Japonya’nın Yeni Konjonktürü ve Gelecek Senaryoları

Paylaş

Bu yazı şu dillerde de mevcuttur: English Русский

Asya-Pasifik, bölgesel konjonktürün ittifaklar, kutuplar, taraflar ve tatbikatlar üzerinden belirlendiği bir coğrafyadır. Küresel çapta Batı, Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO) ve Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) hegemonyasıyla rekabet edebilen tek aktör olan Çin de bu bölgede yer almaktadır. Aynı zamanda ABD, politik tecrübeleri doğrultusunda Soğuk Savaş döneminde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne (SSCB) karşı uyguladığı ve sonuç aldığı çevreleme politikasını Pekin’e karşı da uygulama amacı gütmektedir. Bu da söz konusu bölgeyi Çin ile Batı’nın nüfuz mücadelesinin yaşandığı önemli bir rekabet sahası haline getirmektedir.

Bu kapsamda bahse konu olan bölgede Washington’un beklentilerine uygun bir biçimde konumlanan Japonya, Güney Kore ve Avustralya gibi ülkeler ile Çin ve Pekin’in yakın ilişkiler geliştirdiği Kuzey Kore gibi devletler arasında jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik bir rekabet yaşandığı söylenebilir. Nitekim kutuplardan bağımsız aktörlerin hayata geçirdikleri politikalar da yine bu mücadelenin gidişatı açısından mühimdir. Bu noktada son zamanlarda hem bölgesel dinamikler hem de küresel jeopolitik açısından Japonya’nın öne çıktığı ve oyun değiştirici bir rol üstlenmeye başladığı söylenebilir.

Bilhassa artan askeri harcamalar, Batılı devletlerle imzalanan savunma anlaşmaları, Rusya ve Çin gibi “öteki” olan aktörlere karşı sertleşen söylemlerle Japonya hem bölgesel hem de küresel çapta etkisini yükselten bir devlet olmuştur. Bu noktada Japonya’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) iki sene süreyle daimi olmayan geçici üye olarak kabul edilmesi[1] ve Yediler Grubu (G7) Dönem Başkanlığı’nı alarak 2023 yılında G7 Zirvesi’ne ev sahipliği yapacak olması,[2] söz konusu durumun en somut örneklerindendir. Nitekim mevzubahis gelişmelerin de Japonya’nın nüfuzunu Batı nezdinde arttırdığı söylenebilir.

İngiltere ve Japonya’nın bir savunma anlaşması imzalaması[3] ise BMGK ve G7 gelişmeleriyle birlikte değerlendirildiğinde oldukça kritik bir hal almaktadır. Bu bağlamda Japonya’nın dış politika konjonktürünün git gide proaktifleştiği öne sürülebilir. Bununla birlikte yine Tokyo’nun yönünü Batı’ya döndüğü ifade edilebilir. Böylece Japonya’nın bölgesel çapta artacak nüfuzundan sonra küresel perspektifte de daha fazla söz hakkı talep edeceği tahmin edilebilir.

Dahası Japonya’nın BMGK üyeliği, Batı için konsey içerisinde kendi gündemini daha güçlü bir biçimde tartışmaya açma fırsatı yaratabilir. Aynı zamanda Batı, Tokyo’yu konsey içerisinde Moskova ve Pekin’i baskılama noktasında müttefik olarak değerlendirebilir. Bununla birlikte G7 Zirvesi’nin Japonya’nın Hiroşima şehrinde yapılacak olması da Batı’nın Çin ve Kuzey Kore gibi devletlere verdiği bir mesaj olarak okunabilir.

Bunun yanı sıra Batılı devletlerle imzalanan anlaşmaların Japonya’nın proaktif politikasının Batı tarafından desteklendiği anlamını taşıdığı söylenebilir. Bu nedenle de Çin ve Kuzey Kore’ye yönelik baskı artabilir.

Öte yandan Japonya’nın hem savunma harcamalarını arttırması hem de Batı’dan aldığı destek, ilerleyen dönemlerde Tokyo’nun ABD’nin kontrolünün ötesinde ABD’ye rağmen bir büyüme ve silahlanma sürecine girmesine neden olabilir. Bu da Washington tarafından tehdit olarak görülebilir. Böylesi bir durumun gerçekleşmesi halinde de Japonya, Güney Kore’yle arasında ihtilaflı bir mesele olarak bulunan Dokdo ve Takeshima Adaları üzerinde güçlü bir şekilde hak iddia edebilir. Bu gelişmelerin yaşanması halinde, Japonya’nın ABD ve Güney Kore’yle arasının bozulma ihtimali vardır. Dolayısıyla Japonya, artan askeri gücüyle birlikte daha yalnız ve özgüvenli bir bölge politikası izlemeye başlayabilir.

Sonuç olarak Tokyo’nun yeni dış politika üretim süreci, nihayetinde ülkenin G7 ve BMGK içerisinde önemli bir nüfuz kazanması şeklinde tezahür etmiştir. Nitekim söz konusu durumun bölgesel ve küresel birçok gelişmeye sebep olabileceği söylenebilir. Tokyo’nun yeni politikasının ve bunun Washington tarafından algılanış biçiminin Japonya’nın bölgesel ve küresel siyasetteki konumlanışını etkileyeceği ifade edilebilir.


[1] “Japan Joins U.N. Security Council As New Nonpermanent Member”, Kyodo News, https://english.kyodonews.net/news/2023/01/6c679e2ec5bf-japan-joins-un-security-council-as-new-nonpermanent-member.html, (Erişim Tarihi: 27.01.2023).

[2] “Japan to Host 2023 G-7 Summit in Hiroshima May 19-21”, Arab News, https://www.arabnews.com/node/2112576/world, (Erişim Tarihi: 27.01.2023).

[3] “U.K.-Japan Defense Cooperation to Intensify Following Landmark Agreement”, The Japan Times, https://www.japantimes.co.jp/news/2023/01/11/national/politics-diplomacy/britain-japan-troops-agreement-raa/, (Erişim Tarihi: 27.01.2023).

Zeki Talustan GÜLTEN
Zeki Talustan GÜLTEN
Zeki Talustan Gülten, 2021 yılında Yalova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden “Amerikan Dış Politikası” başlıklı bitirme teziyle ve 2023 yılında da Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Dış Ticaret bölümünden mezun olmuştur. Halihazırda Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda Tezli Yüksek Lisans öğrenimine devam eden Gülten, lisans eğitimi esnasında Erasmus+ programı çerçevesinde Lodz Üniversitesi Uluslararası ve Politik Çalışmalar Fakültesi’nde bir dönem boyunca öğrenci olarak bulunmuştur. ANKASAM’da Asya-Pasifik Araştırma Asistanı olarak çalışan Gülten’in başlıca ilgi alanları; Amerikan Dış Politikası, Asya-Pasifik ve Uluslararası Hukuk’tur. Gülten, iyi derecede İngilizce bilmektedir.

Benzer İçerikler