2018’in Adı: İran ve Yeni Soğuk Savaş

Paylaş

Nasıl bir yeni yıla girdiğimizle ilgili olarak eğer benden üç işaret fişeğinin adını isterseniz, bunları şu şekilde sıralayabilirim: Kudüs, ABD Başkanı Donald Trump tarafından açıklanan “Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi” ve bu her ikisiyle de yakından ilgili olan İran’daki gösteriler.

Dolayısıyla, siz bu başlığı “2018: İran ve Kaos Düzeni’nin Dönüşü” olarak da düşünebilirsiniz. Zira tarih bir kez daha tekerrür ediyor. İran ve Rusya faktörleri bir kez daha belirleyici rolleriyle ön plana çıkıyor. Zira 1979 İran İslam Devrimi ABD, bölge ve uluslararası sistem boyutuyla ne tür sonuçlar doğurduysa, Kudüs burada İran İslam Cumhuriyeti açısından nasıl önemli bir meşruiyet ve güç kaynağı ise, bu süreci hazırlayan kitle hareketleri ve buna rejimlerin verdiği tepki-refleks de bir o kadar ehemmiyet arz etmektedir.

Adım adım gitmek gerekirse…

ABD açısından İran İslam Devrimi’nin jeopolitik-stratejik yönü ve bunun Sovyetler Birliği boyutu arasındaki ilişki burada bir kez daha kendisini göstermektedir. Şöyle ki; Afganistan’ın Sovyetler tarafından işgaliyle birlikte “Kenar Kuşak Politikası” ciddi anlamda tehdit edilen ABD’nin duyduğu derin endişe ve buna verdiği zamana yayılmış, dolaylı tepki ile şimdiki arasında çok bir fark yok. Değişen sadece ara aktör-faktör isimlerindeki değişiklik…

Bu bağlamda Trump’ın 18 Aralık 2017 tarihinde açıkladığı, “Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi”ni hatırlatmakta fayda var. Trump, konuşmasında ABD’nin önümüzdeki stratejisini şu dört temel üzerine inşa etmişti: “1. Yeni strateji belgemiz önceliği sınırlarımızın güvenliğine verecek; 2. Stratejimizde ikinci temel prensip Amerika’nın refahını korumak ve güçlendirmek olacak; 3. Stratejimizin üçüncü temel noktası barışı güçle korumak; 4. Stratejimizin bir diğer ayağı da tüm dünyada Amerika’nın etkinliğini, gücünü arttırmak.”

Söz konusu belgede İran için “dünyanın en önde gelen terör destekçisi devleti” ifadesini kullanan Trump, ABD’nin Ortadoğu politikasının önündeki önemli engellerden biri olarak kabul edilen Devrim Muhafızları Ordusu’na ve onun Ortadoğu’daki uzantılarına işaret etmekteydi.

Başta Hizbullah ve HaşdiŞabi vb. yapılanmaları birer terör örgütü olarak nitelendiren Trump, aynen şu ifadeleri kullanmaktaydı: “İran Devrim Muhafızları terörizmi destekliyordu ve biz onlara yaptırım uyguladık.” Dolayısıyla söz konusu belgeyle İran açıkça hedef gösterilmekteydi.

İran Üzerinden Rusya-Çin İkilisi ile Vuruşmak!

Oysa ABD’nin temel derdi İran değil, bu ülkeyi bölgede ileri karakol gibi kullanan Rusya ve Çin ikilisiydi. Nitekim söz konusu belgeye bakıldığında Rusya ve Çin›in ABD›nin gücü, güvenliği ve refahına meydan okuyan siyasi rakipler olarak nitelendirildiğini ve Amerika›nın etkinliği ve gücünün devamı, arttırılabilmesi için onların zayıflatılması gerektiğini görüyoruz.

ABD’nin bu hedefine ulaşabilmesi için uygulamaya koyduğu politika çok basit: Rusya-Çin ikilisini zayıflatıcı hamlelerde bulunmak, bu doğrultuda onların bölgedeki müttefiklerine darbe vururken, kendisi açısından mevcut müttefiklerini güçlendirmek ve yeni müttefiklikler inşa etmek.

Nitekim söz konusu belgeye bakıldığında Trump’ın Ortadoğu’da ABD çıkarlarına uygun bir güç dengesi peşinde olduğunu ve burada üç ülkenin ön plana çıktığını görüyoruz: Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail. Türkiye’yi ise zikretmiyor.

Bu kapsamda İran’a askeri bir operasyon yapmayacağını açıklayan ABD’nin bu hedefine nasıl ulaşacağı son günlerde daha net anlaşılmakta. ABD bir kez daha sokaklar üzerinden İran’da yeni bir rejim inşa etmek istiyor ki bununla ilgili söylemlerinin zirve yaptığı nokta 25 Eylül’deki referandum krizinde kendisini göstermişti. ABD’li yetkililer sonuca ulaşabilmek için gerekirse İran’da bir rejim değişikliği yapma yoluna gideceklerini açıkça beyan etmişlerdi. Şimdilerde yaşananlar bu projenin hayata geçirildiğini gösteriyor.

İran’ı İran ile Vurmak!

Bu kapsamda İran İslam Devrimi sürecinde yaşanan gelişmeleri hatırlamakta fayda var. Bununla ilgili olarak serenti.org sitesinde kaleme alınan yazıdaki şu ifadeler fazlasıyla önemli ipuçlarını içinde barındırıyor. Size aynen aktarıyorum:

“Şubat 1978’de Tebriz’de başlayan ve hızla Kom kentine sıçrayan eylemler, yönetimin set önlemlerine rağmen bastırılamadı. “Kanlı Cuma” olarak bilinen 8 Eylül 1978, İran İslam Devrimi tarihi için dönüm noktalarından birisi oldu. Tahran’da göstericilerin üstüne açılan ateş, 700 kişinin ölümüne yol açmıştı. Bu olay bir anda sokak gösterilerini daha da güçlendirdi. Bunun yanı sıra Şah Muhammed Rıza Pehlevi’nin uyguladığı sıkıyönetim önlemleri daha da sıkılaştı. Sıkıyönetimle birlikte İran’da gösteriler daha kararlı ve daha organize bir hal aldı. Kitleler artık rejim değişikliği için gösterilerini artırdılar. Bunun üzerine Şah Muhammed Rıza Pehlevi Tahran ve İsfahan’da sıkıyönetim ilan etti. 6 Ekim ayında Irak’tan ayrılmak zorunda bırakılan Humeyni, Fransa’da Paris yakınlarındaki Naeuphlele-Châtesu’ya yerleşti. Bu süre boyunca Şah rejiminin yıkılması ve İslam cumhuriyetinin kurulması yolunda yoğun bir propagandaya girişti. Humeyni’nin çağrısı üzerine Kasım 1978’de petrol işçilerinin başlattığı grev, İran ekonomisini felç etti. Petrol rafinerilerinde devam eden grevler sonucunda; Aralık ayında petrol üretimi tamamen durdu. İç tüketim bile karşılanamaz hale geldi. Şah’ın 16 Ocak 1979’da çıktığı “gezi”, aslında yaklaşan devrimden ve ülkesinden gizlice bir kaçıştı. Yerine geçici olarak atadığı Naipler Meclisi ve kendisi tarafından görevlendirilen Şahpur Bahtiyar’ın kurmaya çalıştığı yeni hükümet, İran’da dağıtılan devlet mekanizmasını ayakta tutmaya ve İran İslam Devrimi’ni engellemeye yetmekten çok uzaktı.”

Bilmem anlatabildim mi?

Bu arada son bir tespit daha… 1979’daki İran İslam Devrimi Türkiye açısından da önemli sonuçlar doğurmuştu. Şimdiki gelişmeler de bundan muaf değil. Ne demek istediğimi daha sonra kaleme alacağım, gündem buna müsaade ederse elbette…

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, ASAM’ın Genel Koordinatörlük görevini de bir dönemliğine yürütmüştür. 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı (TÜRKSAV) “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında “Arayış”, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yapmıştır. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Prof. Erol, 2006 yılından itibaren Ufuk Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde de dersler vermiştir. Prof. Erol’un başlıca ilgi ve uzmanlık alanları ve bu kapsamda lisans, master ve doktora seviyesinde verdiği derslerin başlıcaları şu şekilde sıralanabilir: “Jeopolitik”, “Güvenlik”, “İstihbarat”, “Kriz Yönetimi”, “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”, “Türk Dış Politikası”, “Rus Dış Politikası”, “ABD Dış Politikası”, “Orta Asya ve Güney Asya”. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan Prof. Erol’un; “Avrasya Dosyası”, “Stratejik Analiz”, “Stratejik Düşünce”, “Gazi Bölgesel Çalışmalar”, “The Journal of SSPS”, “Karadeniz Araştırmaları gibi” akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, “Bölgesel Araştırmalar”, “Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları”, “Gazi Akademik Bakış”, “Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri”, “Ankara Uluslararası Sosyal Bilimler”, “Demokrasi Platformu” dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmekte, editör kurullarında yer almaktadır. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.

Benzer İçerikler