Analiz

ABD Dış Politikasında Marco Rubio Dönemi

Rubio, ABD tarihinde en yüksek konuma gelen Hispanik siyasetçi olmuştur.
Rubio, ABD’nin küresel siyasetini etkileyen başat aktörlerden biri olmaya devam edecektir.
Rubio, Latin Amerika bölgesine özel bir önem atfetmektedir.

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English

Başkanlık seçimlerinde rakibi Joe Biden’ı yenerek ABD Başkanı seçilen Donald Trump, Dışişleri Bakanı olarak cumhuriyetçi partideki eski rakibi ve Florida senatörü olan Marco Rubio’yu görevlendirmiştir. Rubio, ABD tarihinde en yüksek konuma gelen Hispanik siyasetçi olmuştur.[i] Rubio’nun dönemindeki en önemli dış politika gündem maddesinin ABD-Çin rekabeti olması beklenmektedir. 

Rubio, Soğuk Savaş dönemindeki Amerikan siyasetçilere benzer şekilde bir anti-komünizm destekleyicisi olarak görülmektedir. Bunda, Rubio’nun Küba’daki Castro rejimine yönelik duyduğu rahatsızlık etkili olmuştur. Komünist Parti tarafından yönetilen Çin’e yönelik radikal fikirleri bu bakış açısından yorumlanmaktadır. Aynı zamanda Rubio’nun Katolik olması, Çin’i sert şekilde eleştirmesine ve Amerikan hegemonyasına “ana tehdit” olarak görmesine neden olmaktadır. Bu bağlamda Rubio, Çin’le ilgili meseleleri gündemde tutmaya çalışmaktadır. Özellikle Tayvan’a destek verilmesi gerektiğini savunan Rubio’nun bu duruşu, Çin’in “Tek Çin” politikasıyla ters düşmekte ve Pekin-Washington arasındaki ilişkilerin gerginleşmesine sebep olmaktadır. Kısacası Rubio, Çin’e karşı “şahin bir siyasetçi” olarak nitelendirilmektedir. 

Rubio’nun sert söylemleri, Trump’ın ikinci başkanlık döneminde ABD-Çin ilişkilerinin yalnızca ekonomik alanda değil, siyasal alanda da bir sınava tabii tutulacağının işaretlerini vermektedir. Rubio, Trump’ın izolasyoncu perspektifinden ziyade dış politika adımlarında “müdahalecilik” ilkesine önem atfetmektedir. Bu duruş, baba ve oğul Bush geleneğiyle benzerlik göstermektedir. Rubio, Amerikan istisnacılığı bağlamında insan hakları, özgürlükler ve demokrasinin yayılması amacıyla ABD’nin diğer ülkelerde yürüttüğü operasyonları savunmaktadır. Bu bakımdan Rubio, ABD’nin dünya üzerinde tek ve özgün bir konumda olduğunu, ahlaki olarak üstün bir yere sahip oluğunu ve bu durumun tarihi, ideolojik ve dini sebeplerden kaynaklandığını öne sürmektedir. 

Birçok üst düzey Amerikan siyasetçi gibi İsrail devletinin güvenliğine hassasiyetle yaklaşan Rubio, İsrail’e karşılıksız destek verilmesini savunmaktadır. İsrail’in saldırılarını “meşru müdafaa” çerçevesinde değerlendiren Rubio, aynı zamanda İsrail Başbakanı Benjamin Netenyahu ile iyi ilişkiler içerisindedir. Joe Biden döneminde Rubio, Trump’ın Gazze Planı’nı destekleyen isimlerden biri olmuştur. Bu plan, Gazzelilerin yerlerinden edilmesini ve Hamas’ın dağılmasıyla Gazze Şeridi’ni turistik bir bölgeye dönüştürmeyi amaçlamaktadır.

Latin Amerika siyasetinde sol ideolojiyi savunan partilere yönelik sert bir tutum geliştiren Rubio, üstü kapalı olarak Brezilya lideri Lula de Silva’yı Küba, Nikaragua, Çin ve Venezuela ile kurduğu ilişkiler nedeniyle eleştirmiştir. Genel itibariyle Rubio, Latin Amerika bölgesine özel bir önem atfetmektedir. Nitekim, Dışişleri Bakanı seçildikten sonra yaptığı ilk ziyaretleri Panama, El Salvador, Kosta Rika, Guatemala ve Dominik Cumhuriyeti olmuştur. Bu diplomatik girişimlerini takiben Rubio Münih Güvenlik Konferansı’na katılmak için Almanya’ya gitmiş ve Ortadoğu’da İsrail, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne ziyaretlerde bulunmuştur. 

Latin Amerika politikalarının devamı olarak Rubio, Ekvador ve Meksika’ya ziyaretlerde bulunmuştur. Bu ziyaretlerin amacı ise ABD tarafından “terörist” olarak nitelendirilen kartellerle mücadelede işbirliği, illegal göç trafiğinin kontrol altına alınması ve ABD’nin “arka bahçesi” olarak bilinen Latin Amerika bölgesinde Çin’in etkisini azaltmaktır. Özellikle uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadelede devletlerarası işbirliğinin öneminin altı çizilmektedir.[ii]

Rubio Rusya-Ukrayna Savaşı’nın çözüme kavuşması için Trump’ın planına uygun olarak müzakereler ve ateşkes süreçlerinin ilerletilmesini savunmaktadır. Rubio, aynı zamanda Avrupa ülkelerinin Ukrayna’ya sağladıkları silah yardımı sebebiyle askeri envanter kaybına uğradığını ve bu sebeple NATO’nun stratejik altyapısının özellikle hava savunma sistemleri, topçu birlikleri ve komuta kontrol yetenekleri bağlamında yeniden düzenlenmesinin gerekliliğine vurgu yapmaktadır. 

Rubio’nun siyasal alanda Avrupalı devletleriyle ilişkileri de çalkantılı bir seyir izlemekte ve transatlantik ilişkilerin zayıflamasına sebep olmaktadır. Örneğin Alman İç İstihbarat Teşkilatı tarafından AfD partisinin “teyitli aşırı sağcı” olarak kategorize edilmesi şiddetle kınanmış ve Rubio, Alman hükümetini demokratik değil, “kılık değiştirmiş bir tiranlık” olarak nitelendirmiştir. Rubio paylaşımında esas aşırılığın Almanya seçimlerinde ikinci parti konumuna gelen AfD’nin değil, hükümetin göç politikaları olduğunu öne sürmüştür. Almanya hükümeti ise kararın demokratik olduğunu, Alman anayasasını korumaya yönelik bağımsız bir soruşturma yürütüldüğünü ve aşırı sağın durdurulması gerektiğini öne sürmüştür. ABD-Rusya ilişkileri bağlamında Rubio, Rusya’nın “Çin’in küçük ortağı” olmasına izin vermeyeceklerini belirtmiş ve Rusya-Çin ekseninde seyreden yakınlaşmadan Washington’un hoşnut olmadığını dile getirmiştir.[iii]

Bu bilgiler ışığında Küba göçmeni olarak ABD’ye yerleşmiş ve ABD tarihinde en yüksek devlet pozisyonuna gelen Marco Rubio, özellikle Çin’e karşı sert bir tavır alarak siyasi kariyerinde hızla yükselmeyi amaçlamıştır. ABD müdahaleciliğini destekleyen Rubio, Amerika’nın “küresel barışın savunucusu” rolüne atıfta bulunmuş ve Amerikan hegemonyasının “meşru temellere” dayandığını öne sürmüştür. Ayrıca Ortadoğu’da İsrail devletinin bekası ve güvenliğine önem atfeden Rubio, İran, Hamas ve Hizbullah gibi aktörleri sert şekilde eleştirmiştir. Latin Amerika’da bir dizi ülkeye ziyaretler gerçekleştirerek diplomatik ilişkilerin tesisine önem vermiş, özellikle uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı ve Çin’in bölgedeki etkisini azaltmaya yönelik adımlar atmıştır. Transatlantik ilişkiler bakımından ise gerilimleri tırmandıran söylemlerde bulunmuştur. En nihayetinde Rubio, ABD’nin küresel siyasetini etkileyen başat aktörlerden biri olmaya devam edecektir.


[i] Örmeci, O. (2025). “Political Views Of Marco Rubıo, The Expected New U.S. Secretary Of State”, İstanbul Kent Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 6(1), 28-37.

[ii] “US Secretary Rubio visits Mexico amid crackdown on cartels”, Reuters, https://www.reuters.com/world/americas/us-secretary-rubio-visits-mexico-amid-crackdown-cartels-2025-09-03/, (Erişim Tarihi: 03.09.2025).

[iii] “Rubio: Rusya’nın Çin’in ‘Küçük Ortağı’ olmasına izin veremeyiz”, Bloomberght, https://www.bloomberght.com/rubio-rusya-nin-cin-in-kucuk-ortagi-olmasina-izin-veremeyiz-3742677, (Erişim Tarihi: 03.09.2025).

İrem TABİRLİOĞLU
İrem TABİRLİOĞLU
İrem Tabirlioğlu, 2024 yılında İzmir Demokrasi Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden fakülte ve bölüm birincisi olarak mezun olmuştur. Aynı yıl İzmir Demokrasi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır ve eğitimi devam etmektedir. Hâlihazırda uluslararası ilişkiler alanında çeşitli bildiriler yazmış, konferans sunumları yapmış, analiz yazıları yayımlamış ve birden fazla kitap bölümünde yer almıştır. İrem’in başlıca ilgi alanları; Asya-Pasifik çalışmaları, Amerika Birleşik Devletleri dış politikası, uluslararası güvenlik, istihbarat çalışmaları, eleştirel güvenlik kuramları ve dijital çağda egemenlik kavramıdır.

Benzer İçerikler