2025 yılında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın Avrupa Birliği’nden (AB) ithal edilen ürünlere %50 ve akıllı telefonlara %25 oranında ek gümrük vergisi uygulama kararı,[1] küresel ticaret dinamiklerinde önemli bir kırılma noktası olarak görülmektedir. Bu karar, Trump yönetiminin uzun süredir benimsediği korumacı ticaret politikalarının devamı niteliğinde olup uluslararası üretim ve tedarik zincirlerinin yeniden yapılandırılması sürecini hızlandırmaktadır.
Yeni tarifeler; özellikle otomotiv, ilaç, havacılık ve gıda sektörlerini doğrudan etkileyecek gibi görünmektedir. Örneğin AB’nin ABD’ye yaptığı ilaç ihracatının değeri yaklaşık 80 milyar euro olup bu ürünlerde potansiyel kıtlıklar yaşanabilir. Otomotiv sektöründe ise mevcut %25’lik tarifelerin üzerine eklenen %50’lik yeni tarife, Audi, Porsche ve Mercedes-Benz gibi markaların ABD pazarındaki rekabet gücünü zayıflatabilir. Ayrıca gıda ve içki sektöründe de özellikle şampanya ve zeytinyağı gibi ürünlerde fiyat artışları ve tedarik sorunları yaşanabilir.
Trump yönetimi tarafından uygulamaya konulan yüksek oranlı tarifeler, ekonomik literatürde “korumacılık” olarak adlandırılan bir yaklaşımın güncel örneğini teşkil etmektedir. Bu politikalar, yerli üreticileri yabancı rekabetten koruma ve ticaret açığını azaltma hedefi taşımaktadır. Ancak bu tür yüksek oranlı tarifelerin kısa ve orta vadede piyasaya olumsuz etkileri olabilir.
Teknoloji sektöründe özellikle Apple ve Samsung gibi küresel oyuncuların tedarik zincirleri çoğunlukla Asya ülkelerinde yoğunlaşmıştır. ABD’ye üretimi geri çekme hedefi, “maliyet avantajı” ve “lojistik optimizasyon” gibi kavramların göz önüne alınması gerektiği bir zeminde değerlendirilmelidir. ABD’de iş gücü maliyetlerinin yüksek olması ve mevcut altyapı yetersizlikleri, bu sürecin ekonomik sürdürülebilirliğini zora sokmaktadır. Ayrıca üretim süreçlerinde yaşanabilecek aksaklıklar, tedarik zinciri kesintilerine yol açabilir ve üretim maliyetlerinde artışa neden olabilir.
Trump yönetiminin getirdiği tarifeler, kısa vadede ABD tüketicileri için ürün fiyatlarında artış anlamına gelirken, şirketlerin üretim planlarında belirsizlik yaratmaktadır. Bu durum, uluslararası ticaretin karmaşıklığını ve küresel üretim ağlarının kırılganlığını gözler önüne sermektedir. Çok uluslu şirketlerin üretim ve tedarik stratejilerini yeniden gözden geçirmesi, Amerikan ekonomisinde yapısal dönüşümlere yol açabilir.
ABD’nin AB’den ithal edilen ürünlere yüksek tarifeler getirme kararı, Brüksel tarafından sert bir şekilde karşılanmıştır. Avrupa Komisyonu bu durumu “ticari şantaj” olarak nitelendirerek 21 milyar euro değerindeki ABD ürünlerine karşılık misilleme tarifeleri hazırlamaktadır. Bu önlemler, şarap, otomotiv, kimyasallar ve sağlık ürünleri gibi geniş bir yelpazeyi kapsayacak şekilde tasarlanmaktadır. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, bu misilleme önlemlerinin, müzakereler yoluyla çözüm bulunamazsa devreye gireceğini ifade etmiştir. Ayrıca AB’nin Çin kaynaklı ürünlerin ABD’ye yönlendirilmesini engellemek amacıyla düzenleyici önlemler almayı düşündüğü belirtilmektedir. Bu misillemeler, transatlantik ticari ilişkilerde yeni bir gerginlik dalgasının habercisi olarak görülmektedir.
Bu gelişmeler, AB ekonomisini doğrudan etkileyerek büyüme oranlarında düşüşlere ve enflasyonist baskılara yol açabilir. Örneğin bazı ekonomistler, bu tarifelerin AB Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’nı üç yıl içinde %0,5 oranında azaltabileceğini öngörmektedir.[2] Diplomatik düzeyde AB ve ABD arasında müzakereler devam etmekte olup özellikle sanayi ürünlerinde sıfır tarife anlaşması gibi öneriler gündemdedir. Ancak taraflar arasında önemli görüş ayrılıkları ve beklenti farklılıkları bulunmaktadır.
Trump yönetimi, bu tarife kararlarını, özellikle sanayi bölgelerinde işçi sınıfının desteğini kazanmak ve yerli üretimi teşvik etmek amacıyla almaktadır. ABD Hazine Bakanı Scott Bessent, bu hamlenin, AB’yi müzakerelere zorlamak için bir baskı aracı olarak kullanıldığını belirtmektedir. Bu strateji, ekonomik milliyetçilik ve korumacılığın yükseldiği bir dönemde, ABD’nin ticaret politikalarını yeniden şekillendirmeye yönelik bir adım olarak değerlendirilebilir. Ancak bu yaklaşımın küresel tedarik zincirlerini bozarak enflasyonist baskılara ve ekonomik belirsizliklere yol açabileceği konusunda uyarılar da yapılmaktadır.
Trump’ın tarife açıklamaları, finansal piyasalarda önemli dalgalanmalara yol açmıştır. Avrupa borsaları sert düşüşler yaşarken, ABD ve Avrupa hisse senetleri değer kaybetmiştir. Özellikle otomotiv ve lüks tüketim sektörlerinde %3’ün üzerinde değer kayıpları görülmüştür. Buna karşılık tahvil piyasalarında güvenli liman arayışıyla birlikte Almanya’nın 2 yıllık ve 10 yıllık devlet tahvillerinin getirileri düşmüştür. Euro, dolar karşısında değer kaybederken, Japon yeni güvenli liman olarak güçlenmiştir. Küresel ticaretin ve tedarik zincirlerinin yeniden şekillendiği bu dönemde yatırımcılar, ABD’nin ticaret politikalarının uzun vadeli etkilerini dikkatle izlemektedir.
ABD’nin AB’ye yönelik uygulamayı planladığı %50’lik tarife kararı, sadece iki taraf arasındaki ticaret ilişkilerini değil, küresel ekonomik dengeleri de etkileyebilecek niteliktedir. AB’nin misilleme önlemleri ve ABD’nin iç politik hedefleri, bu sürecin daha da karmaşık hale gelmesine yol açmaktadır. Finansal piyasalardaki dalgalanmalar ve ekonomik belirsizlikler, bu ticaret savaşının küresel ekonomiye olan etkilerini artırmaktadır. Taraflar arasında müzakerelerin devam etmesi, diplomatik çözüm arayışlarının sürdürülmesi önemlidir. Mevcut durum göz önüne alındığında, bu ticaret savaşının daha da tırmanması ve küresel ekonomik istikrarı tehdit etmesi beklenebilir.
[1] “What EU exports are hit hardest by Trump’s 50% tariff threat?”, FT, https://www.ft.com/content/30ae7dfb-d55b-4aaf-ad62-0826d833460a, (Erişim Tarihi: 24.05.2025).
[2] “EU sets out possible 95-billion-euro response to US tariffs”, Reuters, https://www.reuters.com/business/autos-transportation/eu-sets-out-95-bln-euro-countermeasures-us-tariffs-2025-05-08/, (Erişim Tarihi: 24.05.2025).