Astana Üçlü Zirvesi ve Suriye’nin Geleceği

Paylaş

16 Eylül’de Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleşecek olan Astana Üçlü Zirvesi’ne kısa bir süre kala Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Suriye’de savaşın sona erdiğini açıklamıştır. [1] Ayrıca Lavrov, Suriye’nin Ortadoğu’daki istikrar ve güvenliğin teminatı olacak ‘Arap ailesine’ dönmesinden yana olduklarını belirtmiştir. İdlib ve Fırat’ın doğusundaki durumu “bazı bölgelerdeki gerginlik” sözleriyle açıklayan[2] Lavrov, bu tutum üzerinden Suriye’nin egemen devlet konumunu sürdürdüğünü, önemsiz bazı gerginliklerin kaldığını ve ülkenin geleceğinde bu bölgelerin fazla sorun teşkil etmeyeceğini ima etmiştir. Aynı şekilde, Suriye Anayasa Komitesi’nin hazırlanmasına ilişkin çalışmalarda son aşamaya girildiği bir dönemde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yardımcısı Yuriy Uşakov, Ankara’daki Üçlü Zirve sonrası imza atılacak ortak bildirinin neredeyse şimdiden hazır olduğuna vurgu yapmıştır.[3]

Moskova, bu açıklamalar üzerinden Astana ortaklarına mesajlar vermektedir. Bunlardan birincisi İran’a yöneliktir. Lavrov, Suriye’nin Arap Dünyasına katılacağını ifade ederek aslında rejimin ideolojik yapısının korunacağını vurgulamaktadır. Nitekim İran’ın Suriye rejimini Şii Hilali’nin bir parçası haline getirmesi, Şam rejiminin Arap kimliğini ve laiklik anlayışını tehdit etmektedir. İkinci mesaj ise Türkiye’yi ilgilendirmektedir. Lavrov, İdlib ve Fırat’ın doğusu meselesini “bazı gerginlikler” şeklinde açıklayarak burada yaşanacak gelişmelerin Esad rejimin geleceğini etkilemeyeceğine dikkat çekmektedir. Diğer bir ifadeyle Moskova, Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna operasyon yapması halinde bunun Suriye’deki durumu değiştirmeyeceğine işaret etmektedir.

Moskova’ya göre; Şam rejimi savaşı kazanmıştır ve diplomasideki avantaj Rusya’nın elindedir. Bu sebeple Moskova, Suriye meselesinde Türkiye’ye taviz verilecek bir durumun olmadığını düşünmektedir. Bu anlamda Rusya’nın Fırat’ın doğusundaki terör varlığından endişe ettiği söylenemez. Moskova’nın Astana Üçlü Zirvesi’nden önce verdiği bu mesajlar, Türkiye’nin masada sunacağı teklifleri boşa çıkarmaya veya önemsiz kılmaya yönelik hamlelerdir. Zira Moskova, Astana Üçlü Zirvesi’nde Fırat’ın doğusunda işbirliği yapılması gündeme geldiğinde Ankara’dan taviz koparabilmeyi amaçlamaktadır. Bir başka ifadeyle Rusya, Fırat’ın doğusu meselesinde Türkiye’nin Şam rejimiyle işbirliği yapması gerektiğini belirterek, aksi halde buradaki terör sorunun çözülemeyeceğini vurgulamaktadır.

İran, Astana Süreci’nde Rusya’dan daha keskin bir duruş sergilemektedir. Tahran’a göre Ankara’nın sınır güvenliğine yönelik endişeleri Şam rejimiyle yapılacak işbirliğiyle giderilmelidir. Diğer bir ifadeyle İran, İdlib ve Fırat’ın doğusunda Şam rejiminin tam egemenlik sağlaması gerektiğini savunmakta, ayrıca Türkiye’nin tek taraflı operasyonunun kesinlikle kabul edilemez olduğunu düşünmektedir. Bu sebeple Tahran’ın Astana Üçlü Zirvesi’nde hem İdlib hem Fırat’ın doğusu meselesinde Türkiye’nin önerilerine sıcak bakmayacağını, hatta buradaki işbirliği önerilerine şimdiden kapalı olduğunu söyleyebiliriz.

Gelinen son nokta itibariyle Türkiye, Rusya ve İran’ın Suriye meselesindeki kırmızı çizgileri, Astana Süreci’nin belirli bir noktada tıkanmasına yol açmaktadır. Rusya ve İran’ın görüşlerinin aksine Türkiye, Fırat’ın doğusunda daha avantajlı bir konumdadır. ABD’yle ilişkilerinde yeni bir krizden uzak durmaya çalışan Ankara, güvenli bölgeyle ilgili tek taraflı adımlar atmaktan son ana kadar kaçınmaya çalışacaktır. Bunun bilincinde olan Rusya ve İran, Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda cesur adımlar atamayacağını düşünerek başta İdlib meselesi ve Anayasa Komitesi’nin hazırlanma sürecinde keskin hamleler yapmaya çalışmaktadır. Hem Rusya hem İran, Suriye’deki savaşın sona erdiğini ve Esad rejiminin galip çıktığını vurgulayarak Türkiye’nin masada kaybetmesi için psikolojik bir baskı oluşturmaya çalışmaktadır. Halbuki Türkiye’nin sahada atacağı adımlar Suriye’deki dengelerin değişmesi anlamına gelecektir. Diğer taraftan Türkiye, İdlib’in kuzeyinde güvenli bölgenin oluşturulması konusunda Rusya’yla işbirliği yapabilir. Şüphesiz İran, bu anlaşmaya engel olmak isteyecektir. Dolayısıyla Türkiye ve Rusya, aynı Eylül 2018 tarihli Tahran Zirvesi’nden sonra varılan İdlib Mutabakatı’nda olduğu gibi İran’dan bağımsız yeni adımlar atmak durumunda kalacaktır.

Sonuç olarak, Suriye’de savaşın sonuna doğru yaklaştıkça Astana Süreci’ndeki görüş ayrılıkları da netleşmektedir. Suriye’deki bölgesel ve küresel aktörler, sahadaki gelişmeleri mutlak kazanç veya kayıp şeklinde yorumlamaya, yani sıfır toplamlı oyun olarak görmeye başlamışlardır. Realist politikalara dönülmesiyle birlikte kazan-kazan anlayışına dayalı Astana Süreci gibi mekanizmaların başarısı sorgulanmaya başlanmıştır. Bu noktadan sonra Astana Süreci’nde Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğüne daha fazla önem verileceği görülmektedir. Bu doğrultuda Astana ortaklarının en önemli hedefi, Fırat’ın doğusundaki ABD etkinliğindeki PYD-PKK terör devletinin Suriye topraklarından temizlenmesi olmalıdır.


[1] “Lavrov: Suriye’deki Savaş Bitti”, Sputnik, https://tr.sputniknews.com/rusya/201909131040160739-lavrov-suriyedeki-savas-bitti/, Erişim tarihi: 14.09.2019).

[2] Aynı yer.

[3] “Kremlin: Ankara’da yapılacak üçlü Suriye zirvesinin gündeminde İdlib ve Fırat’ın doğusu olacak”, Sputnik, https://tr.sputniknews.com/rusya/201909131040167305, (Erişim tarihi: 14.09.2019).

Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk TAMER
Dr. Cenk Tamer, 2014 yılında Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 2016 yılında “1990 Sonrası İran’ın Irak Politikası” başlıklı teziyle master eğitimini tamamlayan Tamer, 2017 yılında ANKASAM’da Araştırma Asistanı olarak göreve başlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’na kabul edilmiştir. Uzmanlık alanları İran, Mezhepler, Tasavvuf, Mehdilik, Kimlik Siyaseti ve Asya-Pasifik olan ve iyi derecede İngilizce bilen Tamer, Gazi Üniversitesindeki doktora eğitimini “Sosyal İnşacılık Teorisi ve Güvenlikleştirme Yaklaşımı Çerçevesinde İran İslam Cumhuriyeti’nde Kimlik İnşası Süreci ve Mehdilik” adlı tez çalışmasıyla 2022 yılında tamamlamıştır. Şu anda ise ANKASAM’da Asya-Pasifik Uzmanı olarak görev almaktadır.

Benzer İçerikler