BOP’a Karşı “Genişletilmiş Sadabat Paktı”

Paylaş

İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri’nin Türkiye temasları kapsamında şu tespiti artık daha rahat yapabiliriz: Türkiye ve İran arasındaki Suriye merkezli güven bunalımı kısmen de olsa aşılmış durumda. Katar-Suudi Arabistan krizi, İran’a yönelik DAEŞ saldırısı ve Kuzey Irak merkezli son gelişmeler, bu güven sürecinin pekiştirilmesi açısından oldukça önemli.

Bu bağlamda, Suriye’de başlayan güven bunalımı Irak’ta tamamen ortadan kaldırılabilir. Bunun için İran tarafının Suriye örneğinde de görüldüğü üzere, Türkiye’nin “Kasr-ı Şirin Statükosu” noktasındaki hassasiyetlerini Irak’ta da dikkate alması büyük bir önem arz etmekte.

Diğer taraftan Irak’ta büyük bir nüfuz alanı elde eden İran’ın buna ne kadar yanaşacağı halen büyük bir soru işareti oluşturmakta. Afganistan, Irak, Suriye ve Yemen’deki kazanımları dolayısıyla hedef haline gelen İran’ın bu noktada daha fazla diretmesi, dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmakla eş değer görünmekte.

Zira Türkiye’nin “Kasr-ı Şirin Statükosu” noktasında en ufak bir taviz vermesi söz konusu bile değil; ve sanırım burada belirtmeye bile gerek yok. İran, bu statükoya riayet ettiğinde Türkiye ile çok daha güçlü bir işbirliğini, geleceği inşa edebileceğini zaten görecektir.

“Kuzey Irak” Yeni Bir Sürecin Başlangıcı Olabilir mi?

Dolayısıyla Irak iki ülke arasında yeni bir sınav, mayınlı alan! Peki, taraflar bunun farkında mı? Elbette farkındalar. Şayet öyle olmamış olsaydı, İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri üç gününü Türkiye’de geçirmezdi. Bu da bize Türkiye ve İran arasında Suriye ve Irak’ı da içine alan yeni bir işbirliği arayışı sürecine götürüyor.

Açıkçası coğrafya bunu bir süredir tartışıyor. İran Dışişleri Bakanlığı’na bağlı stratejik araştırmalar merkezi (IPIS) çok daha öncesinden Türkiye-İran arasındaki ilişki modelleri üzerinde bir çalışma yaparken; Irak’ta bazı akademisyenler bölgedeki işbirliğinin adını da şimdilerde koymaya başlamış durumda.

Örneğin, başkanlığını yaptığım Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) yazarlarından Dr. Sadi İbrahim “Kürt Bölgesi Referandumu Bağdat Paktına Yeniden Hayat Vermektedir” başlıklı yazısında buna dikkatleri çekiyor ve şu tespiti yapıyor:

“’Büyük Kürdistan Projesi’ olarak ifade edilen ve Türkiye, Irak, İran ile Suriye topraklarının bir kısmı üzerinde ‘Kürt Devleti’ kurulmasını amaçlayan birtakım Kürt grupların, bu süreçte ilk aşama olarak ele aldıkları Irak’ın kuzeyinde kurulması planlanan ‘Kürt Devleti’nin engellenmesi için üç devlet -Irak, Türkiye ve İran- işbirliğine gitmek zorundadır. Geçmişe bakıldığında söz konusu üç devlet 1950’li yıllarda bir araya gelerek Bağdat’ta toplanmış ve güvenliklerini korumak amacıyla Bağdat Paktı adıyla bir bölgesel güvenlik işbirliği modelini tesis etmişlerdir.”

Çoğu okur açısından “Bağdat Paktı” zihinlerde pek de olumlu bir karşılık bulmamış olabilir. Haksız da sayılmazlar. Zaten Dr. Sadi İbrahim de bunun farkında olduğunu şu ifadelerle ortaya koyuyor:

“Eski Bağdat Paktı ile bugünkü ‘Bağdat Paktı’ arasında önemli bir ayrım vardır. Eski Bağdat Paktı, İngiltere’nin katılımı ve ABD’nin desteği üzerine kurulmuştur. Bugün ise, İngiltere ile ABD’nin bağımsızlık referandum hakkındaki görüşleri net değildir. Bu iki devletin tepkileri oldukça çekingen ve gösteriş amaçlıdır. Bağımsızlığa karşı olduklarını değil bağımsızlığın zor olduğunu belirtmişlerdir. Eğer bağımsızlığa gerçekten karşı olsalardı Kürt liderleri, bağımsızlık meselesini ileri sürüp, referandumun yapılması konusunda ısrarcı olmazlardı. Amerikan ve İngiliz yetkililerin basına yaptıkları açıklamanın tersi olarak Barzani’yi gizli bir şekilde bağımsızlığa teşvik etmeleri de ihtimal dâhilindedir. Kısacası, ABD ve İngiltere bağımsızlığı desteklemektedir ancak bunun gerçekleştirilmesi için uygun bir zemin ve zamanı beklemektedir. Dolayısıyla Türkiye, İran ve Irak’ın önündeki tek seçenek olan Bağdat Paktı’nın yeniden hayata geçirilmesi gerekmektedir. Ama bu kez anlaşma farklı formatlar da olmalıdır. Başka bir ifadeyle taraflar arasına Suriye’nin de dâhil edilmesi gibi yenilikler eklenebilir.” (Yazının tamamı için tıklayınız)

Genişletilmiş Sadabat Paktı…

Dr. Sadi İbrahim’i bu kafa/kavram tartışmasından kurtarmak için benim önerim Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında 1937 yılında kurulan Sadabat Paktı ruhunun yeniden tesisi olacaktır. Format değişikliğine ise başlangıç itibarıyla aynen katılıyorum. Fakat ilerleyen süreçte buna Pakistan, Afganistan ve hatta sizler açısından biraz ütopik gelebilir ama Suudi Arabistan ile birlikte Körfez’in de ilave edilmesi gerekiyor.

Bilmem, dikkatinizi çekti mi? 1937’deki Sadabat Paktı kuruluşunda iki motor güç Türkiye ve İran’dı. İki ülkeyi böylesi bir işbirliğine iten temel faktörlerden birisi de döneme damgasını vuran ve her iki ülkeyi savaşı eşiğine getiren Kürt isyanları ile bölgede kendisini 2. Dünya Savaşı öncesi hissettiren emperyal tehdit idi. Bilmem anlatabildim mi?

Selçuklu Coğrafyasına Selçuklu Modeli

Dikkatinizi çekmiş olmalı. Yukarıda zikrettiğim ülkeleri yan yana koyduğunuzda karşınıza bir tablo çıkıyor olmalı. Fazla uzatmadan söyleyeyim. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim (arzu edenler; Ocak 2014’te yayımlanan “Türkiye-İran İlişkilerinde Üç Seçenek” ve “’Türk-Fars Birlikteliği’ ya da ‘Selçuklu Modeli’” başlıklı yazılarıma bakabilirler) “Selçuklu Haritası” büyük ölçüde önünüzde.

Bu harita, aynı zamanda Büyük Oyun’un ağırlıklı adreslerinden birini oluşturuyor. Zaten sorun da bu coğrafyadaki güç boşluğundan ve bunu doldurmaya yönelik kıyasıya mücadeleden kaynaklanmıyor mu?

Son gelişmeler “İslam Jeopolitiği”nin ve “Ortak Stratejik Aklın” dönüşü noktasında bizleri fazlasıyla umutlandırıyor. Katar-Suudi Arabistan krizi sonrası bölgede yaşanan çok farklı gelişmeler ve Sünni-Şii fay hattındaki rekabet/çatışmanın yerini işbirliğinin alabileceğine yönelik güçlü sinyaller, açıkçası bizleri heyecanlandırıyor. Umarım, gerçekten İslam Dünyası bu son yaşananlardan bir ders almıştır ve kendi oyununu oynamaya başlamıştır. Bunu ilerleyen günlerde hep birlikte göreceğiz!

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, ASAM’ın Genel Koordinatörlük görevini de bir dönemliğine yürütmüştür. 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı (TÜRKSAV) “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında “Arayış”, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yapmıştır. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Prof. Erol, 2006 yılından itibaren Ufuk Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde de dersler vermiştir. Prof. Erol’un başlıca ilgi ve uzmanlık alanları ve bu kapsamda lisans, master ve doktora seviyesinde verdiği derslerin başlıcaları şu şekilde sıralanabilir: “Jeopolitik”, “Güvenlik”, “İstihbarat”, “Kriz Yönetimi”, “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”, “Türk Dış Politikası”, “Rus Dış Politikası”, “ABD Dış Politikası”, “Orta Asya ve Güney Asya”. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan Prof. Erol’un; “Avrasya Dosyası”, “Stratejik Analiz”, “Stratejik Düşünce”, “Gazi Bölgesel Çalışmalar”, “The Journal of SSPS”, “Karadeniz Araştırmaları gibi” akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, “Bölgesel Araştırmalar”, “Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları”, “Gazi Akademik Bakış”, “Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri”, “Ankara Uluslararası Sosyal Bilimler”, “Demokrasi Platformu” dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmekte, editör kurullarında yer almaktadır. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.

Benzer İçerikler