Soçi Ziyareti ve Türk-Rus İlişkilerinde “Kenar Kuşak” ve “Yeni Ortadoğu” Hamleleri…

Paylaş

Kaygan-kaypak bir zeminde inşa edilmeye çalışılan “Yeni Dünya Düzeni”nde tüm gözler Ortadoğu’ya yönelmiş durumda. Zira bölgede “Kıyamet Savaşı”nı başlatmayı hedefleyen yeni plan olanca hızıyla hayata geçirilmeye çalışılıyor. Suudi Arabistan – İran ikilisi üzerinden tüm Ortadoğu’da yeni bir savaşın başlatılmak istenilmesinin altında da bu yatıyor.

Daha önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, bu plan aslında uzunca bir süredir devrede, fakat hayata geçirilemiyor. Bunun en temelinde yatan neden ise Türkiye’nin bölgedeki ön alıcı hamleleri ve bu kapsamda uygulamaya koyduğu, 27 Haziran sonrası uygulamaya koyduğu yeni politika ve bunun alanda etkisini göstermeye başlaması.

Dolayısıyla, Suudi Arabistan-İran eksenli Neo-Con planın devreye sokulması ve hızlandırılmasının altında büyük ölçüde bu husus yatıyor. Biliyorlar ki, eğer bir an önce harekete geçilmez ise başta ABD olmak üzere Batı çok daha farklı bir Ortadoğu-İslam dünyası ile karşı karşıya kalacak. Bu ise ABD/Batı’nın “Kenar Kuşak Politikaları”nın büyük bir darbe alması ile eşdeğer olacaktır. Bundan ötürü Suudi Arabistan-İran krizinde jeopolitik-stratejik boyut üzerinde ağırlıklı olarak durmak gerekiyor.

Nitekim plana dikkatlice bakıldığında ABD/Batı’nın “Yeni Suudi Arabistanlar” üzerinden Kızıldeniz ve Basra merkezli olarak “Arap Ortadoğusu”nu daha etkin bir şekilde kontrol etmek istediği görülecektir.

Buna göre ABD/Batı’nın bu kriz ile şu kazanımları hedeflediği anlaşılmaktadır: 1) BOP (Büyük Ortadoğu Projesi)/BİP’i (Büyük İsrail Projesi) tehdit etmeye çalışan bölgesel yeni oluşumu akamete uğratmak; 2) Kontrol altına alınmış ya da zayıflatılmış İran ve Suudi Arabistan ile Rusya’nın güneye doğru politikasında önemli bir çıkış kapısı olan Basra Körfezi’nin kontrolünü büyük ölçüde ele geçirmek; 3) Yeni İpek Yolu Projesi’ni (Kuşak-Yol) kontrol altına almak, akamete uğratmak.

Dolayısıyla Suudi Arabistan-İran üzerinden Yeni Ortadoğu inşa sürecinin başarılı olması Rusya’nın hiç ama hiç işine gelmez. Bir diğer ifadeyle, her ne pahasına olursa olsun Suudi Arabistan’ın kaybedilmemesi ve Lübnan’da bir “İsrail zaferi”nin önüne geçilmesi oldukça önemli bir yere sahip. Bu noktada Rusya, başta Türkiye olmak üzere, bölge ile hareket etmek zorunda. Zira İslam jeopolitiğini ABD/Batı’ya kaptıran Rusya, bir süre sonra yakın çevresi ve kendi içindeki Müslümanlarla çok daha sıkıntılı bir sürece girebilir.

Rusya elbette bunun farkında. Türkiye’nin yakın çevresinde ve gönül coğrafyasında oluşturmak istediği güvenlik eksenli işbirliğini desteklemek mecburiyetinde olduğunu bilir. Zira Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı risk-tehditler, bir süre sonra Rusya’nın yüzleşmek zorunda kalacağı güvenlik/beka sorunları ile eşdeğer olacaktır. Daha somut bir şekilde ifade etmek gerekirse; Türkiyesiz bir Rusya, Balkanlar, Karadeniz ve Kafkasya hattında sınırların tamamen ABD/Batı’ya açık, Rusya’ya ise kapalı olması anlamına gelmektedir.

Rusya’ya Afrin ve S-400 Mesajı…

Bu kapsamda ziyaret öncesi yaşanan iki gelişme oldukça önemli. Bunlardan birincisi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afrin sınırındaki Karasu Çayı üzerinde köprü inşa faaliyetlerini başlatması ve Karasu’yu geçmesiyle ilgili iddialar; ikincisi ise Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli tarafından yapılan “S-400 füzeleri satın alınmıştır. Bundan sonra artık detaylar ama onunla yetinmiyoruz.” açıklaması.

Öz Türkçe ifade ile Rusya’ya ziyaret öncesi şu kritik mesaj veriliyor: Afrin-Münbiç noktasında Türkiye kararlıdır. 27 Haziran’daki mutabakatın ruhuna uygun olarak hareket edelim ve bu işi daha fazla uzatmayalım. Eğer Afrin’de bir mutabakat sağlanamaz ise o zaman Rusya’nın PYD terör örgütü ile olan ilişkisi çok daha büyük bir krize yol açabilir. Türkiye, Rusya’ya “yeni müttefikin hayırlı olsun” diyebilir.

İkinci mesaj ise S-400’ler ile ilgili. S-400’ler sadece bir başlangıç, bu başlangıcın da artık adını koyalım ve daha ileri bir aşamaya taşıyalım deniliyor. Türkiye’nin belirsizliğe tahammülü olmadığı, zira bölgenin yeni bir kaos sürecinin içine girdiği ve bu bağlamda ABD/Batı/NATO tehdidinin artık daha görünür bir hal aldığı dolaylı bir şekilde oraya konuluyor.

Nitekim Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın tarafından yapılan açıklamada da bu noktalara dikkat çekiliyor ve ziyaret bağlamında şu hususlar ön plana çıkartılıyor: 1) İki ülke liderleri arasında yapılacak görüşmelerde, ikili ilişkiler ile başta Suriye olmak üzere bölgesel ve uluslararası meseleler hakkında görüş alışverişinde bulunulacak; 2) Rusya ile ticaret hacmini 100 milyar dolara çıkarma hedefini gerçekleştirmeye yönelik çalışmalar kararlılıkla sürdürülecek; 3) Bu kapsamda geriye kalan son bazı ticari kısıtlamaların tamamen kaldırılması ve vize muafiyet rejiminin yeniden tesis edilmesi yönündeki beklentiler tekrar vurgulanacak; 4) Enerji alanındaki yakın işbirliği de ele alınacak.

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse; Türkiye-Rusya arasındaki işbirliği tarihi bir fırsatın değerlendirilmesi açısından oldukça önemli bir sınavdan geçiyor. İlişkilerin daha da genişletilmesi-derinleştirilmesi, başta milli güvenlik/beka mevzusu olmak üzere, şu konjonktürde iki devletin lehine. Türkiye açısından Rusya dengesi ne kadar önemli ise Rusya açısından da Türkiye dengesi o kadar hayati bir yere sahip. Bunun Moskova tarafından da net bir şekilde görülmesi lazım. Zira Washington ve diğerleri bunun farkında ve bundan dolayı Türkiye, yakın çevresi ve müttefikleri üzerindeki baskılarını artırmış durumdalar…

Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Prof. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
1969 Dörtyol-Hatay doğumlu olan Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1993 yılında mezun oldu. BÜ’de 1995 yılında Yüksek Lisans çalışmasını tamamlayan Erol, aynı yıl BÜ’de doktora programına kabul edildi. Ankara Üniversitesi’nde doktorasını 2005’de tamamlayan Erol, 2009 yılında “Uluslararası İlişkiler” alanında doçent ve 2014 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. 2000-2006 tarihleri arasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi (ASAM)’nde görev yapan Erol, ASAM’ın Genel Koordinatörlük görevini de bir dönemliğine yürütmüştür. 2009 yılında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Kurucu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM)’nin de kurucu başkanı olan Prof. Erol, Yeni Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (YTSAM) Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Başkanlığını da yürütmektedir. Prof. Erol, Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (GAZİSAM) Müdürlüğü görevinde de bulunmuştur. 2007 yılında Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı (TÜRKSAV) “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”nü alan Prof. Erol, akademik anlamdaki çalışmaları ve medyadaki faaliyetlerinden dolayı çok sayıda ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 2013 yılında Çağdaş Demokratlar Birliği Derneği tarafından “Yılın Yazılı Medya Ödülü”, 2015 yılında “APM 10. Yıl Hizmet Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) tarafından “2015 Yılın Basın-Fikir Ödülü”, Anadolu Köy Korucuları ve Şehit Aileleri “2016 Gönül Elçileri Medya Onur Ödülü”, Yörük Türkmen Federasyonları tarafından verilen “2016 Türkiye Onur Ödülü”. Prof. Erol’un 15 kitap çalışması bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının isimleri şu şekildedir: “Hayalden Gerçeğe Türk Birleşik Devletleri”, “Türkiye-AB İlişkileri: Dış Politika ve İç Yapı Sorunsalları”, “Avrasya’da Yeni Büyük Oyun”, “Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları”, “Türk Dış Politikasında Güvenlik Arayışları”, “Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri”, “Sıcak Barışın Soğuk Örgütü Yeni NATO”, “Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar: Türk Dış Politikası Örneği”, “Krizler ve Kriz Yönetimi: Aktörler ve Örnek Olaylar”, “Kazakistan” ve “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”. 2002’den bu yana TRT Türkiye’nin sesi ve TRT Radyo 1 (Ankara Radyosu) “Avrasya Gündemi”, “Stratejik Bakış”, “Küresel Bakış”, “Analiz”, “Dosya”, “Haber Masası”, “Gündemin Öteki Yüzü” gibi radyo programlarını gerçekleştirmiş olan Prof. Erol, TRT INT televizyonunda 2004-2007 yılları arasında “Arayış”, 2007-2010 yılları arasında Kanal A televizyonunda “Sınır Ötesi” ve 2020-2021’de de BBN TÜRK televizyonunda “Dış Politika Gündemi” programlarını yapmıştır. 2012-2018 yılları arasında Millî Gazete’de “Arayış” adlı köşesinde dış politika yazıları yayımlanan Prof. Erol’un ulusal-uluslararası medyada çok sayıda televizyon, radyo, gazete, haber siteleri ve dergide uzmanlığı dahilinde görüşlerine de başvurulmaktadır. 2006-2018 yılları arasında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ve Ankara Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nde (LAMER) de dersler veren Prof. Erol, 2018’den bu yana Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik kariyerini devam ettirmektedir. Prof. Erol, 2006 yılından itibaren Ufuk Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde de dersler vermiştir. Prof. Erol’un başlıca ilgi ve uzmanlık alanları ve bu kapsamda lisans, master ve doktora seviyesinde verdiği derslerin başlıcaları şu şekilde sıralanabilir: “Jeopolitik”, “Güvenlik”, “İstihbarat”, “Kriz Yönetimi”, “Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar”, “Türk Dış Politikası”, “Rus Dış Politikası”, “ABD Dış Politikası”, “Orta Asya ve Güney Asya”. Çok sayıda dergi ve gazetede yazıları-değerlendirmeleri yayımlanan Prof. Erol’un; “Avrasya Dosyası”, “Stratejik Analiz”, “Stratejik Düşünce”, “Gazi Bölgesel Çalışmalar”, “The Journal of SSPS”, “Karadeniz Araştırmaları gibi” akademik dergilerde editörlük faaliyetlerinde bulunan Prof. Erol, “Bölgesel Araştırmalar”, “Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları”, “Gazi Akademik Bakış”, “Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri”, “Ankara Uluslararası Sosyal Bilimler”, “Demokrasi Platformu” dergilerinin editörlüklerini hali hazırda yürütmekte, editör kurullarında yer almaktadır. 2016’dan bu yana Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Kurucu Başkanı olarak çalışmalarını devam ettiren Prof. Erol, evli ve üç çocuk babasıdır.

Benzer İçerikler