Analiz

ABD’de Yeşil Kart Çekilişinin Askıya Alınması

Mevcut yeşil kartlıların statüsü hukuken korunmaktadır; ancak denetim baskısı artabilir.
Göçün kısıtlanması, ABD’de işgücü açığını derinleştirme riski taşımaktadır.
Karar, güvenlikten çok siyasi ve sembolik bir mesaj üretmektedir.

Paylaş

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın talimatıyla, İç Güvenlik Bakanlığı’nın (DHS) Çeşitlilik Vizesi (DV1) olarak bilinen yeşil kart çekilişi programını askıya alması, yalnızca bir güvenlik tedbiri değil; aynı zamanda ABD’de uzun süredir devam eden göç tartışmalarının yeniden sertleştiğine işaret eden sembolik ve politik bir adımdır.[i]Karar, Brown Üniversitesinde yaşanan ve iki öğrencinin hayatını kaybettiği silahlı saldırının hemen ardından alınmıştır. Saldırganın DV1 programı aracılığıyla ABD’ye girmiş olması, programın kendisinin güvenlik riski olarak çerçevelenmesine yol açmıştır.

Saldırının faili olduğu belirtilen Portekiz vatandaşı Claudio Neves Valente’nin 2017 yılında DV1 programı kapsamında ABD’ye giriş yaptığı ve yeşil kart aldığı bilgisi, siyasi tartışmanın merkezine yerleştirilmiştir. İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem, programın Trump’ın yönlendirmesiyle askıya alındığını açıklarken, bu mekanizmayı “felaket” olarak nitelendirmiş ve Amerikan toplumunun korunması vurgusunu öne çıkarmıştır.[ii] Bu söylem, güvenlik temelli göç karşıtı argümanların klasik bir örneğini yansıtmaktadır: bireysel bir şiddet eylemi, bütün bir göç programının meşruiyetini sorgulamak için kullanılmaktadır.

Trump ve Noem’in açıklamalarında dikkat çeken unsur, geçmişteki bazı saldırıların özellikle DV1 programına bağlanarak hatırlatılmasıdır. 2017 yılında New York’ta sekiz kişinin hayatını kaybettiği kamyonla saldırı olayında, failin DV1 programı üzerinden ülkeye girdiği vurgulanmıştır. Bu bağlamda, Sayfullo Saipov örneği tekrar gündeme getirilmiştir. Ancak bu yaklaşım, güvenlik tartışmalarında seçici hafıza sorununu da beraberinde getirmektedir. Zira ABD’de gerçekleşen silahlı saldırıların ezici çoğunluğu, ABD vatandaşı veya ülkede doğmuş kişiler tarafından gerçekleştirilmektedir.

Saldırıların gerçekleştiği mekânların niteliği de ayrıca önemlidir. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü ve Brown Üniversitesi gibi küresel ölçekte saygın akademik kurumların hedef alınması, ABD’de üniversite kampüslerinin güvenliği tartışmasını yeniden gündeme taşımıştır. Valente’nin geçmişte Brown Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olması, ancak herhangi bir aktif bağı bulunmaması, “kurumsal sorumluluk” tartışmalarının da önünü açmıştır. Buna rağmen üniversite yönetimi, olayla kurumsal bir bağ bulunmadığını özellikle vurgulamıştır.

Bu noktada saldırının motivasyonuna ilişkin net bir açıklamanın yapılmamış olması da önemlidir. Resmî makamlar, saldırının nedeni konusunda temkinli bir dil kullanmaktadır. Buna karşın siyasi karar alıcılar, belirsizliğe rağmen göç politikasıyla doğrudan ilişki kurmaktan kaçınmamıştır. Bu durum, güvenlik gerekçesinin ne ölçüde politikleştirildiği sorusunu güçlendirmektedir.

DV1 programının askıya alınması, teknik olarak geçici bir önlem olarak sunulsa da pratikte Trump’ın göç karşıtı siyasi çizgisinin devamı niteliğindedir. 2017 yılından bu yana Trump, göçü çoğunlukla ulusal güvenlik tehdidi olarak çerçevelemiş; Meksika sınırı, Müslüman ülkelere yönelik seyahat yasakları ve sığınma prosedürlerinin daraltılması gibi politikalarla bu söylemi kurumsallaştırmıştır.

Bu kararın bir diğer boyutu da ABD’de yaklaşan seçim atmosferidir. Göç, özellikle Cumhuriyetçi seçmen tabanında güçlü bir mobilizasyon aracıdır. DV1 gibi kamuoyunda teknik ayrıntıları fazla bilinmeyen bir programın askıya alınması, düşük siyasi maliyetle “sertlik” mesajı vermeyi mümkün kılmaktadır. Programdan doğrudan etkilenen kesimlerin siyasal temsil gücünün sınırlı olması da bu hesabı kolaylaştırmaktadır.

DV1 programının askıya alınması, ABD’nin küresel göç rejimindeki rolüne dair de soru işaretleri doğurmaktadır. Program, özellikle Afrika, Orta Asya ve Doğu Avrupa ülkeleri için ABD’ye yasal göç kanallarından biri olarak görülmektedir. Bu kanalın kapatılması, düzensiz göç risklerini dolaylı olarak artırma potansiyeline sahiptir. Ayrıca ABD’nin “çeşitlilik” söylemiyle çelişen bir adım olarak da okunabilir.

Hukuki açıdan bakıldığında ise yürütmenin bu tür programları askıya alma yetkisi bulunsa da uzun vadeli iptaller Kongre onayı gerektirmektedir. Bu nedenle kararın kalıcı mı yoksa geçici mi olacağı, önümüzdeki süreçte siyasi müzakerelere bağlı olacaktır.

DV1 programının askıya alınması, kamuoyunda yalnızca yeni başvurulara ilişkin bir düzenleme gibi algılansa da kararın dolaylı etkileri mevcut yeşil kart sahiplerine yönelik hukuki belirsizlikleri de beraberinde getirebilir. Teknik olarak, halihazırda yeşil kart sahibi olan bireylerin statülerinin bu tür idari kararlarla otomatik olarak tehlikeye girmesi söz konusu değildir. ABD göç hukukunda kazanılmış haklar ilkesi, geriye dönük cezalandırıcı uygulamalara karşı güçlü bir koruma sağlamaktadır. Bununla birlikte, siyasi söylemin sertleşmesi ve güvenlik merkezli yaklaşımın kurumsallaşması, mevcut göçmenlerin daha yoğun denetimlere ve idari incelemelere maruz kalması ihtimalini artırmaktadır.

Özellikle son yıllarda ABD’de, yeşil kart yenilemeleri, vatandaşlık başvuruları ve seyahat sonrası ülkeye geri girişlerde güvenlik taramalarının sıkılaştırıldığı gözlemlenmektedir. Bu bağlamda DV1 programının “riskli” bir mekanizma olarak damgalanması, bu program üzerinden ülkeye girmiş bireylerin dolaylı biçimde şüphe kategorisine itilmesi sonucunu doğurabilir. Hukuken statü kaybı düşük bir olasılık olsa da psikolojik güvensizlik ve hukuki belirsizlik algısı, göçmen topluluklar üzerinde caydırıcı bir etki yaratmaktadır. Bu durum, göç politikalarının yalnızca hukuki değil, sosyopolitik sonuçlar da ürettiğini göstermektedir.

DV1 programının askıya alınmasının bir diğer önemli boyutu, ABD işgücü piyasası üzerindeki orta ve uzun vadeli etkileridir. Yeşil kart çekilişi programı, çoğu zaman yüksek vasıflı göçten ziyade, orta vasıflı ve hizmet sektöründe istihdam edilen göçmenleri ABD ekonomisine dâhil etmektedir. Sağlık hizmetleri, lojistik, inşaat, bakım sektörü ve akademik olmayan üniversite kadroları gibi alanlar, bu programdan gelen göçmenlerin yoğunlaştığı sektörler arasında yer almaktadır. Dolayısıyla göç alımının sınırlandırılması, özellikle halihazırda işgücü açığı yaşayan sektörlerde yapısal sorunları derinleştirme potansiyeline sahiptir.

ABD ekonomisi, demografik yaşlanma ve düşük doğurganlık oranları nedeniyle uzun süredir dış işgücüne bağımlı bir yapı sergilemektedir. Bu bağlamda göçmen kabulünün azaltılması, kısa vadede güvenlik algısını güçlendirse dahi, uzun vadede üretkenlik kaybı, ücret baskısı ve kayıt dışı istihdamın artması gibi sonuçlar doğurabilir. Ayrıca yasal göç kanallarının daraltılması, düzensiz göçü caydırmak yerine teşvik edici bir etki de yaratabilmektedir. Bu nedenle DV1 programının askıya alınması, yalnızca bir güvenlik politikası değil; aynı zamanda ABD’nin ekonomik sürdürülebilirliğiyle doğrudan ilişkili bir karar olarak değerlendirilmelidir.

Sonuç olarak, DV1 programının askıya alınması, doğrudan saldırının önlenmesine yönelik somut bir güvenlik politikasından ziyade, göç karşıtı söylemi güçlendiren sembolik bir adım olarak değerlendirilebilir. Tekil ve trajik olayların bütüncül göç politikalarının yeniden şekillendirilmesi için kullanılması hem akademik hem de hukuki açıdan tartışmalıdır. Güvenlik ile göç arasındaki ilişkinin bu şekilde araçsallaştırılması, ABD’de göçmen toplulukların daha fazla stigmatize edilmesine yol açma riskini de beraberinde getirmektedir.

Bu çerçevede karar, ABD’nin göç politikasında rasyonel risk analizi yerine, siyasi mesaj üretiminin ağır bastığı bir yaklaşımın devamı olarak okunabilir.


[i] Santos, Sofia Ferreira. US Suspends Green Card Lottery Scheme after Brown Shooting”, BBC News, www.bbc.com/news/articles/c4gp4ze002mo, (Erişim Tarihi: 21.12.2025).

[ii] Aynı yer.

Ali Caner İNCESU
Ali Caner İNCESU
Ali Caner İncesu, 2012 yılında Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun olmuştur. Eğitimine Kapadokya Üniversitesi Turist Rehberliği ön lisans programında devam etmiş ve 2017 yılında mezun olmuştur. 2022 yılında Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler ve Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi'nde Seyahat İşletmeciliği ve Turizm Rehberliği alanlarında yüksek lisans eğitimlerini başarıyla tamamlamıştır. 2024 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde University of Maryland Global Campus (UMGC) Siyaset Bilimi lisans programından mezun olmuştur. 2023 yılı itibarıyla Kapadokya Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde doktora eğitimine devam etmektedir.2022 yılında Paraguay Cumhuriyeti Büyükelçiliği’nde (Ankara) özel danışmanlık görevi de yürüten İncesu, ileri seviyede İspanyolca ve İngilizce bilmekte olup İngilizce ve İspanyolca dillerinde yeminli tercümandır.Çalışma alanları Latin Amerika, uluslararası hukuk ve turizmdir.

Benzer İçerikler