Trump Döneminde ABD Stratejisinin İran’ın Irak Politikasına Etkisi

Paylaş

Donald Trump ABD başkanı olarak seçildikten sonra uluslararası topluma yönelik siyasetinin nasıl olacağı tartışma konusu olmuştur. Bilindiği üzere Donald Trump’ın uluslararası topluma yönelik kararları Obama’dan çok farklı olmuştur. Donald Trump, diktatör rejimlerin düşürülmesini tüm dünyaya karşı bir hata olarak görmektedir. Özellikle Saddam Hüseyin rejimin düşürülmesi Donald Trump’a göre bir felakettir. Trump, Saddam Hüseyin’i dünyada teröre karşı önemli bir mücadeleci olarak görmektedir. Ayrıca, Trump Irak’ın 2003 yılından sonra terör yuvası haline geldiğini ileri sürmüştür. Trump seçim kampanyalarında yaptığı bir konuşmada “bugün Irak terör yuvasına dönüşmüştür. Terörist olmak istiyorsan Irak’a git Irak devleti Harvard terör üniversitesi olmuştur” açıklamasında bulunmuştur.

Trump’ın bu açıklamaları ABD yönetiminin halihazırda bulunan diktatör rejimlerinin desteklemesini onaylamaktadır. ABD yönetimi Arap dünyasında diktatör rejimlerin bulunmasına olumsuz bir şekilde bakmıştır. Trump siyaseti, büyük Amerikan düşünür Gene Sharp’ın 2009 yılında yayınladığı “Diktatörlükten Demokrasiye” adlı kitabında geçen “Şiddetsiz Değişim” teorisine uygun düşmektedir. Gene Sharp, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD yönetimi, Arap ülkelerinin diktatör rejimler tarafından yönetilmesi için çaba göstermesini belirtmiştir. Bu diktatörlerin arasında Saddam Hüseyin de bulunmaktaydı. Gene Sharp, bu diktatörleri “İstenilen Lider Diktatörler” şeklinde belirtmiştir. Çünkü bu diktatörler ABD çıkarlarını daimî bir şekilde yerine getirecektir.

Trump döneminde ABD yönetiminin hedefi, ekonomik konumunu güçlendirerek ululuğunu ihya etmektir. ABD bu hedefe ulaşmayı tehditlerle gerçekleştirmeye yönelmiştir. Trump’ın Ortadoğu’da terörle mücadele edeceğine söz vermesi ve Körfez ülkelerini terörü desteklemekle kınaması sonucu Körfez ülkeleri ABD ile ilişkilerini iyileştirmek için Arap İslam-Amerikan konferansını düzenlemiştir. Özellikle Suudi Arabistan varlığını korumak için ve Tarihi düşmanı olan İran’a karşı çıkmak için ABD desteğini garanti etmek istemiştir.

ABD yönetiminin yeni hedeflerinden biri de eski müttefikleri ile ilişkilerini güçlendirmektir. ABD başkanının Riyad Zirvesi’ne katılmasının ardından İsrail’i ziyaret etmiştir. Trump’ın 22 Mayıs 2017 tarihinde İsrail’e yaptığı ziyarette ikili ilişkilerin güçlendirilmesine ve bölgede ABD izni olmadan herhangi bir hegemonya kurulmasının engellenmesine vurgu yapılmıştır. Ayrıca, Donald Trump İsrail’e yaptığı bu ziyarette İran’ın nükleer silah edinmesinin engellenmesi ve bölgedeki milisleri desteklemesinin durdurulması gerektiğini ifade etmiştir. Donald Trump’ın bu çabaları İran’ın bölgedeki rolünü sınırlandırmak ve İran-Phobia fikrini yaratarak İran’ı İsrail ve Arap ülkelerine düşman etmek yönünde olmuştur.

Yeni ABD yönetimin İran’ı hedef alması siyaseti çok açıktır. Bu siyaseti sadece Trump konuşmalarında değil, Trump’ın aldığı kararlarda görmek mümkündür. İran’a karşı düşmanlıkla bilinen Senatör Tom Cotton’un, Eski New York Belediye Başkanı Rudy Giuliani’nın ve Senatör Jon Kyl’in Trump’a yakın bulunmasının yanı sıra İran’a karşı sert olan James Mattis’i ABD’ savunma bakanı olarak atanması İran’a karşı savaşın ilan edilmesi niteliğindeydi.

Bu durumun İran’da endişe uyandırmasına rağmen İran yönetimi itidal siyaseti izlemiştir. Bu da İranlı yetkilerinin açıklamalarında gözükmüştür. 16 Kasım 2016 tarihinde ” ABD başkanının kim olması İran’ı ilgilendirmez” ve ” İslam Devriminden sonra Demokrat ve Cumhuriyetçi partileri de İran’a karşı düşmanlık göstermiştir” Açıklamalarında bulunmuştur.

Bu durum İran’ın Irak’a yönelik stratejisini ciddi bir şekilde etkilemiştir. 2003 yılında diktatör rejiminin düşürülmesinden sonra İran’ın Irak’a yönelik stratejisi yumuşak güç kullanmak olmuştur. İran, çıkarlarını sağlamak için Irak halkını kendine doğru çekmiştir. Ayrıca, İran ideolojisine benzer bir iktidar yaratmak için ve Irak’ta ve hegemonyasını sağlamak için Irak halkına dini liderlik yapmıştır. Uluslararası toplum tarafından İran’a yaptırımlar uygulandıktan sonra Irak, İran için hem önemli bir pazar olmuş hem de başka ülkelere açılmak için bir kapı haline gelmiştir. Irak sahası İran’ın Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ile hesaplaşma meydanına dönüşmüştür.

ABD’nin bölgedeki yeni hedefleri İran’da endişeyi uyandırmıştır. Dolaysıyla, ABD’nin yeni hedefi ve siyasetleri İran’ın Irak’a yönelik siyasetinde gerileme, bekleme ve Irak’la ilgili siyasetin savunmasında azalma olacaktır. Diğer yandan İran güvenliğini ve çıkarlarını Irak’ın güvenlik ve çıkarları üzerinde tutacaktır. Bu durumu, 1979 İran Devrimi Lideri Humeyni’nin “Umul Kura” teorisi onaylamaktadır. Bu teoriye göre, İran’ın çıkarları diğer Müslüman ve komşu ülkelerinin çıkarlarından önceliklidir.

Burada vardığımız sonuç, gelecek aşamada İran’ın Irak’a yönelik siyasi iradesi ve beklentileri sınırlandırılacaktır. Bu durum da İran’ı kendi çıkarlarını korumasına ve nüfuzunun tekrar İran’a çekmesine itecektir. Bu duruma karşın olarak Körfez güvenliği ve Körfez-Amerikan ilişkileri güçlenecektir.

Benzer İçerikler