilerden rahatsızlıklarını açık bir şekilde göstermişlerdir. 

Sudan’ın söz konusu koalisyonda yer almasını sağlayan bir diğer etken ise, İsrail uçaklarının Hartum’da İran’a ait bir silah fabrikasını bombalaması olmuştur. Bunun üzerine Kızıl Deniz’de, İran’ın üs kurması için anlaşma yapılmak üzere görüşmelere başlanmıştır. Fakat Suudi Arabistan, bu kurulacak üs ile İran’ın tehdidi altında kaldığını düşünerek, Sudan ile ekonomik ilişkilerini kesmiştir. Böyle ani ve keskin bir yaptırım beklemeyen Sudan ise, yeni konumunu Suudi dostlarının yanında belirlemekten çekinmemiştir.

Ekonomik sebeplere gelindiğinde; 2011 yılında Güney Sudan’ın ayrılmasıyla petrol gelirlerinin % 75’i Güney’de kalmıştır. Dolayısıyla Sudan’ın ekonomisi zorluklarla boğuşmaktatır ve enflasyon % 46 oranında artış göstermiştir. 2013 yılının Eylül ayında ise, tüm bu ekonomik ve siyasi olumsuzlukların sıkıştırdığı halk ayaklanmıştır. Fakat ayaklanmayı bastırmak için kolluk kuvvetlerinin tepkisi hayli sert olmuştur. Hartum hükümeti, gösterileri şiddetle bastırması sonucunda uluslararası toplumda yalnızlığının artacağını düşünmüştür. Bu noktada Suudi Arabistan daha kritik bir pozisyona gelmiştir. Sudan’ın en büyük yatırımcısı Suudi Arabistan’ın koalisyon için bir çağrı yapması, yaşanılan ekonomik krizin çözülmesi için ayağa kadar gelen bir fırsat olarak görülmüş ve çağrıya tereddütsüz cevap verilmiştir.

Sonuç olarak; Sudan, Arap ordularına İsrail’e karşı savaşlarında daha önce de asker göndermiş; özellikle 1973 Arap-İsrail Savaşı ve Lübnan’da 1970’li yıllarda ortaya çıkan iç savaşa katılmıştır. Dolayısıyla, söz konusu savaş hafızası da hesaba katıldığında, tüm bu etkenler Sudan’ın koalisyonlara katılmasında etkili olan sebepler olarak ortaya çıkmaktadır. Şimdi ise bir başka koalisyonun içerisinde bulunarak fayda sağlamayı uman Sudan’ın kazanımlarının mı yoksa kayıplarının mı daha fazla olacağı, ilerleyen günlerde görülecektir.

İbrahim NASSIR
İbrahim NASSIR
1988 yılında Sudan’ın Kassala şehrinde doğmuştur. İlkokulu ve liseyi Kassala’da okuduktan sonra Sudan – Türkiye arasındaki anlaşma kapsamında lisans eğitimini almak için 2008 yılında Türkiye’ye gelmiştir. 2013 yılında Türkiye Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi’nden lisans derecesini almıştır. Türkiye–Afrika ilişkileri konusunda bir çok panel ve konferensa konuşmacı olarak katılmıştır. Uluslararası alanda bir çok akademik çalışmada bulundu. Ulusal düzeyde çeşitli radyo ve televizyon programlarına katılmıştır. Yüksek Lisansını Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkileri Bölümü’nde yapmaktadır. Afrika, Ortadoğu ve İran Çalışmaları başlıca ilgi alanlarını oluşturmaktadır. İyi derecede İngilizce ve Türkçe bilmektedir.