Tarih:

Paylaş:

Yeni Dünya Düzeni Arayışında Birleşmiş Milletler: Nasıl Bir Gelecek?

Benzer İçerikler

Dünya liderleri, 73. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (BMGK) Görüşmeleri için Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) New York kentinde bir araya geliyor. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da konuşma yapacağı BM’nin yıllık toplantısı, örgüt içinde reform taleplerinin gündeme geldiği bir dönemde gerçekleşiyor.

“Dünya barışını ve güvenliği sağlamak” sloganıyla yola çıkan ve uluslararası alanda ekonomik, toplumsal ve kültürel bir işbirliği oluşturmayı amaçlayan BM’nin etkinliği günümüzde artık sorgulanır hale gelmiştir. Bu bağlamda Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM), “Dünya ve özellikle ABD, BM’den ne kadar umutlu?” ve “Türkiye, nasıl bir BM hayal ediyor?” sorularını tartışmaya açarak alanının önde gelen uzman ve akademisyenlerinin görüşlerini siz değerli okuyucularına sunmaktadır.

Prof. Dr. İlter TURAN (İstanbul Bilgi Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler)

Prof. Dr. İlter Turan, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki dengelere bağlı olarak geliştirilmiş bir BM yönetişim yapısı olduğunu belirterek bu yapı içerisindeki Güvenlik Konseyi’nin bugünkü güç realitelerine yeterince cevap vermediğine dikkat çekti. Turan, “Güçlenmiş ve önemli bir kısım devletler, Almanya ve Hindistan örneğinde olduğu gibi Güvenlik Konseyi daimî üyeleri arasında değiller. Dolayısıyla BM yönetişim yapısı değişikliğe ihtiyaç gösteren bir yapıdır.” ifadesinde bulundu. Diğer yandan dünyanın farklı yerlerindeki sorunlarla eş zamanlı olarak ilgilenmek zorunda olan bir kuruluşun üyelerinin, bütün bölgelerdeki problemlere zaman ayırmasının mümkün olmadığını ve bu nedenle de her bir ülkenin kendisini ilgilendiren sorunlara sahip çıktığını dile getirdi.

Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda BM örgütünün dünyanın ihtiyaçlarına cevap verecek bir kapasitesi bulunmadığının altını çizen Turan, “Örgütteki söz konusu sıkıntının kısa dönemde değişmesini beklemek de pek gerçekçi olmaz. Çünkü şu andaki sisteme hâkim olan ülkeler yapılacak her değişikliğe kendi çıkarları açısından bakmaktadır.” ifadelerini kullandı. Son olarak Turan, söz konusu değişim ihtimalinin oluşturduğu baskının BM içerisinde uyum sağlamayı zorlaştırdığını belirtti.

Dr. Öğr. Üyesi Öner AKGÜL (Ahi Evran Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler)

Dr. Öğr. Üyesi Öner Akgül, BM’nin Soğuk Savaş döneminde gerçekte ne kadar etkin olduğu konusunun tartışmalı bir husus olduğunu dile getirerek Güvenlik Konseyi dışındaki birimlerin, dünya barışı ve refahına ciddi anlamda katkıda bulunduğunu ifade etti. Akgül, “Konsey özelinde düşünüldüğünde hem Doğu hem de Batı Blokları nezdinde özellikle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)/Rusya Federasyonu’nun ve ABD ile Birleşik Krallık yönetimlerinin kritik kararlar için defalarca veto haklarını kullandıklarını görmekteyiz. Bu kapsamda aslında Soğuk Savaş döneminde BM’nin eli ne kadar uzanabiliyorsa, şu anda da o kadar uzanıyor diyebiliriz.” sözlerini kaydetti. Hukuken hükümetler arası uluslararası örgütlerde, birliğin değil, devletlerin çıkarlarının örtüştürülmeye çalışıldığına dikkat çeken Akgül, BM’ye çok büyük umutlar beslenmemesi gerektiğini dile getirerek zaten önemli kararların örgütün resmi oturumları dışında yapılan toplantılarda alındığını ifade etti. Ankara’nın Güvenlik Konseyi’nin beş üyeden oluşmasından duyduğu rahatsızlığı sık sık dile getirdiğini hatırlatan Akgül, beş ülkenin veto politikaları nedeniyle Türkiye’nin dünya tarihinin en büyük mülteci sorunlarından biriyle baş başa bırakıldığını söyledi. “Eğer BM Güvenlik Konseyi tamamen ortadan kaldırılırsa, tüm devletlerin egemen eşitliği üzerinden bir karar mekanizması nasıl işletilir? Ya da AB sistemindeki gibi ağırlıklı çoğunluk sistemini BM’nin diğer üyeleri kabul edecek midir?” sorularının tartışmaya açılması gerektiğini belirtti. Sözlerinin devamında Akgül, “Örgütün yapısal sorunlarını giderilebilmesi çok gerçekçi görünmemektedir. Nitekim bu beş üye statükonun yarattığı bu durumdan gayet verimli bir şekilde faydalanmaktadır.” diye konuştu.

Günümüz dünyasında düzen kurucu yapıların diğer bölgesel örgütler olabileceğini kaydeden Akgül, Avrupa Birliği (AB) ya da Afrika Birliği gibi örgütlerin azımsanmaması gerektiğini vurguladı. Bu bağlamda 1945 sonrasında olduğu gibi görevini ifa eden ve halen tüm ülkelerin diplomatik pazarlıklarını gerçekleştiren, üstelik hukuken de meşruiyeti sorgulanmayan tek örgütün BM olduğunu vurgulayan Akgül, “Yapısal sorunların olduğu Türkiye dahil birçok ülke tarafından kabul edilse de sonucun değişmeyeceği kanaatini taşımaktayım. Özellikle de Trump’ın bulunduğu bir ABD ile böyle bir değişimin mümkün olmayacağı açıktır. Sonucu olumsuz bile olsa Türkiye’nin her şart ve durumda, yalnızca Orta Doğu/Balkanlar ekseninde değil, aynı zamanda dünyanın her yerindeki insani konularda BM nezdinde inisiyatif alması, hem sorunun çözümüne hem de Türkiye’nin ülke prestijine katkıda bulunacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.

Dr. Öğr. Üyesi Erhan AKDEMİR (Anadolu Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler)

Dr. Öğr. Üyesi Erhan Akdemir, küresel meselelere bakıldığında devletlerin göç, mülteci akını, terörizm, kuraklık ve çevre sorunları gibi sıkıntılarla karşı karşıya kaldığını ve her ulus devletin bu problemlerden ayrı ayrı etkilendiğini ifade ederek, karşılaşılan güçlüklerle her devletin bireysel olarak mücadele edebileceği gibi uluslararası örgütler ya da devlet dışı aktörlerle de çözülebileceğini belirtti. Akdemir “Bugünkü sorunları devletler tek başına çözemiyor. BM, küresel yönetişimin en önemli parçasıdır ve halen maddi yapısıyla ve barışı sağlama yolundaki kudretiyle bu küresel sorunları çözebilecek temel aktördür.” sözlerini kaydetti. Bunlara rağmen örgütün mevcut yapısıyla tüm sorunları çözmeye muktedir olmadığını vurgulayan Akdemir, buradaki temel problemin uluslararası çıkarlar olduğunu ifade etti.

Diğer yandan Akdemir, beş devletin yetkisi karşısında Türkiye’nin taleplerini hatırlatarak “BM’nin tüm kurum ve kuruluşlarında daha etkin politika üretilmesi gerekir. Türkiye gibi devletler ise diplomasi ve küresel iletişime önem vermelidir.” dedi. Türkiye’nin reform taleplerinin diğer devletlerin çıkarına dokunan bir durum oluşturduğun altını çizen Akdemir, küresel düzeyde etkin olmaya çalışıp yalnızca bölgesinde etkin olan aktörlerin ekonomi, terörizm ve göç anlamında diğer devletlerin politikalarının olumsuz sonuçlarıyla karşı karşıya kaldığını söyledi. ABD açısından da değerlendirmelerde bulunan Akdemir, Trump’ın temel önceliğinin barış ve küresel iletişim değil, kendi ülkesinin çıkarları olduğunu belirterek küresel meselelerin ikinci planda tutulduğunu kaydetti. Akdemir, ABD’nin korumacı bir sistem içerisinde olduğunu ve Trump’ın küresel sorunları “kendi sorunuymuş” gibi algılayıp sorunları çözmeye çalıştığını ifade etti. Bu durumun daha büyük bir kriz çıkardığının belirten Akdemir, “Aslında şu an BM reform sisteminden birçok devlet ve devlet dışı aktör şikayetçi ama BM’nin yapısını tamamen değiştirecek ve dur diyebilecek bir siyasal aktör çıkabilmiş değil. Değişim, bölgesel örgütler ve devlet dışı aktörlerin etkisiyle desteklenebilir ama bunu da önümüzdeki süreç gösterecektir.” dedi.

Kadir Ertaç ÇELİK (ANKASAM ABD-Güvenlik Danışmanı)

Kadir Ertaç Çelik, BM’de güçlü devletlerin bireysel çıkarlarının ön plana çıktığını dile getirerek “BM, iki savaş arası düzenlemelerin başarısızlıklarından ders çıkarıldığı iddiasıyla uluslararası barış ve güvenliği tesis etmek amacıyla kurulmuş evrensel bir örgüt olarak ifade edilse de esasında küresel güç merkezlerinin dünya siyasasındaki hakimiyetlerinin uluslararası hukuk düzleminde meşrulaştırılmasına hizmet etmektedir.” açıklamasında bulundu. Bu görüşün dayandığı temel argümanı BM Güvenlik Konseyi ve Genel Kurulu’nun yetki ve sorumluluklarındaki farklılıklara dayandıran Çelik, konseyin hem bağlayıcı hem de icrai kararlar alabilirken bu kararların tesis edilebilmesi için daimî üyelerin veto mekanizmasını işletmemesi gerektiğini söyleyerek beş büyük gücün onayı olmaksızın BM mekanizması üzerinden bir işlem yapabilmenin mümkün olmadığını ifade etti. Çelik, Türkiye’nin de BM sistemine karşı en büyük eleştirisinin tam da bu nokta olduğunu belirtti.

ABD’nin Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda uluslararası ilişkilerde aktif dış politika izleyen bir aktör olduğunu kaydeden Çelik, “Washington, söz konusu savaş sonrası BM’nin muadili olarak ifade edebileceğimiz Milletler Cemiyeti/Cemiyet-i Akvam sistemine dahil olmayıp izolasyon politikasına yeniden dönmüştür. İkinci Dünya Savaşı ise söz konusu politikanın uygulanabilirliğini ABD açısından olanaksız kılmıştır.” diyerek ABD’nin bu nedenle savaş sonrası dönemin başat aktörü olduğunu sözlerine ekledi. Öte yandan Beyaz Saray’ın günümüzdeki karar alıcılarının artık bu örgütlerin fayda-maliyet ilişkisi bakımından aleyhlerine bir durum arz ettiğini düşündüğünü vurgulayan Çelik, “ABD, Türkiye ve diğer aktörlerin BM mekanizmasına yönelik politikalarının temelinde, mevcut uluslararası sistemin başarısızlıkları yatmaktadır ve bunun sorgulanması gerekir. Türkiye bu noktada BM’nin bir küresel bir sömürü ve tahakküm düzeninin meşruiyet platformu olmasını şiddetle reddetmektedir.” açıklamasında bulundu. Ankara’nın bu cesur tavrının uluslararası sistemin bütün dinamiklerini adil bir platformda buluşturacağını öngören Çelik, daha sistematik, eşitlikçi ve kriz çözücü bir sistemin tesisinin talep edildiğini ifade ederek böylelikle karar alma mekanizmalarındaki aksaklıkların ortadan kalkacağını dile getirdi.